☼EBYT (1) :: Anılarda bırakılmış ve unutulmuş bir adamdı, SeHun.

245 15 16
                                    


1. Beklenmedik Misafir ve Kabuk Bağlamayan Yaralar.

"Sesimin.. duyulmasını istemiyorum."


Arabamın anahtarını cebime atarak babadan kalma miras yerine yalnızca yirmi beşimden sonra sahip olduğum şirketin ana binasına giriş yaptığımda, bana dönen gözleri umursamadan benim için bekletilen asansörün içine birkaç adımın ardından hızlıca girmiş, kimseyi yanımda istemediğimi söyleyerek asansörün kapısını kapatan düğmeye basmıştım, hangi kata çıkacağımı belirledikten hemen sonra. Asansör, bedenime hafif bir baskı yaparak yukarıya doğru çıkıyor olduğunu belli ettiğinde, sağ elimin parmakları çoktan sol elimin yüzük parmağındaki yüzüğe gitmişti. Gülümsüyor olmama rağmen sertçe yutkunarak yüzüğü hafifçe çıkarttığım parmağıma yeniden taktığımda gözlerimi giderek ayaklarım altına serilen ve yeni yeni uyanan şehrin kasvetli görüntüsünde şöyle bir gezdirmiş, ardından derin bir nefes alarak asansörden inmiştim.

Tüm kat yalnızca benim kişisel odamdan ve acil toplantılar adına hazır bulunan toplantı salonundan ibaret olsa bile elimde olmadan kimseye gözükmemeye çalışıp odama geçtiğimde, sekreterim daha ben ceketimi bile çıkaramadan belirmişti odamın kapısında.

"Günaydın SeHun bey.. kahvenizi getirmiştim?"

Yalnızca başımı sallayarak yerime otururken sekreterim ardından kapıyı kapatarak elindeki tepsinin üzerindeki kupayı masamın üzerine bıraktı çekingen tavırlarını takınmaktan bıkmaz iken. Belki de bu yüzden sekreterim olmayı hak eden tek insandı; diğerlerinin aksine bana ve diğer tüm iş arkadaşlarına saygı ile yaklaşır, dedikodudan uzak durur ve daima yalnızca benim halledebileceğim herhangi bir işin aklımdan çıktığı zamanlarda o işlere kendisine kızacak olmama aldırmadan benim yerime koştururdu. Bu şirkette güveniyor olduğum tek insana hafifçe gülümsedikten sonra gözlüğümü takıp masamın üzerinde yarım kalan işlerimden hangisine başlayacağıma karar veremez iken hepsine öylesine bir göz atmaya başladığımda, sekreterimin hala başımda dikildiğini, bana çekingence seslendiğinde fark etmiştim. Ne olduğunu anlayamaz bir halde dirseklerimi masanın köşelerine yaslayarak ona doğru döndüğümde, tek kaşımın sorarcasına havalanmasına engel olamadım.

"Efendim.. size geçen günlerde bir röportajdan bahsetmiştim.. hatırlıyorsanız?"

"Evet?"

"O röportaj.. bugündü. Sizin geç geleceğinizi ve hatta belki de.. hiç gelemeyeceğinizi söyledim fakat kız sizi beklemekte ısrarcı.. ne yapalım?"

Derin bir nefes alırken elimdeki kalemi masamın üzerine yavaşça bıraktığımda, sertçe geriye yaslanarak parmaklarımın uçlarını masamın üzerine ritimli bir şekilde vurmaya başladım.

"Bugün kaç toplantım var?"

"Bugün sadece iki toplantınız var efendim."

"Pekala.. tamam. Çağır gelsin. Ha yalnız, kendisine sadece yarım saat ayırabilirim. Sorularını ona göre seçsin.. gerçi ne soracak bilmiyorum ama.."

"Tamam efendim.. hemen iletiyorum.. başka bir isteğiniz yoksa tab-"

''Çıkabilirsin.''

Sekreter, mutlu olduğum o sınırlı anlar sayesinde vermiş olduğum tepkinin ardından bu şaşırtıcı ama olumlu haberi bir buçuk saattir dışarıda benim onu içeriye kabul etmemi bekleyen kıza söyleyebilmek için hızlıca odamdan çıktığında soğuyan kahvemi kafaya dikmiş, birkaç yudumda bitirmiştim. Ağzımda kahvenin acı tadı kalırken bunu umursamayarak yerimde doğrulduğumda, bugün hiç ona bakmamam yüzünden masada duran çerçevelerden tekine uzandım içimdeki utanç ve pişmanlık duygusu ile. Parmaklarım, kollarım arasındaki bedenin gülümseyen suratında gezinirken dayanamayarak dudaklarımı yavaşça değdirdim, şuan kollarım arasındaki boşluğun asla dolmayacak olması yüzünden daima ıssız kalacak bedenim kadar soğuk olan çerçevenin camına.

☼EVERY BREATH YOU TAKE - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin