Evden nasıl çıktığımızı bile hatırlamıyorum. Yirmi dakika kadar süren araba yolculuğundan sonra evimin önündeydik.
Deli gibi Deniz'i merak ediyordum, bekliyordum. Elimden beklemekten başka hiçbir şey gelmiyordu. Kaçıncı arayışımdı bilmiyorum fakat telefonu hep kapalıydı.
- Sakin ol artık, şarjı bitmiştir nerede olduğunu söyledi mi ?
- Hayır söylemedi, ne zaman gelir bilmiyorum.
-Adamlar çantanı da almış yanlarına muhtemelen evinin yerini biliyorlardı, senden sonra evi soymayı planladıkları için de içinde anahtarının ve telefonun da bulunduğu çantayı almışlar. Bende orada buldum çantayı.
Dedikten sonra cebinden bir anahtar çıkarttı. Taşlı balık figürlü bu anahtar benimdi. Deniz doğum günümde kendisinin burcunun simgesini bana hediye etmişti. Anahtarı elinden alıp eve girdim, daha sonra da arkamdan Karan girdi. O gece evden çıkmadan önce yattığım koltuk dağınıktı. Gelişigüzel topladıktan sonra oturup beraber beklemeye başladık. Bu küçük ev annemlerin beni terk etmeden önce bana bıraktıkları tek şeydi. Daha doğrusu abimle beni terk etmeden önce bıraktıkları. Abimin de okumak için gittiği yurt dışında evlendiğinin haberini almıştım. Abim her ay belirli miktar para gönderirdi.
Asla buraya gelip hâlimi hatrımı sormazdı. Binevi o da beni terk etmişti, benim üzerime yaptığı tek iyilik az bir miktar para göndermesiydi.Başımı iki elimin arasına aldığım sırada ağrı kesici almam gerektiğini düşünerek mutfağa gittim, dolaptan aldığım hapı bir bardak suyla içmiştim. Su iyi gelmişti. Ardından Karan gelerek sandalyeye oturmuştu.
- Ayrılmış olabilirler mi?
- Bilmiyorum, çok ağlıyordu. Zaten Deniz Yiğit'le araları açık olduğu için sürpriz yapmaya gitmişti Muğla'ya. Lise 2'de iken okulda tanışmışlardı. Aynı okuldaydık üçümüzde. İlişkilerini güzel bir şekilde bu zamana kadar taşıdılar. Ayrılacaklarını hiç düşünmüyorum. Daha sonra Yiğit üniversite için Muğla'ya gitmek zorunda kaldı. Didişmeleri çok olurdu ama asla ayrılmazlardı.
Derken 1 saat geçmişti neredeyse. Kapı çaldığında koşarak gidip açmıştım. Küçük valiziyle kapının önünde darmadağın olmuş şekilde duran Deniz'i gördüm. Boynuma atlayıp sıkıca bana sarıldığında ben de ona sarıldım. Yüzünü boynuma gömmüş ağlamaya başlamıştı.
- Neden ağlıyorsun Deniz? Gel içeriye geçelim dedim ve içeriye geçip oturduk.
- Bu adam kim Afra?
- Hayatımı kurtaran adam Deniz ben bile tanımıyorum henüz, sonra anlatırım. Şu gözyaşlarını sil önce ve dökül bakalım dedim eğlenceli olmaya çalışarak.
- O gitti Afra. Deyip tekrar ağlamaya başladı.
- Nasıl gitti güzelim, ayrıldınız mı yoksa?
- Hayır o öldü.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.
Afallamıştım.
- N-ne, ne diyorsun sen Deniz? Nasıl olur böyle bir şey?
- Benim yüzümden, benim yüzümden.
Sürekli bu cümleyi tekrarlayıp deli gibi ağlıyordu.- Kes artık ağlamayı. Kendine gel aptal! Ne demek öldü ne saçmalıyorsun sen?
Ben bağırıp Deniz'i sarsarken Karan beni kollarımdan tutup sakinleştirmeye çalışıyordu. Ağlamaktan harap olmuş Deniz gözlüme baktığımda ikimiz de ağlıyorduk. Yiğit onun sevgilisi benim ise çok yakın arkadaşımdı. Biz beraber gülüp beraber ağlamıştık. Aklım almıyordu böyle bir durumu. Ben bile kendimi bu kadar kaybetmişken Deniz'i düşünemiyordum bile.Artık hiçbir şey düşünemiyordum. İkimiz de bitmiş haldeydik, vücudumda ki ağrılar baş gösterdiğinde içinde bulunduğumuz duruma içten içe küfrediyordum. Deniz'e sarılıp,
- Bu omuz senin biliyorsun, istediğin kadar ağla ama bana neler olduğunu tam anlamıyla anlatmalısın.
Birden ayağa kalkan Deniz,
- Ne ağlaması ya ne ağlaması? Ağlayınca geri mi dönecek, ağlayınca geçecek mi Afra.
O öldü, benim yüzümden lanet bir trafik kazası yüzünden öldü. Benim yüzümden öldü!
Diye bağırırken kendini yırtıyor eline geçen ne varsa fırlatıp paramparça ediyordu. Ben afallamış şekilde olanları izlerken beynim durmuş gibiydi. Karan Deniz'i kollarından tutmuş durdurmaya çalışıyordu. En son Deniz dizlerinin üstüne çökmüş, kendinden geçmiş ağlıyordu.Tanımadığım adamın drama olan yaşamımıza girmesi.
Lanet bir trafik kazası.
Benim yüzümden
Trafik kazası ve...
Yiğit'in ölümü.Kelimeler beynimin içinde mermi gibi dolanıyordu. Kendimi toparlayıp Deniz'in dibine oturdum.
-Sakin ol artık Deniz, şimdi banyoya gideceğiz ve ben seni yıkayıp az da olsa kendine getireceğim tamam mı? Sana soru da sormayacağım güzelim hadi kalk.
Gözlerime baktı ve ayağa kalkarak banyoya yöneldi. Karan'a teşekkür edip,
- Nasil bu raddeye geldiğimizi anlamadım bile ama artık gidebilirsin ben halledeceğim. Dedim Karan'ı kovar gibi. Suratım beş karıştı.
- Numaram telefonuna kayıtlı. Dedi gergince.
Bi de bu eksikti dedim içimden.
Evden çıktığında direkt banyoya gittim. Deniz klozet kapağının üstüne oturmuş öylece duruyordu.Sıcağı sevdiğini ve onu rahatlacağını düşündüğüm için suyu sıcağa ayarladım. Küvet suyla dolarken harap olmuş güzelime yöneldim. Bluzunu ardından da pantolonunu çıkarttım. İkimizde konuşmuyorduk. İç çamaşırlarıyla kaldığında küvete soktum onu. Bedenini küçülterek suya girdiğinde gözlerini kapatmış, rahatlamak istiyor gibiydi. Su onu iyice ıslattığında,
- İyisin değil mi bebeğim, saçlarını şampuanlama mı ister misin?
Diye sorduğumda başını olumlu anlamda salladı.Elime hindistan cevizli şampuandan bir miktar döktüğümde saçlarını köpükledim. Aynı işlemi iki kez yaptiktan sonra onu banyoda bırakıp içeri gittiğimde üzerimde sudan ıslanmış Karan'ın tişörtünü değiştirdim. Sahi hâlâ onun kıyafetleriyleydim. Üzerimden kurtulup kendime göre bir şeyler giydim.
10 dakika sonra banyonun kapısını tıkladığımda ses gelmedi. Çekinmeyerek içeriye girdim. Hâlâ suyun altında Yiğit ile kendisinin müziğini açmış içten içe ağlıyordu Deniz.
O benim Deniz'imdi. Ona bir şey olmasına asla izin vermezdim, vermeyecektim.
Denizlere bir şey olmazdı değil mi? Benim Deniz'im de iyileşecekti. Kanayan yarası geçmeyecekti belki kalbinde fakat biz beraber ruhlarımızı ve bedenlerimizi iyileştirecektik.Büyük bir dramanın içine dalmıştık.