rüya

101 6 1
                                    

"Şeyma, bir rüya görmüştüm birkaç ay önce. Bir tekneyle açılmış Kudüs'e gidiyorduk. Uzakta Kubbet'üs Sahra görünüyordu bütün ihtişamıyla. Elimize telefonları alıp fotoğraf çekilmeye başladık. Ve bir huzursuzluk doldu içime. Bize ait olana sahip çıkmıyor olmanın, Kudüs'ü boynu bükük bırakmanın utancı ve acısıyla gözyaşları içerisinde gitmemiz gerekirken, biz gülümseyen pozlar vermekle meşguldük. Her gün yapıyor olduğumuz gibi... 

Sonra Mescid-i Aksâ'ya vardık. Kubbetü's Sahra'nın önünde çocuklar neşeyle koşuşturuyordu. Biraz daha yaklaşınca kapısındaki kurşun izlerini gördüm. Delik deşikti, yara almıştı ama çocuklar tüm neşeleriyle koşup oynamaya devam ediyordu mübarek mescitte. Sanırım biz böyle bir yere gidiyoruz Şeyma. Yara almış olan Kudüs olsa da, başı yere eğilen biziz. Aldığı tüm darbelere karşı dimdik ayakta duran bir şehre gidiyoruz. İnşallah kameralarımızı en azından şu üç günlüğüne indirip biraz dert sahibi olmayı becerebiliriz."

"İnşallah Aksâ'cım. Mübarek mescitleri rüyada görünce hakikatte de kavuşmak nasip oluyor derler. İnşallah hem rüyada hem de hakikatte hiç ayrılmayız Kudüs'ten."

 Daha kavuşmuş değildik ya, nasıl ayrılacağız korkusu sardı içimi. Nasıl ayrılacağız ve kim bilir ne çok burnumda tütecek. Kudüs'e varıp, sonra onu ardımda bırakmak mı daha çok koyacak, yoksa dönünce hayatıma kaldığı yerden devam etmek mi. Su gibi geçecek üç gün, sonra yaşadıklarım bir hayalmiş gibi doldurup heybeme döneceğim. Ne olurdu doyasıya kalabilseydim, ruhunu ruhuma katabilseydim. Ne olurdu burada Allah için direnen insanlardan biri de ben olabilseydim. Ruhumuza dolacak o heyecan ve maneviyatı dönünce kaç gün yaşatabileceğiz, ya da kaç saat? Yine bir alışveriş merkezinin indirimli mağazalarında, bir bankanın kuyruğunda veya bir dizinin bölümlerini gaflet içerisinde devirirken art arda teslim edeceğiz ruhumuzu. Âh. Ne yapalım, bu üç günü kar bilelim. Rabbim ömürlük bir tecrübe kılsın diye dua edelim...

Eriha'dan başladığımız yolculuğumuza hurmalıklar arasında devam ederek en nihayetinde Kudüs'e vardık. Esasında öteden, çok öteden gördüğüm sarı kubbeyle anladım yaklaştığımızı. Ve büyük bir sabırsızlık  doldu yüreğime. Kavuşmak, toprağına çökmek, kokusunu çekmek istiyorum bir an önce. Kudüs'te ilk durağımız Zeytindağı oldu. Mezarların milyon dolarlar ettiği, ama içinde yatanların beş para etmediği yer. Ve tam karşıda Mescid-i Aksâ. Ayak basana kadar gerçek olduğuna kâni olamayacağım sanırım. Biran önce mescide adım atalım, Efendimiz'in (sav) mübarek ayaklarının değdiği yerlerde yürüyelim, miraca yükseldiği kayayı dünya gözüyle görelim, namazımı kutsal mekanımızda eda edelim istiyorum. 

"Haydi gençler şimdi otele geçelim. Odalarınıza bir yerleşin, sonra hep birlikte mescide geçeriz inşallah."

Otel mi? Gerçekten koşarak mescide gitmek varken önce otele gitmek zorunda mıyız? Kalbim yerinden çıkmak üzereyken, en heyecanlı yerinde bu kadar reklam arası fazla değil mi?

"Abi, biz seninle direk mescide gitsek olmaz mı nolur nolur bak sonra otele geçeriz zaten"

"Aksâ, abicim biraz sabırlı ol. Eşyalarımızı bırakalım sonra vakit kaybetmeden geçeriz zaten. Gruptan ayrılmamak konusunda anlaşmıştık seninle."

"Peki."

Evet peki. Ah ben yolu bilecektim hiçbirinizi bekler miydim acaba...

"Şeyma sen bu kıza mukayyet ol kafasına göre çıkıp bir yere gitmeye kalkışmasın gözünü seveyim. Eşyalarınızı bıraktıktan sonra aşağıya inip beklersiniz." 

"Tamam Muhammed abi sen merak etme."

"Şeyma sen 'benim' arkadaşımsın bunun farkındasın değil mi?"

AKSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin