yeşil cennetler, cehennem gözyaşları

817 123 151
                                    


Sıcak bir gündü,
güneş yeryüzüne öfkelenmiş gibi bütün kuvvetiyle parıldıyor ve tarlalarda çalışan köylülere bir an olsun rahat vermiyordu.
Öyle ki normalde böyle bir şeye asla izin vermeyecek olan mülk sahipleri bile işçilerine öğle molası vermişlerdi.
Bu sıcak öğle saatlerinde, güzel çocuk annesinden gizlice valizini hazırlamakla meşguldü. El yapımı keten çantasını, kıyafetlerden çok yolda onlara lazım olabilecek eşyalar ve yiyecekle dolduruyordu.

En sonunda bu zahmetli iş sona erdiğinde sevimli bir şekilde gülümsemiş ve adeta hafifleyen bedenini sedirin üzerine bırakmıştı. Narin parmakları her gün uyuduğu tahta sedirin üzerindeki yatakta gezinirken, yüzünü sıcak bir gülümseme kaplamıştı.
Odasını, evini bir daha göremeyeceğini bilmek onu üzüyordu bu yüzden orada öylece uzanıp duvarları, çokça bakıştığı tavanı, pencerenin dışındaki manzarayı, doğup büyüdüğü yeri uzun uzun izlemişti.
Bunaltıcı sıcak havanın ve gece uykusuz kalmasının da etkisiyle güzel çocuk oracıkta uyuyakaldı.

Odasının aniden açılan kapısı ve annesinin yüksek sesi yüzünden uyandığında çoktan akşamüstü olmuştu.
"Jaehyun, kalk, kalk çabuk kalk!"

Yeşil, uykulu gözler bir süre etrafta gezindi.
"Ne oldu anne?"

"Prens geliyormuş, komşunun oğlu tarladan dönerken görmüş, etrafı da hayli kalabalıkmış."

Güzel çocuk, içini kaplayan endişeye engel olamıyordu ancak prens gerçekten buraya geliyor olsa dahi ne yapabilirdi ki?
Mendilini almak için geldiyse eğer, Jaehyun yetiştiremediğini söyleyecekti işte.
O gittiğinde de sessizce odasına çekilecek, uyuyor gibi davranacak ve gece yarısı olduğunda sevdiğiyle kaçacaktı.
Açıkçası zaten bu gece kaçacaklarına inandığı için prensin buraya ne için geldiğini önemsemiyordu, bu yüzden sakin bir ses tonuyla sormuştu.
"Ne belli buraya geldiği, belki başka bir yerlere gidiyordur."

"Nerede görülmüş prensin iki gün üst üste küçük bir mahalleye geldiği. Belli ki Tanrı en sonunda sesimizi duydu, prens sana gönlünü kaptırmış olsa gerek."

Jaehyun sessizce pencereden dışarıyı izlerken umursamaz bir şekilde başını sallamış ve annesinin bütün ısrarlarına rağmen üzerine yeni kıyafetlerinden giymemişti, onu kırmayı hiç istemiyordu ancak Johnny'i severken nasıl prens için hazırlanabilirdi?
Güzel çocuk yine de, bir soylunun karşısına kirli kıyafetlerle çıkmak saygısızlık olarak görüldüğü için üzerine temiz bir hırka geçirmiş ve aşağıya, annesinin yanına inmişti.
Çardakta oturup saatlerce prensi beklemişlerdi ancak neyse ki gelen giden yoktu, Jaehyun tam da rahat bir nefes alıp hırkasını çıkartacağı sırada sokağın başında prensin alayı görülmüştü.

İhtişamlı bir kıyafeti vardı ve kırık beyaz renginde, asil bir atın üzerendeydi. Çardak yüksekte olduğu için genç adamın tüm hareketlerini gözlemleyebiliyorlardı. Prens, tam olarak kapının önüme geldiğinde çevik bir şekilde atın üzerinden inmiş ve yanı başındaki adamlarına kapıyı çalmalarını işaret etmişti. Jaehyun, hem utanç hemde çaresizlik yüzünden kızaran yanaklarıyla ne yapacağını bilemez bir şekilde annesine dönmüş ve mırıldanmıştı,
"Anne, şimdi ne yapacağız?
Prens gerçekten de buraya geliyormuş."

"Koş kapıyı aç oğlum, beklemesin."

Yaşlı kadın, zar zor yerinden kalkıp merdivenlere yönelmiş ve oğlunun arkasından kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Jaehyunsa kapıyı açtığında, şaşkın gözleri, çilli yanakları ve adeta parıldayan saçlarıyla o kadar kusursuz görünüyordu ki prens neredeyse bütün gelenekleri unutup onu oracıkta sıkı sıkı sarmalayacaktı.
Neyse ki güzel çocuk bunu imkânsız kılacak şekilde saygıyla eğilmiş ve mırıldanmıştı,
"Hoşgeldiniz efendim."

zeytin ağaçları tanığımız olsun - jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin