XXIX
Atinalılar, Sokrates'i, bir bilgeyi öldürmekle, kentinizi ayıplayacak olanlar nedeniyle kazanacağınız kötü ünün dışında, büyük bir kazancınız olmayacak; ben gerçekte hiçbir şey bilmeyen bir adam olduğum halde onlar sizi kötülemek istedikleri zaman, benim bilge olduğumu söyleyecekler. Oysa biraz daha beklemiş olsaydınız, istediğiniz, doğanın gidişiyle kendiliğinden yerine gelmiş olacaktı. Çünkü, gördüğünüz gibi, yaşım çok ileri; ölümden çok uzak değilim. Şimdi tümünüze değil, yalnızca bana ölüm cezasını verenlere sesleniyorum. Onlara söyleyecek bir sözüm daha var: belki aklanmamı kolaylaştıracak şeyler söylemediğimden, suçluluk kararından kurtulmak için gereken şeyleri söylemeyi ve yapmayı kabul etmediğimden dolayı mahkûm edildiğimi sanıyorsunuz.
Hayır; cezalandırılmama neden olan eksiklik, sözlerimde değil. Sizin istediğiniz gibi; ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, bence bana yakışmayan, fakat başkalarından sürekli duymaya alıştığınız birçok şeyi söylememem de ve yapmamamdadır. Fakat ben, tehlikeye düştüğüm zaman, ne böyle aşağılık davranışlara, alçaklıklara saparım, ne de kendimi böyle savunmadığım için pişman olurum. Asla! Böyle bir şey yapmaktansa, sizin alıştığınız gibi kendimi savunmaktansa, kendi alıştığım gibi konuşarak ölmeyi üstün görürüm. Çünkü, savaş alanında olduğu gibi adalet karşısında da, hiç kimse -ben de- kendini ölümden kurtaracak araçları kullanmaya kalkışmamalıdır.
Evet çok kez, bir kimse savaşta silahlarını bırakmakla, düşmanlarının önünde diz çökmekle ölümden kurtulabilir; her şeyi söylemeyi, her şeyi yapmayı kabul eden bir kimse için her türlü tehlike karşısında ölümden kurtulmanın daha birçok yolu vardır. Yalnızca, şuna iyice inanın, yargıçlarım, asıl sorun, ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar. Ben yaşlı ve ağır olduğumdan, bana yavaş koşan ölüm yetişti; oysa beni suçlayanlar güçlü ve çevik olduklarından, onlara da çabuk koşan kötülük yetişti. Şimdi ben, tarafınızdan ölüm cezasına, onlar da gerçek tarafından kötülüğün ve haksızlığın cezasına çarptırılarak ayrılıyoruz. Ben cezama boyun eğerim, onlar da cezalarına boyun eğsinler. Herhalde böyle olması yazgıymış; belki de yerindedir...
XXX
Şimdi, ey beni mahkûm edenler! Size bir kehanetimi söylemek isterim; çünkü ben şimdi yaşamın öyle bir anında bulunuyorum ki, bu anda insanlar ölmeden önce sezgi gücüne erişirler. O halde benim katillerim olan sizlere haber vereyim ki, ölümümün üzerinden çok geçmeden, bana verdiğiniz cezadan daha ağır bir ceza sizi beklemektedir. Beni öldürmekle yaşamınızın hesabını soranlardan kurtulacağınızı sanıyorsunuz. Fakat, bana inanın, sandığınızın tam tersi olacaktır. Evet, hiç kuşku duymayın, şimdiye kadar öne atılmalarına engel olduğum birçok kimse karşınıza çıkacak, sizi şiddetle suçlayacaklardır; bunlar daha genç oldukları için sizi daha çok incitecekler, sizinle daha çok uğraşacaklardır. Atinalılar,insanları öldürmekle, herkesi kötü yaşamınızı kınamaktan alıkoyacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz; bu, olası bir kaçış yolu, bilinen bir kaçış yolu değildir: en kolay, en soylu yol, başkalarını hiçbir şey yapamayacak hale getirmek değil, kendinizi yüceltmektir. İşte, buradan ayrılmadan önce, beni cezalandıran yargıçlara söyleyeceğim kehanet budur.
XXXI
Beni aklayan dostlar, yargıçlar meşgulken, öleceğim yere gitmeden, sizlerle de olup bitenler hakkında konuşmak isterim. Onun için azıcık daha durun, birbirimizle görüşebilecek kadar zaman var. Siz benim dostlarımsınız, onun için başıma gelenin anlamını size açıklamak isterim. Ey yargıçlarım! (Çünkü ancak sizlere gerçekten yargıç diyebilirim.) Size gerçekten şaşılacak bir olayı anlatmak istiyorum. Şimdiye kadar gündelik işlerde bile, kötü ya da yanlış bir iş yapmak tehlikesi karşısında, içimden gelen tanrısal bir ses beni alıkoyuyordu; şimdiyse, gördüğümüz gibi, herkese göre belkide kötülüklerin en kötüsü ve en sonuncusu başıma gelmiştir. Oysa sabahleyin evimden ayrılırken de, mahkeme karşısına çıktığımda da, burada söz söyleyeceğim anlarda da tanrının sesi beni durdurmamıştı; başka durumlarda, birçok kez söz söylememe engel olurken, bugün bu konu üzerinde söylediğim ve yaptığım şeylerin hiçbirinin önüne geçmedi. Bu susmanın anlamı nedir? İşte size bunu söyleyeceğim: kuşkusuz bu, başıma gelenin iyilik olduğuna ve ölümün bir kötülük olduğuna inananlarımızın yanıldıklarının bir göstergesidir. Çünkü iyiliğe değil, kötülüğe doğru gitmiş olsaydım, her zamanki uyarı sanırım beni durduracaktı.
XXXII
Bir başka yönden bakarsak; ölümün, iyilik olduğunu umduracak bir neden olduğunu da görürüz. Ölüm iki şeyden biridir; ya bir hiçlik, büsbütün bilinçsizlik halidir, yahut da herkesin dediği gibi, ruhun bu dünyadan ayrılarak başka bir dünyaya geçmesidir. Ölüm bir bilinçsizlik, deliksiz ve düşsüz uyuyan bir kimsenin uykusu gibi bir uykuysa, o ne eksiksiz, ne tam bir kazançtır! Bir kimse, uykusunda hiç düş görmediği bir gecesini düşünerek bunu yaşamının öteki günleri ve geceleriyle karşılaştırsaydı, bütün yaşamında bundan daha iyi ve daha hoş kaç gün ve kaç gece geçirmiş olduğunu da bize söyleseydi; sanırım ki herkes, değil yalnız sıradan kimseler, Büyük Kral bile yaşamında böyle pek az gündüz ve gece bulurdu.
Ölüm bu tür bir uykuysa, büyük bir kazançtır; çünkü öyle olunca, zamanın bütün akışı, tek bir gece gibi gözükecekti. Ama ölüm bizi bu dünyadan başka bir dünyaya götüren bir yolculuksa ve herkesin dediği gibi bütün ölenler başka bir dünyada yaşıyorlarsa, yargıçlarım, bizim için bundan daha büyük ne iyilik olabilir? Gerçekten, öteki dünyaya vardığımızda, bu dünyada doğru olduğunu ileri süren kimselerden kurtularak, denildiği gibi asıl doğrular olan gerçek yargıçları, Minos'u, Rhadamanthes'i, Aeakos'u, Triptolemos'u, doğru yaşamış olan yarı tanrıları bulacaksak, bu yolculuk hiçbir zaman bir ceza olamaz. Bir kimse orada, Orpheus'a, Musatos'a, Hesiodos'a, Homeros'a kavuşacaksa, bunun için ne vermez ki? Hayır, bu doğruysa bırakın bir daha, bir daha öleyim. Hele Palamedos ile, Telmonoğlu Aias ile, haksız bir ceza yüzünden ölen eski kahramanlarla buluşmak bizim için ne yüce şeydir! Kendi sonumu onların sonuyla karşılaştırmak benim için ne büyük bir mutluluk! Hepsinin üstünde, burada olduğu gibi öteki dünyada da, öz ve yanlış bilgeliği araştırmamı ilerletebileceğim; kimin bilgiç, kimin bilgisiz olduğunu anlayabileceğim. Yargıçlar! Büyük Troia seferinin önderi Odysseus'u, Sisyphos'u, kadınlı erkekli daha birçoklarını sınayabilmek ne büyük bir mutluluk! Onlarla konuşmak da, onların arasında yaşamak da, onlara sorular sormak da ne sonsuz bir zevk olacak! Orada hiç kuşkusuz, soru sormak yüzünden ölüm cezasına çarptırılmak tehlikesi de yoktur. Doğruyu söyleyen orada bizden daha mutlu olduktan başka, ölümsüz de olacaktır.
XXXIII
O halde yargıçlar! Siz de benim gibi ölümden korkmayın. Şunu bilin ki, iyi bir insana, ne yaşamda, ne de öldükten sonra, hiçbir kötülük gelmez. Onu ve onun gibileri tanrılar her zaman korur. Benim yaklaşan sonum, yalnızca bir rastlantı işi değildir; tam tersine, apaçık görüyorum ki ölmek ve böylece bütün acılardan tümüyle kurtulmak benim için daha değerlidir. İşte içimden gelen işaretin beni alıkoymamasının nedeni budur. Gene bunun için, beni cezalandıranlara, beni suçlayanlara asla kızmıyorum. Onlar bana iyilik etmeyi bile bile istememişlerse de, bana hiç de kötülük etmemişlerdir. Onları ancak bana bilerek kötülük etmek istediklerinden dolayı kınayabilirim.
Sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı: Çocuklarım büyüdükleri zaman Atinalılar, erdemden çok zenginliğe ya da benzeri herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla öyle uğraşın, onları cezalandırın; kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, siz de onları öyle azarlayın. Bunu yaparsanız, bana da, oğullarıma da doğru davranmış olursunuz.
Artık ayrılık zamanı geldi, yolumuza gidelim; ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Bunu tanrıdan başka kimse bilemez.
SON
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sokrates'in Savunması
SpiritualPlaton, nefret ettiğini söylediği dönemin politik yapısından ve devlet düzeninden yakınırken, yozlaşmanın örneği olarak "arkadaşı olan yaşlı bir adamın" haksız yere ölüme mahkûm edilişini örnek gösterir. Sokrates'tir bu kişi. Sokrates'in ünlü "Savun...