GİRİŞ

690 55 2
                                    

Sert sonbahar rüzgarı öfkesini göstermek istercesine eserken, ürkütücü sesi kulakları dolduruyordu. Çadır kapısının aralık yerlerinden içeri sızan esinti titretmekle kalmıyor kulak tırmalayan tiz sesi içeriyi dolduruyordu. Seslerin ve soğuk havanın uykusunu bölmesine izin vermedi, donan ayak parmaklarını çıtlatarak pamuk yorganın içerisine çekti. Kendisini uykunun huzurlu kollarına tekrardan bırakacakken gıcırdayan kapı sesi emeline ilk baltayı vurmuştu. Birinin geldiğini anlamıştı lakin kafasını gömdüğü sıcaklıktan çıkarmaya hiç niyeti yoktu. Usulca kendisine yaklaşan adımları dinledi, uykusunun kaçması onu iyice huysuzlandırmıştı.

"Uyaaannnnnn..."

Kardeşinin sırtına atlaması ve tepinmeye başlamasıyla genç kız sımsıkı kapattığı gözlerini daha da sıktı. Zira üzerinde tepinen kardeşinin neden olduğu sırt ağrısına mı yansın yoksa yüksek sesten ötürü çınlayan kulaklarına mı yansın bilemedi. Çocuk ise altında yaşayan biri yokmuşçasına zıplıyordu.

"Uykucu... hadi uyun." Genç kız daha fazla dayanamadı. Yanağından tuttuğu küçük bedeni yorganın içine çekti, sıkıca sarıldı sonra yanaklarını koparırcasına ısırdı. Ufak çocuğun çığlığı çadıra dolduğunda genç kız anca bırakmayı akıl edebildi. Ohh olsundu bundan böyle uykusunu bölmezdi. Yanağının dişlerin arasından kurtulmasından sonra poposunun üzerine düştü küçük çocuk. Minik tombul elini gezdirdi kızaran tarafa, dokunmasıyla acısı iyice arttı. Dolan gözleri ve sarkıttığı dudağı ile avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Ağır ağır kalktığı yerden annesinin adını haykırarak uzaklaştı küçük çocuk. Genç kız annesi gelmeden önce yorganın altından kalktı çarçabuk kıyafetlerini giydi, çarıklarını ayaklarına geçirdi. Parmaklarıyla yün yumağına dönmüş örgüsünü açtı. Saçları ince telleydi lakin yatakta uyurken nasıl bir mücadele verdiyse saçlarını açmakta zorlanıyordu. Sonunda çözebildiğinde altın sarısı saçları belinde su gibi dalgalandı. Genç kız bir süre saçlarına dokundu, sonra öfkeyle çekiştire çekiştire örmeye başladı. Obalarındaki bütün kızlar saçlarını saklayıp yüzlerini örter ancak evlendikleri vakit açabilirlerdi. Evlenmeden önce erlerinin yüzlerini görmelerine müsaade verilmiyordu. Siyah yemenisi başının etrafına sardı, peçesiyle de ağzını kapattıktan sonra, yatağını toparladı. Çadırın içini temizledikten sonra anca dışarıya çıkabildi. Soğuk hava yüzünü yalayarak geçtiğinde çıktığı gibi girmek istedi ama tembelliğin bahanesi olmazdı. Etrafa göz gezdirdikten sonra halı dokuyan annesini gördü. Yanına ilerledi ve

"Yardım edeyim mi ana" diye sordu çekine çekine. Neredeyse öğlen olmuştu yeni mi aklına gelmişti işin ucundan tutmak. Annesi bir süre kızını duymazdan geldi. Ne derse desin bu kızın akıllanacağı yoktu. Başına kalacaktı bu gidişle. Gerçi kalmasa ne beyinin andı vardı, ölürdü de vermezdi kimselere kızını. Belki de bunun rahatlığıyla iş bilmez hale gelmişti kız. Tutulan sırtını esnetmek istercesine gerindi kadın.

"Ben devam edeyim mi ana." Sözlerinden sonra annesinin öfkeli bakışlarının odak noktası oldu.

"Hem akşama kadar uyursun, üstüne birde kardeşini ağlatırsın büyü artık kızım." Genç kızın gözleri dudağını sarkıtmış öfkeli bakışlarla annesinin bacağının dibinde kendisini seyreden kardeşine baktı.

"Sevmek istedim ana."

"Döver misin sever misin belli değildir kızım." Genç kız ilk kez peçesine binlerce kez teşekkür etti. Yoksa pancar gibi kızaran yüzünü annesinin görmesi işten bile değildi. Annesinden çok azar yemezdi, kıyamazdı anası ona lakin arada damarına bastığı da su götürmez bir gerçekti. Buda o anlardandı işte.

"Tepem de dikileceğine git de aş için kenger* topla. Baban gelir birazdan yemek hazır olsun."

"Peki anam" genç kız annesini onaylarken bakışlarını kendisini izleyen küçük kardeşine çevirdi.

BİR KAFDAĞI MASALI;PEPUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin