Yayımlanma tarihi
22.02.2020
20.0050. Gün
Gözlerimi açtığımda karşılaştığım güneş ışığıyla yüzümü buruşturdum, yine biri ben uyanmadan önce perdeleri açmıştı. Duvardaki saat 6.50'yi gösteriyordu, 50 gün boyunca ne bir dakika erken ne de bir dakika geç uyanmıştım. Sanki vücudum bu saatte uyanmaya programlanmıştı. Üzerimdeki yorganı çekip yataktan kalktım ve odanın içindeki banyoya gittim. Yüzümü iyice yıkadıktan sonra kafamı kaldırdım ve aslında üzerinde ayna olması gereken duvara baktım. Bir banyoda neden ayna olmazdı ki? Sadece banyoda değil, evin hiçbir yerinde aynaya rastlamamıştım şu ana kadar. Yansıma yapacak bir şey dahi yoktu evin içinde.
Banyodan çıktığımda yatağımın üzerine bırakılmış kıyafetlerle karşılaştım. Mini bir kot etek, yeşil bir kazak ve siyah bir bot. Her gün odaya bu tarz kıyafetler bırakılıyordu ve ben bunları giymek zorundaydım. Çünkü bu eve getirildiğim ilk gün ailem için her şeyi yapacağıma dair söz vermiştim. Yoksa onları sonsuza dek kaybedecektim, belki de kaybetmiştim. Kandırılmıştım belki de ama bundan emin olamazdım, yapabildiğim tek şey onlara zarar gelmemesi için yapabileceğim ne varsa yapmaktı.
Üzerimi giyinmiş, botların fermuarını çekerken kapım bir kez tıklatıldı ve ''gir'' demeye fırsatım olmadan açıldı. 50 gün boyunca istisnasız gelen kuaför ekibiydi yine gelen. Hiç konuşmadan ve zorluk çıkarmadan makyaj masasına geçtim, onlar da benimle muhatap olmadan malzemelerini çıkardılar ve işlerine koyuldular. Biri saçımı örmeye başlarken diğeri makyajı yapmaya koyulmuştu.
Şu ana kadar evde gördüğüm hiç kimse benimle tek kelime dahi etmemişti, kendi aralarında konuştuklarını dahi çok nadir duyuyordum. Herkes benimle konuşmaya çekiniyordu, benimle göz göze geldikleri anda ise başlarını yere eğiyorlardı.
Saçımla ve makyajımla işleri bittiğinde toparlanmaya başladılar, ben de sandalyeden kalkıp onlarla birlikte odadan çıktım. Saat 8.15'ti ve kahvaltı vaktiydi. Kahvaltı masasına geçtiğimde, yine beni şaşırtmayan bir menüyle karşılaştım: yulaf lapası. Hayatımda asla yemem dediğim şeylerden birini tam 50 gündür her sabah yiyordum ve bunu yapmaya mecburdum. Ben yulaf lapamla bakışırken kasenin yanına kahve konuldu. Yüzümü kahveyi koyan kişiye çevirdiğimde, yine aynı kadınla karşılaştım. 40'lı yaşlarında gösteriyor gibiydi ama saçları bembeyazdı. Göz göze geldiğimizde kupayı bıraktı ve arkasını dönüp tezgahta bir şeyler ile uğraşmaya başladı. Masadan kalkıp yanına gittim ve usulca koluna dokundum, dokunuşumla irkildi ve yüzüme korkuyla baktı.
- Hanımefendi, lütfen bana yardım edin.
Bu benim ses tonum muydu? Bu kadar ince,tiz ve naif miydi benim ses tonum? Ne olmuştu bana böyle?
- Beni duyuyor musunuz? Lütfen yardım edin bana, yalvarırım. Neredeyim ben? Nasıl kurturabilirim buradan?
Kadın korku dolu gözlerle bana bakarken etrafıma bakındım hızlıca. Masanın üzerindeki kalem ve kağıdı kaptım ve ''Neresi burası, nasıl kurturabilirim? Lütfen yardım edin bana.'' yazıp kadına verdim. Kadın tereddütle bana baktı, kısa bir süre düşündü ve yazmaya başladı. Heyecanla onu beklerken kağıdı elime tutuşturdu ve hızla mutfaktan ayrıldı. Kağıtta yazan cümle bana hiç mi hiç yardımcı olmamış, elimde kalan tek umudu da yerle bir etmişti.
''Burası senin yeni hayatın.''
**
Salonda oturmuş karşımdaki duvara bakıyordum sadece, kafamda ise binlerce soru vardı. Yeni hayatım mı? Hiç çıkamayacak mıydım artık ben bu evden, hiç mi kurtuluşum yoktu? Nasıl bir şeyin içine sürüklenmiştim?
- Merhabalar, derse hazır mısınız?
Yerimden sıçrayıp sesin geldiği tarafa döndüm ve İtalyanca öğretmenimle karşılaşınca rahatlayarak selam verdim.
- Biraz gergin görünüyorsunuz?
- Sizce de gergin olmam gerekmez mi? Bilmediğim, tanımadığım bir yerdeyim ve neden İtalyanca öğrendiğimi dahi bilmiyorum.
- Derse başlayalım o zaman, çalışma odasına geçelim.
Ona ''Gerçekten mi?'' bakışı attım ancak benimle muhatap olmadan çalışma odasına doğru ilerledi, ben de peşinden ilerledim.
- 50 gündür her gün birlikteyiz ama adınızı bile bilmiyorum, normal olmayan tek şey bu değil elbette ancak bana kendinizi tanıtmayı düşünüyor musunuz?
- Şu an odaklanmanız gereken tek şey İtalyanca küçük hanım, cominciamo!
İtalyanca öğretmenim uzun boylu, ellilerinde gösteren, siyah saçlı bir adamdı. İtalyan asıllı olduğunu yüzüne bakarak anlayabilirdiniz, ancak Türkçesi bazı hatalar dışında gayet akıcıydı. İki saatlik dersin ardından artık beynim daha fazla bilgiyi alamayacak hale gelmişti. Telaffuzumda sıkıntılar yaşıyorduk ve bu onu acayip derecede sıksa da belli etmemeye, her zaman güler yüzlü olmaya çalışıyordu. Ancak ben o kadar sabırlı değildim ve gerçekten İtalyanca öğrenmek şu an yapmak isteyeceğim en son şeydi.
- Bugünlük yeter küçük hanım seni fazla yormayalım, yarın biraz daha fazla çalışırız, addio!
Odadan çıkmak üzereyken onu durdurdum.
- Ben neden buradayım? Neden sizden başka kimse benimle konuşmuyor, kimsiniz siz? Lütfen yardım edin.
- Size yeni bir hayat verildi küçük hanım, bunu iyi değerlendirin ki bu da elinizden alınmasın.
- Ne hayatı, neyden bahsediyorsunuz siz?
Sözlerimi bitiremeden odadan çıktı ve gitti, ona yetişememiştim bile. Neden herkes yeni bir hayattan bahsediyordu, ne hayatıydı bu? Yorulmuştum artık, 50 gündür hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışmaktan yorulmuştum. Neden getirildiğimi bilmediğim bu yerde hayata tutunmaya çalışmaktan yorulmuştum.
Koşarak mutfağa yöneldim ve elime geçen ilk bardağı yere atarak kırdım. Parçalardan birini elime aldığımda gözlerimden akan yaşlardan önümü göremiyordum. Korkmaya vaktim yoktu, bu eziyete, bu belirsizliğe son vermeliydim. Ömrüm boyunca böyle bir yerde tıkılı kalamazdım, kimsenin benimle konuşmadığı kimseyi tanımadığım ve her gecemi korkuyla geçirdim bu yerde yaşayamazdım. Yeni bir hayata başlayamazdım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve elime geçen cam parçasını bileğime yaklaştırdım. Cam parçasını bileğime değdirdiğim anda kafama dayatılan soğuk şeyle irkildim ve gözlerimi hızla açtım.
- Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun Elya?
***
Yeni bir kurgu ile karşınızdayım dostlarım! Bundan önce yazmış olduğum eserimi taslağa aldım, ne zaman yeninden yayımlarım hiç bilmiyorum. Sadece şu an doğru bir zaman değilmiş gibi hissediyorum.
Bu hikayemde daha önce denemediğim bir kurgu deneyeceğim ve bu beni heyecanlandırıyor. Umarım bu kurgu sizin de hoşunuza gider ve bana destek verirsiniz.
Şimdilik hoşça kalın!
-Sena
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELYA
AdventureHayatımızı, ailemizi, doğduğumuz zamanı ya da yeri kendimiz seçebilir miyiz? Hayır. Peki biri bize verilen bu hayatı tümüyle değiştirme gücüne sahipse ve bizi aniden kendi yaşamımızdan çekip bambaşka bir dünyanın içine atarsa... Ve bizim bu dünyada...