Uyandığımda kendimi rahat ve geniş bir yatakta buldum. Başım ağrıyordu, gözlerimi acıyla araladım. Doğrulup gözlerimi ovaladım karşımdaki tekli koltukta oturmuş beni izliyordu.
Dün gece yaşadıklarım bir bir gözümün önüne geldiğinde bu gencin kim olduğu kafama dank etmişti.
Suratına dolmuş gözlerle aval aval baktıktan sonra ne diyeceğimi bilemedim. Kucağıma koyduğum ellerimle oynarken iki saniyeliğine ellerime bakıp daha sonra bakışlarını gözlerime çevirdi.
- Günaydın.
- Gü-günaydın. Diyerek kekelemiştim.
- Neredeyiz?
- Güvende, merak etme.
Cevabını alınca her ne kadar şaşırsamda bir çırpıda ayağa kalktım, üzerimde ki beyaz uzun gömleği gördüğümdeyse gence baktım fakat kapıdan dışarı çıkıyordu.
- Lavabonun kapısı arkanda. Dediğini duyduğumda bir arkamda ki kapıya bir de beni kurtaran adamin arkasından bakakalmıştım.Beni kurtaşmış olması beni soyup üzerime gömlek giydirebileceği anlamına gelmiyordu. Bu duruma her ne kadar canım sıkılsa da her şeyi bir kenara bırakıp lavabonun kapısını açtım, gördüğümle şaşırmam bir oldu, bu banyo fazla modern ve büyüktü.
Lavaboya yaklaşıp karşımdaki aynada kendime baktım. Berbat haldeydim,
Dudağımın kenarında ki küçük yarayı ve elmacık kemiğimde ki morarık yeri gördüğümde aklıma yediğim okkalı tokat gelmişti. Siyah düz saçlarım ise tozdan kirlenmiş dağınık bir haldeydi. Kendimi daha önce neredeyse hiç böyle görmemiştim sırtımda ki ağrı katlanılamaz derecede fazlaydı. Bedenimde ufak tefek morarmalara aldırmamaya çalışarak dolmuş gözlerimi musluğa diktim. Ağlamak istemiyordum, ağlamamalıydım. Musluğu açıp avucuma aldığım soğuk suyu yüzüme çarptım, bir kez daha ve bir kez daha. Kendime geldiğimi az da olsa hissediyordum.Banyosunu da kullanmam gerekti, böyle hiçbir yere gidemezdim. Kendimi yüzsüzmüş gibi hissetsem de kapımı kilitleyip üzerimde ki tozlarla bütünleşmiş gömleği makineye attım. Suyu açıp küvete girdiğimde çabucak işimi halletmem lazımdı hafif sıcak suyun bedenimi rahatlatması kadar güzel bir şey yoktu şu an hayatımda. Siyah lüks şampuan kutusunu elime alıp bir miktar avucuma döktümz erkeksi kokusuna aldırmadan saçlarımı da yıkadım. Vücudumu acılarımın müsaade ettiği kadar temizleyebildiğimde temiz olduğumdan emin olarak son kez durulandım ve çıktım. Açtığım dolapta diş fırçası, traş makinesi gibi eşyaları görünce direkt kapatıp bir altında ki dolabı açtım. Elime aldığım gri bornozu üzerime geçirip saçlarımın suyunu da aldırdıktan sonra temiz bir tarak bulup zor da olsa karışmış uzun saçlarımı tarayıp beyaz bir havluya sardım. Banyoyu olduğunca temiz bırakarak kapıyı hafif araladım ve odaya göz gezdirdim. Kimsenin olmadığını görünce odaya girdim.
Fazla büyük olan bu yatak odası lacivert ve beyaz renklerle döşenmişti. Gardıroptan tanımadığım ama beni kurtaran çocuğun olduğunu düşündüğüm beyaz bir tişört aldım, bu bana her ne kadar büyük olsada üzerime geçirdim. Dizimin bir karış yukarısında biten tişört ve altıma da geniş ve bol gelen eşofmanı giymiştim.
Kapıyı araladığımda kocaman bir evde olduğumu gördüm aşağıya inen merdiven vardı. Odadan dışarı çıktığımda
- Neredesin? Diye seslendim.
Islak olan saçlarım üşümeme sebep oluyordu. Aldırmadan tekrar seslendim. Ses gelmediğindeyse aşağıya indim. Tıkırtıların geldiği yöne gidip kapıdan içeriye baktım. Kocaman siyah ağırlıklı beyaz mutfakta tezgahın önünde bir şeyler yapmaya çalışan onu gördüm. Adını hâlâ bilmiyor, merak ediyordum.- Şeyy, merhaba. Deyip salakça sırıttım.
- Oturabilirsin, aç olduğunu düşündüğüm için çorba yapmaya çalışıyordum, sanırım elime yüzüme bulaştırdım. Deyip ellerini tezgahtan kaldırdı. Bu hâline gülmemeye çalışarak,
- Ne çorbası? Diye sordum.
- Bilmiyorum, deyip güldüğünde arkası dönüktü.
- Ben hallederim, deyip ayağa kalktığımda gerek yok ben ararım hallederler. Bu hâlde ne yapacaksın dediğinde ayağımda ki ağrıyla ona hak verdim.
- Banyonu ve bir iki eşyanı daha kullandım umarım sorun olmamıştır.
- Düşünme bile.
- Teşekkür ederim. Dün gece ben yaşadıklarımın bir kısmını hatırlamıyorum, baygındım.
- Biliyorum, yorma kendini.
Dediğinde şaşırmıştım.
- Kıyafetler yakışmış deyip güldüğünde berbat üzerime baktım. Dalga geçmişti.
- Komik değil, her şey için teşekkür ederim. Gece olayların nasıl ve nerede geliştiği hakkında bir fikrim yok ama bugün yarın giderim buradan merak etme.
- Komik.
Dediğinde bön bön suratına bakıp ne demeye çalıştığını anlamaya çalışmıştım.
- Üşüteceksin saçlarını kurulasaydın.
- Kolay kolay hasta olmam.
Daha fazla duramadan adını sordum.
-Karan Soykan . Senin ise Afra, Afra Vural.
Dediğinde şaşırmıştım.
- Nereden biliyorsun adımı ?
- Sence ?
Telefonum, telefonum nerede ?
Diye endişeyle sorup hemen üst kata çıkıp yatak odasına koşmuştum. Etrafta telefonumu aradığımda bulamadım. Arkamdan gelen Karan elinde ki telefonumu havaya kaldırmış,
- Bende, sakin mi olsan diyorum ?
- Olamam, benim hemen Deniz'i aramam lazım ver şunu deyip telefonu almaya çalıştım, fazla yüksek olunca alamayıp dik dik Karan'a baktım.En son telefonumu elime aldığımda çatlamış ama çalışır hâlde olduğunu gördüm. Ekranı açıp Deniz'i aradım. Hayatımda ki tek insanı, beraber hayata tutunduğumuz insanı...
1 haftalığına sevgilisinin yanına Muğla'ya gitmişti. Onu merak ediyordum ve onun da beni deli gibi merak ettiğini biliyordum. Nerdeyse günde beş kere araşır konuşurduk. Telefonu kısa süre açtığında ağlıyordu,
- Neredesin sen aptal, dün geceden beri sana ulaşamıyorum diyerek ağlamaya devam ediyordu.
- Sakin ol Deniz, ben iyiyim sonra sana anlatacağım her şeyi. Sen neden ağlıyorsun bu kadar ?
- Afra, ben çok kötüyüm Antalya'ya geliyorum.
- İyi de daha Yiğit'le üçüncü gününüz niye geliyorsun buraya ?
İyice endişelenmeye başlamıştım. Ağlamaktan ne dediğini anlamadığım Deniz deli gibi konuşuyor ağlıyordu.
- Deniz bak, her ne olduysa sakin ol tamam mı? Bak ben iyiyim evde seni bekliyor olacağım kendine gel tamam mı? Geldiğinde her şeyi konuşacağız, iyi olacağız söz veriyorum sana diyemeden telefon kapanmıştı.Bana ciddi yüz ifadesiyle bakan Karan'a döndüğümde,
- Benim gitmem gerekiyor.
Telefonumu cebime atıp arkama bile bakmadan odadan çıkmıştım. Merdivenleri hızla indiğimde ağrılarım baş göstermeye başlamıştı bile. Karan ise arkamdan 'dur bekle' diye seslenip duruyordu. Çıkış kapısına ulaştığımda kapı açılmadı.
- Aç şu kapıyı lütfen, benim Deniz' ime gitmem gerek diyerek ağlamamaya çalışmıştım. Gözlerimden bir iki yaş firar edince Karan bana yaklaşıp sarılmıştı.- Sakin ol, sakin ol. Götüreceğim seni ona merak etme. Eğer bu hâlde gidersen daha kötü olacaksınız biliyorsun değil mi?
Dediğinde elimden tutmuş mutfağa götürmüştü beni.
Bir bardak suyu uzattığında titreyen ellerimin arasında sudan birkaç yudum alıp masaya bıraktım. Nefesler almaya çalışıyor sakin olamıyordum.
- Çok kötü ağlıyordu, o benim gibi kolay kolay ağlamaz Karan kesin kötü bir şey oldu. Bırak gideyim, iyiyim ben.
- Gidelim o zaman.