1

1.1K 62 27
                                    

Video Games çalan bu mağazadan kaçmam gerekiyordu. Lana Del Rey'in katlanamadığım tek şarkısıydı. Eski üzücü anılardan olsa gerek. Elimdeki tişörtü rafa fırlatıp mağazadan çıktım. Soğuk bir aralık günüydü. Noelde olduğumuz için her yer ışıl ışıldı. Gerçi noel veya başka bir şey olsun Seul caddeleri hep böyle ışıl ışıldı. Montuma sarılıp bir sonraki mağazaya girdim. Girişteki aynadan kendimle göz göze geldim. Bebek yüzlü olmak bazen avantajdı bazen değildi ama hırsızlık yaparken kesinlikle işime yarayan bir şeydi. Girdiğim mağaza neredeyse ağzına kadar doluydu. Sadece makyaj malzemesi satan bir dükkandı. Herkes birbirine Noel hediyesi almak için gelmişti ben hariç. Elime aldığım tester ruju bileğime sürdüm. Rengi hoşuma gittiği için raftan paketli halini alıp etrafındaki barkodu söküp hızlıca cebime attım.

"Merhaba yardımcı olabilir miyim?"bir anda yanımda biten çalışan ödümü kopartmıştı. Normalde kolay kolay korkmazdım ama boşluğuma gelmişti.

"Hayır." Gülümseyerek cevap verdim. Kafasını tamam anlamında sallayıp hızlıca yanımdan uzaklaştı. Keşke herkes böyle olsaydı. Git diyince gitseydi.

Mağazaya göz gezdirdim. Açıkçası çok sıkıcıydı çünkü bunlardan bende zaten bir dolap dolusu vardı. Cebimdeki ruju da rafa bıraktım. Daha eğlenceli bir şeyler yapmalıydım. Daha fazla beni tatmin edicek bir şey....

Biraz ilerleyince lüks müzik mağazası gözüme çarptı. Üç katlıydı. Müzk aletleri ve kulaklık türü şeyler satıyordu. Hadi bakalım!

En sert bakışımla içeri girdim. Her zaman tatlı olmak işe yaramaz. Bazen de böyle "herkesten nefret ediyorum kendim de dahil herkesten!" bakışları atmanız lazım. Bu mağaza da doluydu. Noel arifesinde dışarı çıkmak yaptığım hatalardan sadece birisiydi.

Üçüncü kata çıktım. Yeni bir kulaklık alsam iyi olabilirdi. Bu katta ben dahil yaklaşık beş kişiydik. Tam sayamamıştım ama bana uzak bir köşede bir kaç çocuk bir şeyler tartışıyordu. Tamam en çok siz biliyorsunuz. Onları kendi haline bırakıp kulaklıklara doğru ilerledim.

Her köşede kamera vardı.

Kulaklıklara baktım. Kablolu istiyordum eski modellerden. Pembe ve mavi renginin arasında kalmıştım. Fiyatı oldukça pahalıydı. Seçmek çok da zor olmamıştı. Maviyi cebime atıp merdivenleri inmek için arkamı döndüm.

Arkamı dönmemle nereden çıktığını bilmediğim bir çocukla göz göze gelmem bir oldu. Uzun siyah paltosu vardı. Saçları siyah, ten rengi beyazdı. Yakışıklı sayılabilirdi ama benim tipim değildi.

Gözlerimi kıstım. Kimdi bu?
Yüzü çok tanıdıktı. Kaşlarımı kaldırıp "Ne var?"Bakışı attım. Bir şey demesini beklemeden merdivenleri indim.

Merdivenleri inerken barkodu söktüm. Kamera olmayan tek yer burasıydı. Kulaklığı tekrar cebime attım. Mazağanın kapısından çıkarken heyecanlanmıştım. Alarmı çalıştırcak mıydım acaba? Şimdi öğreneceğiz.... 3..2..1 ve dışardayım.
Tertemiz. Gülümsedim.

Noel çok güzeldi. Yaşasın!
Soğuk havadan derin bir nefes aldım. Artık kalabalık canımı sıkmıyordu.

"Hey çocuk baksana!"

Liseli olduğu belli olan bir çocuğa seslendim.

"Ben mi?"ürkek bir sesle sordu. Fakir olduğu montundan belliydi.

"Al senin olsun."dedim ve kulaklığı ona verip bir şey söylemesini beklemeden yoluma devam ettim.

Metroda geçen uzun bir yolculuktan sonra evime doğru yürüyordum. Eve ne kadar geç gidersem o kadar iyiydi.

Ama her ne kadar ertelesem de her türlü o kapıdan girmek zorundaydım.

Evimizin büyük kapısının şifresini yazdım. Ağır kapı yavaşça açıldı. Bu kapıdan nefret ediyordum. Bu evden de nefret ediyordum.

Karşımda duran büyük villaya baktım. Yazın içi su dolu olan havuz şimdi üstü kapatılmıştı. Bahçedeki sandalyelerin üstü kar kaplıydı. Babamın 12.yaş günümde aldığı trambolin de kar kaplıydı. Ee bana ne?

Koşarak tramboline gittim. Zıpladıkça karlar etrafa sıçrıyordu. Biraz da burada vakit geçirip eve girme süremi uzattıktan sonra başka çarem kalmamıştı.

Trambolinden inip ağır adımlarla kapıya doğru gittim. Zile bastım. Her şey ağır çekimde oluyordu sanki. Bayan Oh kapıyı açtı. Gülümsedim. Evde tek sevdiğim hizmetçi oydu. "Hoşgeldiniz Bayan Chae. Yemeğe bekleniyorsunuz."

Cevap vermeden içeri geçtim.

Yemek kokusu büyük salonumuzu doldurmuştı. Acıkmıştım ama yemek yemeyecektim.
"Yine mi metroya bindin sen?"annem beklemediğim anda bir soru sormuştu.

"Evet?"sorusuna soruyla karşılık verdim. Evet yani ne VAR? Tabi bu bağırma içimden olmuştu.

"ChaeYoung bu araba senin binmen için alındı, metroyla gidip gelmen için kapının önünde durmuyor!"

Okey boomer.

"Sen var ya tam bir şımarıksın."annemin lafını babam tamamladı. Annem kafasını aynen anlamında salladı.

Ablam ve küçük erkek kardeşim de beni izliyordu;onaylamayan bakışlarla.

Metroya bindiğim için şımarık ilan edilmiştim bu arada. Önemli bir detay.

"Size de merhaba ve afiyet olsun ve iyi akşamlar!"dedim ve başka bir şey söylememe gerek yoktu zaten. Merdivenleri çıkıp odama doğru yürüdüm. Işıkları açmadan içeri girdim. Montumu çıkartıp pijamalarımı üstüme geçirdim. Yatağımın içine girdim. Bugün neden yaşandığı bilinmeyen bomboş bir gündü. Diğer günlerim gibi yani.

Gözümü kapatıp uyumaya çalıştım. Mesaj sesi odada yankılanırken irkilip gözlerimi araladım.

Yarı açık gözlerimle telefonumun şifresini yazdım.

0506121xx: keşke siyah rengini alsaydın

0506121xx: alsaydın mı yazdım ben

0506121xx: pardon

0506121xx: keşke siyah rengini çalsaydın

Bu ne şimdi?





Slmmm rose ve yoongi hikayesi ile karşınızdayım tekrarrr💜💜💜

unexpected//YoonRoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin