YEL YÖN DEĞİŞTİRDİ

18 1 0
                                    

Erken saatlerde kalkmıştım. Elimi yüzümü yıkayıp güneşi selamlamak için çatıya çıkmıştım. Hava bir tık serindi. Ceket giyip yarım kalmış tuvale devam ettim. Saatin farkında olmadan kulaklıkdaki müziğin ritmine kapdırmıştım kendimi. Annem ve babamın arkamda olduğunu fark etmemiştim. Boyayı yenilemek için arkama döndüğümde annemle babamı fark etmiştim. O an her şey durmuştu sanki. Kulaklığı çıkardım ve boyayı sakince kenarı indirmiştim. Annem ve babam ilk defa benim gizli gökyüzümü görmüştü. Onları burada daha iyi ağırlamak isterdim. Sıcak bir kahve ve okuldan aldığım çikolatalı kurabiye ikram edebilirdim ama hiçbir şey hayal ettiğim gibi gitmedi. Her şey ortadaydı, kızmak için burdaydılar. Annem hep bahsetmişti babama benim çatıda yer yaptığımı ve hep şikayetçi olmuştu bu durumdan. Babam yeni görmüştü gizli gökyüzünü, etrafı inceliyordu. Annem sinirli bir şekilde söze girdi. " Yeter artık Yel! Kaç defa konuştuk seninle! Bırak artık bu boş işleri! Erken saatte kalkıp ders çalışabilirsin! Ama sen biz sesimi çıkarmadığımız için üste çıktın! Topla burayı ve derhal aşağıya in kahvaltı yap." bu sözlerin sonunda sadece gözlerim doldu ve beyaz tenim kızardı. Babamdan bile azar beklemiştim ama hiçbir şey demeden çekip gitti. Çok sinirlenmiştim. Kendimi tutamadım ve ağladım. Bağırmamak için elimle ağzımı kapattım, içim içime ağladım. Çok sinirlenmiştim ve çok severek yaptığım tuvali şövale vurarak kırdım. O an sadece uçmak istemiştim . Minderleri kenarı topladım, kitapları kenara dizdim ve boyaları bir kenara koyarak hızla merdivenlerden inip camdan içeri geçtim. Aslında uçmak için çatıdan da atlayabilirdim. Sadece uzaklara adım atmak geldi içimden. Hızla çantamı aldım ve için iki üç parça kıyafet, kulaklı, MP3 çalar, şarj aleti, telefon, turuncu defter, bir kutu boya kalemi, okuma kitabı, kimlik, burs paramla aldığım notebook ve buralardan gitmek için biriktirdiğim parayı çantama koydum. Annem ve babam eminim ki sinirli bir şekilde beni kahvaltı masasında bekliyor. Ben hızla üstümü giydim ve sırtıma çantamı takıp odama son birkez bakma gereği duydum. Sanki tuvallerim hiç gelmiyeçekmişim gibi bakıyorlardı bana, kapıyı hızla çarpıp odamdan çıktım. Çok hızlı bir şekilde mutfak kapısının önünden geçip dış kapıyı açtım ve ayakkabılarımı giydim. Annem ve babam koşarak peşimden geldi. Babam ilk defa konuştu. " Nereye gidiyorsun kızım?" Sana bile öfkeliydim baba. Sen annemi durdurabilirdin ama her zamanki gibi sustun. "Sizin olmayacağınız yere..." Sinirim son sürat merdivenden indi ve hızla apartmandan çıktı. Tek duyduğum annemin ve babamın 'Gitme, dur!' kelimeleriydi. Sonra arkamdan ayak sesleri...
Kendimi dış kapının önünde olduğumdan da özgür hissettim. Otobüse binip annemin arabasını gözden kaybettim. Babamın ısrarla araması sonucu sessize aldım telefonu ve anlam veremediğim bir kararın içinde yol aldım.
Aklıma birden geçen yaz annem ile gittiğim bir festivalde tanıştığım ve aslen babamın akrabası olan Feride Teyze geldi. Hem, kaç defa arayıp beni Bozcaada'ya evlerine davet etmişti, biraz da kafa toplamak için fırsat buydu. Zaten bir hafta sonra yarıyıl tatiline gireçektik, gitmek için tam zamanıydı.
Bir otobüs terminaline gidip ilk Bozcaada'ya giden otobüse bilet aldım ve yedi saatlik yolculuğum başlamıştı.
Aslında konuşarak da sorunu giderebiliriz ama hep tekrarlanan bir sorun için konuşmak bile yetmiyordu artık. Biraz uzaklaşmak istedim. Hem belki biraz da olsa anlarlardı beni.
Tamam, yaşım çok büyük de değil. Sadece 16 yaşında bir genç kızın evden eşyalarını alıp çekip gitmesi bir ebeveyn için yutulur bir lokma anlamına da gelmez. Elbet oraya varıp Feride Teyze'yi bulduğum zaman haber vereceğim. Düşünmeyi bırakıp bilgisaydan Feride Teyze'nin festival boyunca anlatarak bitiremediği kafenin adresini bulup defterime not ettim. Yanımdaki teyzenin uykusundan canım çekerek ben de gözlerimi kapattım.

Uyandığımda yarım saat kalmıştı Bozcaada'ya. Ve sonunda uçsuz bucaksız deniz gözüktü. Turuncu defteri çıkarıp çizmeye başladım bir kaç bir şey. Varmıştık...
Herkes eşyalarını alıp sırayla inmeye başlamıştı otobüsten. Sırt çantamı takıp adrese giden münübüse bindim. Bu sefer yanımda çok güzel bir bebek ve annesi vardı. Uzun bir yol bebeğin resmini bitirmeme yetmişti. Zamanla münübüs boşaldı ve bebek ile annesi de indi. Son durak olan hiç bilmediğim bir yerde indim. Sahil olsa gerek diyerek bir iki adım attım. Bir gurup genç müzik yapıyordu ben de bir banka ilişip sadece dinledim. Gurubu gitaristi ve aynı zamanda astolisti hem çok güzel çalıyordu hem de çok güzel bir ses ile eşlik ediyordu guruba. O kadar dalmışdım ki denize müziğin bittiğini bile fark etmemiştim. Gençler toparlanıyordu. Gitarist genç yanıma yaklaştı ve benimle çok nazikçe konuşmaya başladı. " Merhaba, galiba buraya ilk defa geliyorsunuz." Sanki bir diksiyon dersi veriyormuş gibi tane tane ve gençliğinin verdiği karakteri ile bir beyefendi gibi konuştu. "Evet, ilk defa Bozcaada'ya geldim. Buraları çok iyi bilir misiniz?" dedim. Çünkü bu şekilde Feride Teyze'yi bulamayaçağım kesindi. " Biliyorum. Hangi adrese gideçektiniz acaba?" dedi. Defterde ki adresi gösterdim. Şaşırdı ve merakla sordu. "Neden bu adresi aradınız?" neden merak etti diye bende merak etmiştim. "Feride Teyze babamın akrabası, geçen yaz Limonata adında bir kafesi olduğunu söylemişti, onu ziyarete geldim. Tanıyor musunuz kendisini?" dedim. Genç gülerek "Evet doğru babanemin böyle bir kafesi var. Ben de oraya gidiyordum. İznin ile sana eşlik edeyim." şaşırmıştım. Ve ilk defa bu kadar çabuk adres bulmuştum. "Sevinirim." kibar bir tebessüm ile banktan sırt çantamı aldım ve sırtıma taktım. "Bu arada benim ismim Olcay." dedi elini uzatarak. Ben de elini sıkarak adımı söyledim. "Ben de Yel, tanıştığıma memnun oldum." dedim. Sonra sukutur tarzı motordan bir kask çıkardı ve bana uzattı. İlk defa motora binmenin verdi bir heyecan vardı bedenimde. Sarı renkte bir motora bindim ve ilerlemeye başladık. Çok genç bir erkek olmasına rağmen benim tanıdığım erkeklere göre çok değişikti. Tabi Doruk hariç. Ama iyi bir değişiklikdi bu yani annemi ve babamı beni merak ettiklerini unutturacak kadar değişikti. Sonunda sarı bir kafenin önünde durduk. Bozcaada' da hava adeta yaz gibiydi. Kafenin önünde sarı sandalyeler de epey insanlar vardı. Kafenin önünde kocaman bir limon maketi dikkatimi çekti. İçeride benim yaşlarımda genç bir kız elinde tepsi ile masa masa siparişleri dağıtıyordu. Uzun siyah saçlı, ben den bir tık kilolu zarif ve güzel bir kızdı. Kask elimde kafenin içine girdik. Tezgahın arkasında Feride Teyze vardı. Beni görünce şaşırıp koşarak sarıldı. Biraz üzerimizde olan gözlerden dolayı utanmıştım ama ben de onu gördüğüm için çok sevinmiştim. Beni hemen kafenin yan tarafında bir masaya oturdu ve yanıma oturdu. "Nerden çıktın sen deli kız." diye sevinçten ellerimi tuttmuş bırakmıyordu. "Deliyim ya ben Feride Teyze, arada estikçe evden kaçıyorum." diyerek güldüm ve gerçekleri anlatmak için dikkatle yüzüne baktım. "Annem ve babamla kavga ettim. Aklıma da sen geldin zaten bizimkilerin de gelmeye niyeti yok bari ben gideyim iki üç gün kafamı dinlerim dedim." sevincinden bir şey kaybetmeden yüzüme bakıyordu mavi gözlü, tek tük beyazlamış siyah saçlı, renkli giysileriyle Feride Teyzem. "İyi yapmışsın güzel kızım benim. Sen yoldan geldin ben sana iki üç bir şey hazırlayayım. Akşam eve gidelim de sana güzel yemekler yapayım." dedi. Çok misafir perver davranıyorlardı bana. Çantamı çıkarıp rahatça masaya yerleştim. Masada Olcay ve ismini bilmediğim genç kız oturuyordu. Olcay yanındaki genç kızı bana tanıttı. "Tanışmadınız bu arada, bu arkadaşta Defne. Kendisi benim kuzenim olur." dedi. Gerçekten de bir Defne ağacı kadar güzeldi. Elini uzattı ve selamlaştık. " Ben de Yel, tanıştığıma memnun oldum. Söylemeden duramayacağım galiba, çok güzelsin..." dedim. Beni sıcak bir gülümsemeyle karşıladı. "Teşekkür ederim ama siz de çok güzelsiniz. Geldiğinizden beri sizi inceliyorum. Fiziğin, sarı saçlarının kısalığı ve giyim tarzının çok beğendim." dedi. Nazikçe gülümsedim ve teşekkür ettim. Annemle konuşmak için masadan kalktım. "İzninizle..."
Annem telefon çalmadan açmıştı bile. "Yel, anneciğim neredesin? Bak çok merak ettik seni. Baban ile sabahtan beri seni arıyoruz. Yerini söyle de gelip alalım seni..." sesindeki telaş ve merak buradan okunuyordu. Çok kırmıştı ama beni. Annemin sesini duymuş olsa gerek Olcay ve Defne'nin gözü üzerimdeydi. "Anne, ben Bozcaada'ya geldim. Bir süre burada kalacağım sonra dönerim eve merak etmeyin beni." aslında her şey tek tek söylene bilir yüzüne ama bu konuyu konuşmak için sırası değil diye kısa tutmak istedim konuşmayı. "Tek başıma napaçaksın orada, hem paran bile yok. Biz baban ile gelip alalım seni." dedi. Vardı param ama bundan ailemin haberi bile yoktu bu kadar uzaktık biz birbirimize. "Feride Teyze'nin yanında kalacağım." dedim. O esnada Feride Teyze masaya atıştırmalık getirdiği yemekleri koyup telefonu elimden aldı. "Neşe kızım Levent'e de söyle bir iki hafta Yel benimle kalacak burada. Biraz sakinleşsin o zaman ararım gelir alırsınız ama şimdi sırası değil. Hem sizde bir iki gün düşünün." konuyu bilmemesine rağmen çok mantıklı konuşmuştu Feride kuşum. Bir iki dakika sonra telefonu kapattı ve bana verdi. Annem izin vermişti. Mutluluktan Feride Teyze'yi sarılıp öpmeye başladım lavanta kokulu güzel kadını. Bir şeyler atıştırmaya başladığımız sırada Feride Teyze hem bizimle konuşuyor hem de çayını yudumluyordu. "Olcay, yavrum sen Yel'i nereden buldun?" diye merakla sordu. "Babanem, sahilde yeni gelmiş ve biraz yabancı gibi denize dalmış görünce bende yardım etmek istedim. Sonra bizim kafenin adresini sorunca tanıştık." dedi. Feride kuşum gülen gözleri ile konuşmaya devam etti. "Afferim benim oğluma. Ay ne güzel üç evladım oldu. Yel sen kaç yaşındasın kızım?"
"16 yaşındayım Feride kuşum." dedim. "Bizim Defne de seninle yaşıt, Olcay da 17 yaşında..."dedi ve sonra işinin başına döndü...

Akşama olduğunda müşteri sayısı azaldı. Ve bizde Feride kuşumun sevimli mavi müstakil evine gittik. Geniş bir bahçesi vardı. Bahçesinde salıncak, epey bir ağacı, kocaman divanı ve bir hasır bahçe seti vardı. İçerisi köy evini andıran tatil yapmalık evlere benziyordu. Bana davranma şekli kendimi evimden bile rahat hissettiriyordu. Bana küçük bir misafir odası ayarladı. Odaya geçip kapıyı kapattım. Yatağın üstünde yeni çıkarmış olan yorgan ve yastık vardı. Oda buram buram kullanılmamış yorganın içindeki naftalin kokuyordu. Ve odama Defne'nin temiz pijamalarından bırakmıştı. Kıyafetleri giyip yatağımı hazırlayıp içine girdim. Tam uykuya dalaçağım esnada kapı çaldı. Hemen doğruldum, baş ucumdaki lambayı yaktım ve kapıdaki kişiyi içeri davet ettim. Gelen Feride kuşumdu. "Yemek hazır kızım." dedi. "Teşekkür ederim ama Feride kuşum şuan hiçbir şey yemek istemiyorum, kendimi biraz halsiz hissediyorum hem uykumda var. Ben en iyisi uyuyup dinleneyim." dedim. Oda yorgun bedenim karşısında çok ısrar etmeden kapıyı çekip gitti. Ben de baş ucumdaki lambayı kapatıp tahta tavandaki durgun bakışlarımın ağır ağır kapanması sonucu yorganın ısısına yerleşip uyudum.
Hayatım boyunca bir gizli gökyüzünde bir de Feride kuşumun evinde kendimi huzurlu bir uykuda hissettim...

GİZLİ GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin