2

518 53 24
                                    


İki saatlik İtalyanca dersinden sonra kendi dilimi unutmuş bir şekilde sınıftan çıktım.

Büyük koridorlarda dolaşırken bu okuldan ne kadar nefret ettiğimi düşünmeden duramıyordum.

Üniversiteydi ama açıkçası liseden farksızdı. Çünkü lisemdeki herkes buraya gidiyordu lisenin devamıydı resmen.

Herkes çok zeki ve zengindi. Bu okula girebilmek için sadece ders notlarınızın yüksek olması değil aynı zamanda yıllık okul masrafını karşılayabilmek için de çok zengin olmanız gerekiyordu.

Tabiki burslular da vardı. Okulun %10luk çok küçük bir kısmını oluşturuyorlardı. Bursluların kim olduğu çok bilinmezdi ama köşede bir yerde silik, ezik ve parasıyla hava atmayan birisi görürseniz anlardınız o kişi burslu.
Aslında ben bursluları severdim çünkü sadece kendileri gibi davranırlardı ama yine de ailemin getirdiği sosyal konum yüzünden onlarla arkadaşlık etmem pek hoş karşılanmazdı. Zaten onların da beni pek seveceğini sanmıyordum.

"Hey Chae!!" Kai'nin bağırmasıyla gözlerimi devirip arkamı döndüm ve arkadaş grubumun oturduğu masaya doğru yürümeye başladım. Kafam eğikti ve hızlıca geçiyordum beni nasıl görmüşlerdi? Sahte bir gülümsemeyle arkadaşlarıma baktım. Arkadaşlarım diyordum ama yanlış anlaşılmasın sohbet etmek zorunda kaldığım kişilerdi yoksa arkadaşım diyebilceğim tek kişi Jennie'ydi. Onun yanına oturdum.

Bu arkadaş grubumuz kalabalıktı. Jennie, Jisoo, Lisa, Kai, Chanyeol, Sehun ve son olarak Baekhyun. Liseden beri arkadaştık. Ailemiz sosyal statüsü yüksek insanlar olduğu için ve arkadaş oldukları için biz de bir şekilde aynı ortamlarda takılıp arkadaş olmaya başlamıştık. Bu tür insanların hiç derdi yoktur. A vardı aslında... Doğum gününde cluba mı gitmek yoksa yat partisi mi yapmak?
Evet gerçekten çok büyük bir dert.

"Sen ne düşünüyorsun Chae?" Baek'in bana sorduğu soruyla masaya döndüm.

"Aynen."dedim neye cevap verdiğimi bilmiyordum.

Jisoo neşeli bir şekilde konuştu. "O zaman bu haftasonu Yeniyıl partisi yapıyoruz!" Tüh Allah kahretmesin. Yine sosyal olmak zorunda olduğum bir ortamda bulunmak zorundaydım. Neden aynen dediysem. Neyse bir saat durup sonra eve kaçarım.

Kendimi rahatlatmaya çalışıyordum.

"Sen iyi misin?" Jennie kulağıma eğildiğinde ona döndüm.

Saçlarını bugün yukardan toplamıştı. Çok güzeldi. Jennie dünyada en sevdiğim kişiydi. Zengin bir ailesi olmasına rağmen tanıdığım en kibar ve alçakgönüllü insandı.

Kafamı evet anlamında sallayıp gülümsedim.

Aslında iyi değildim ve bana gelen mesajı düşünüyordum. Mesajına karşılık vermemiştim. Numarayı telefonuma kaydetmiştim. Mesajı atan kişinin dükkanda gördüğüm siyah paltolu kişi olması muhtemeldi ama numaramı nereden bulabilirdi? Bizim okuldan da olabilirdi bu kişi. Bilmiyordum.

———

Sadece bir saat durup giderim dediğim partide üç saattir oturuyordum. Yarı sarhoş bir şekilde etrafımı izliyordum. Arkadaşlarım ortalıkta gözükmüyordu. Tam yanımda oturan kişiler arasında bol kahkahalı bir sohbet dönüyordu ama zerre ilgimi çekmiyordu.

Gözlerim Wendy'nin üstünde durunca sinirlerim tepeme çıkmıştı. Bu kızı uzun süredir görmüyordum. Neden bilmiyorum ama sanırım bir şey yüzünden sinirimi bozmuştu. Şu an hatırlamadığım bir sebepten dolayı. Sinirimi bozacak bir şey yapmış olmasa bile -ki kesin yapmıştır mesela benim beğendiğim ayakkabıdan almak gibi- kendisini sevmiyordum bu yeterli bir sebepti bence. 

Wendy simli çantasını sandalyenin üstüne bırakıp tanımadığım bir çocukla konuşmaya başladı.

Kendimi bir anda ayağa kalkmış Wendy'nin çantasını elime almış bir şekilde buldum. Arkası bana dönük olduğu için hiçbir şeyin farkında değildi. Çantanın içini açtım. Telefon, Chanel ruj, kartlık ve anahtar.

Chanel ruju aldım kapağını açtım duvara sürdüm ve ruj kırıldı. Duvarda bıraktığı kırmızı iz nasıl geçerdi bilmiyorum açıkçası zaten benim derdim de değildi bu.
Gülümseyip kapağını kapatıp yerine koydum.

Çantayı da yere atıp oturduğum koltuğa geri dönerken o çocukla göz göze geldim. Siyah saçlı.

Bu sefer üstünde siyah bir gömlek vardı. Sigara içiyordu ve doğrudan bana bakıyordu.
Telefonumu çıkartıp mesaj yazmaya başladım.

Chae: sen misin?

Siyah saçlı çocuk arka cebinden telefonu çıkarttı. Mesajı okudu. Cevap vermek için ekrana dokunurken sigarayı da ağzına koydu. Bu görüntü iyiydi. Yakışıklıydı.

Bu kim: evet. 

Doğru tahmin etmiştim. Klişe.

Chae: iyi o zaman bokunda boğul

Niye böyle bir mesaj yazdığımı bilmiyorum.

Telefonumu kitleyip oturduğum koltuğa ilerledim, ceketimi aldım ve dışarı çıktım.

Soğuk hava yüzümü bir güzel tokatlarken ben de arabama doğru yürümeye başladım. Annem arabamı kullandığımı görünce çok mutlu olmuştu. Hatta bu gece geliş saatime karışmayacağını istediğim saatte gelebileceğimi söylemişti.
Teşekkürler ne diyelim.

"Hey hırsız!" Duyduğum kalın sesle arkamı döndüm.

Bu oydu.

Kaşlarımı kaldırdım. Yanıma yaklaştı. Siyah uzun paltosunu giymişti. Baştan aşağı siyahtı.

"Bana hırsız mı dedin sen?"şaşkınlıkla sordum.

"Hırsız değil misin?" Alaycı bir şekilde güldü.

"Bana hırsız diyemezsin"nefes verdim "çünkü ben sadece hırsız değilim ben aynı zamanda yalancı ve dolandırıcıyım"dedim.
Alkolden mi geliyordu bu özgüven?

Yok hayır ben hep böyle alaycı ve egosu yüksek bir insandım. Bana katlanmak zordu. Kendim bile kendime katlanamıyordu. Düşüncelerime gülümsedim.

Gülümsememe karşılık verdi.

"Yoongi."

"Ne?"dedim. Ne? Cidden.

"Adım...Yoongi"bitmiş sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi.

"Sormamıştım ki?"dediğimde yüzündeki bariz hayal kırıklığını gördüm. Saklamaya çalışmıyordu.

Bir şey söylemesini beklemeden arabama bindim. O da eve geri döndü.

Demek bana mesaj atan buydu. Bu çocuğu çok tanımıyordum. Bizim okuldaydı ve sanırım aynı liseye gitmiştik. Burslulardan olduğu için tanımıyordum. Ne okuduğunu bile bilmiyordum sadece okulda ödül törenlerinde bir kaç kez görmüştüm.

Yoongi....ismi..güzeldi.

unexpected//YoonRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin