Kalp , yaşamamızı sağlayan organ. Attığı sürece fiziksel ölümümüzü gerçekleştiremeyeceğimiz organ.
Ruhumuz iflas etse dahi, yaşamsal fonksiyonlarımızı devam ettiren o lanet organ.Ruhun ve bedenin arasındaki parmaklıklar olmasa, ruhunun tırnaklarını geçirerek paramparça edeceği organ. Pek çok tanımı olabilir... Ve ruhun yıllar önce tetiğiği çektiği halde bedenin bunu hala yapamamış olduğunun yüzüne vurulması.
"Gerisini siz halledin"
9 saatlik ameliyatın sonunda bedeni kapatmaları için diğerlerine bıraktım. Yorulmuştum, hemde çok. Daha uzun süren ameliyatlara da girmiştim elbet ancak hangi iş bizi yormaz ki. Nefes almaktan bile yoruldugumuz bu yüzyılda bir işten yorulmak kadar kabullenilebilir birşey olamaz sanırım.Kandan sırılsıklam olmuş eldivenleri çöpe atıp, çeşmeye uzandım. Bir süre kanın akışına daldı gözlerim. Kendime geldiğimde arkamı dönerek otomatik kapıya yöneldim ve açılması ile birlikte kan kokan ameliyathaneyi terk ettim...
Kapıdan girişini izledim. Yüzünde maskesi, salaş giyinimi, umursamaz ve kendinden emin yürüyüşü. Kemikli ellerini saçlarının arasından geçirdi, yanındaki orta yaşlı kadın danışma ile konuşurken öylece onları seyrediyordu. Peki ben onu nereden tanıyordum?
Yanlarına ilerledim yüzümde gerçekçi duran bir gülümseme ile;
"Yardımcı olabilir miyim?"
"Ah! Merhaba."
Yüzündeki kırışıklıkları bile halt eden güzellikteki kadın bana doğru gülümseyince içinden cidden gülümsemek gelmişti. Dikkatle onu dinledim.
"Oğlumun bugün yatışı olacaktı. Dr. Kim taehyung ile görüşecektik."
"Ne tesadüf! Kendimi tanıtmama izin verin ben Kim Taehyung" derken elimi uzattım.
Kadın sevecen bir şekilde elimi sıktı. Bana bir lütufmuşum gibi bakarken gözlerim ona kaydı. Şaşkınlık ile bana bakıyordu.
"Dosyalarınızı da alıp hemen gidelim isterseniz sizi burada bekletmek istemeyiz"
Kadının gülümsemesi ile sekretere yöneldim. Onunda bakışlarında şaşkınlık görüyordum. Bir nevi haklıydı, benim ilk defa bir insanı gülümseyerek karşıladığımı görüyordu. Dosyaları elinden alarak kadına yolu elimle gösterdim. Özel bir hastane olduğundan dolu olmayan koridor boyunca ilerledik. Kadından gelen sözcükleri daha iyi duymak için ona baktım
"Bende kendimi tanıtamadım. Benim adım Jeon Mi-Seon , bu da oğlum Jeon Jungkook. Sıcak karşılamanız için çok teşekkür ederiz."
Demesinin ardından oğluna bakarak selamlaması için kolunu dürttü. Kafasını diğer tarafa çevirmiş bana bakmamak için cebelleşen Jungkook'a baktım. Tanrım çok tatlıydı. Kadına tekrardan dönerek;
" Ne demek efendim. Tanıştığımıza memnun oldum" Diyerek gülümsedim.
Cana yakın biriydi. Odanın kapısını açarak içeri girmelerini bekledim. Kadın koltuğa otururken, Jungkook yatağa attı kendini. Karşılarına geçerek dosyayı incelemeye başladım.
"Jeon Jeong-guk. Kistik Fibrosiz hastası. Doğumdan itibaren solunum sistemi, sindirim sistemi ve üreme sistemininde yer alan mukus ve ter bezlerini etkileyen kalıtsal bir hastalıktır. .Teşhis 5 yaşında konulmuş. O halde zaten pek çok konu hakkında bilginiz olmalı. Hastalığın tedavisi yok, bizim yapabileceğimiz tek şey ölümü geciktirmek olacaktır. Ve tabi ki hastalığını daha kolay geçirmesini sağlamak. Egzersiz ve beslenmesini birkaç testin ardından bizzat hazırlayacağım. Pulmoner rehabilitasyon ve fizik tedavi hakkında en yakın zamanda günlerine bakacağım. Oksijen tedavisi daha önce başlatılmış zaten. Beslenme tüpüne... Gerek yok"
Tüm işlemleri kafamda kurarken bir yandan sesli bir şekilde aktarmıştım. Dosyaya son bir kez daha göz gezdirip kafamı kaldırdığımda hafif dolmuş gözleri ve yüzündeki hüzünle bana bakan kadınla gözlerim buluştu. Tanrım hadi ama 13 senedir bu hastalığı kabullenmiş olması gerekmez miydi? İçimde biriken pişmanlık beni huzursuz hissettirmişti. Ta ki bakışlarımı, bakışlarını benden ayırmayan jungkook'a çevirene kadar...
Yüzünden çıkamamış olduğu maskesi pürüzsüz tenini gözler önüne sererken, oksijen hortumu, dağılmış saçlarından arkaya doğru gidiyordu.
Bayan mi-seon ayaklanıp hızla kapıya ilerledi. Bu hareketinin aksine sakince kapıyı arkasından kapattı. Ben ise arkasından bakakalmıştım.
Aptalsın kim taehyung
"Aptalsın"İç sesimle aynı anda konuşmuş olan ses daha çok iğrenir gibiydi.
"Üzgünüm... Sadece kabullenmiştir sanmıştım."
Dediklerimin ardından sesli bir şekilde güldü.
"Haklısın, oğlunun ölecek olduğuna zorunda olduğu için alışmış gibi yapıyor. Ancak bir doktorun yüzüne karşı oğlun ölücek demesi etik bir davranış mı sence?"
Söylediklerinde o kadar haklıydı ki tek birşey söyleyemiyordum. Belki birşeyler çıkar umudu ile ağzım hafifçe aralandı ve geri kapandı. Arkamı dönüp kapıya ilerledim. Elim kapının kolunda iken sorduğu soru onu tanıyor olma düşüncemi doğrulamıştı.
"Sen o'sun di mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑳𝒂𝒔𝒕 𝑩𝒓𝒆𝒂𝒕𝒉
Fanfiction"Sigara içmen, solunum cihazına ihanet değil midir?" Diyerek elindeki sigarayı almış ve içime çekmiştim. Ciğerlerimi dolduran nikotin başımı döndürmüştü. "Dudaklarının rengi tüm kırmızılara ihanet değil midir?"