Şelaleden çağıldayan berrak soğuk su yosunlu ve kaygan taşlara çarparak aşağıya akıyordu. Akışının bittiği noktada ortaya buhar bulutunun içinden sıçrayan su zerrecikleri genç kızın yüzünü yalıyordu. Kapalı gözlerinin ardından doğanın insanı içine çeken sihri ile bütünleşmiş gibiydi. Soğuk suyu daldırdığı eli gidip geldikçe geniş halkalar oluşturuyordu. Halkalar oluştukça genişliyor duyun içerisinde dans ederek yok oluyorlardı. Elindeki kan çekilmiş bileğinden başlayarak parmak uçlarına tatlı bir sızı hakim olmuştu. Cıvıldayan kuş seslerinin melodisi baharın gelişini kutluyor gibiydi. Ama ne bahar soğuk yayla havası tepede pırıl pırıl parlayan güneşe inat insanın kemiklerini çatırdatıyordu. Uzun kirpiklerinin ardından usulca açtı gözlerini. Gözleriyle aynı renkte olan gökyüzüne çevirdi bakışlarını, etrafını inceleyerek örtüsüyle başını kapadı. Soğuk suyu daldırdığı kovasındaki suyu dökmeden taşlı patikada ilerlemeye başladı. esen hafif rüzgar ıslanan ellerini uyuşturuyor ve kovayı taşımasını zorlaştırıyordu. Sonunda obaya vardığında uzaktan ateşi harlayan kardeşi gözüne çarptı. Kardeşi genç kızı görür görmez ona doğru koşmaya başladı ve kovalardan birini aldı.
"Beni neden uyandırmadın, beraber giderdik."
"Çok güzel uyuyordun kıyamadım."
"Sen kıymıyorsun ama o cadaloz uykuyu bile zehir ediyor." Genç kız duyduklarıyla kaşlarını çattı.
"Canını mı sıkıyor." Çocuk bir süreliğine bakışlarını yerden kaldırmadı. Çünkü ablası ile göz göze gelir ise kendisi anlatmadan o mutlaka anlardı. Üzülsün istemiyordu.
"Yok abla." Çadır önünde yakılmış ateşin önüne geldiğinde ellerini beline yerleştirerek gerindi genç kız bu sırada gözlerini de kardeşinden ayırmamıştı.
"Bana yalan söyleme."
"Yalan söylemiyorum abla." Dedi ve kovadaki suyu kazana boşalttı.
"Peki madem sen öyle diyorsan." Oda suyu boşaltınca, ateşe birkaç odun daha attı. "Su birazdan ısınır sen kıyafetlerini al ben getiririm ısınınca."
Çocuk başını sallayarak içeri girecekken, üvey annesi somurtarak çıktı dışarıya. Çocuk onu gördüğünde gerilerek bir adım geri gitti. Tabi bu durum genç kızın gözünden kaçmadı ve elinde ki odunu yere fırlatarak sakin olmak için derin bir nefes aldı. Kadın çattığı kaşlarının ardından omzundaki kalın kürkü düzeltirken çocuğa ölümcül bakışlar göndermeyi de ihmal etmiyordu. bu genç kız için bardağı taşıran son damlaydı.
"Yuşa sen geç içeri işini hallet." Çocuk başını sallayarak içeri girince genç kız vakit kaybetmeden üvey annesi olacak kadının koluna asıldı.
"Derdin ne senin ha."
"Ne derdim olsun ki beni sizinle." Dedi kolunu kızın avuçlarından kurtarmaya çalışarak. Ancak bu işe yaramadığı gibi genç kız kolunu daha da sıkmıştı. Yüzünü yüzüne iyice yakınlaştırarak tehdit ari sözlerini sıralamaya başladı.
"Bana bak Nigar seni bir daha uyarmayacağım, eğer bir daha kardeşime kötü davrandığını görür veya sezersem babama bırakmam seni ben öldürürüm anladın mı?" kadının cevap vermesi için kolunu biraz daha sıktı.
"Hah dünkü çocuk gelmiş beni tehdit ediyor. Sen kim beni öldürmek kim. Ben sana pabuç bırakacak göz var mı ha." Dedi demesine lakin sözünü bitiremeden genç kız belinden çıkardığı çakışını boğazına dayamasıyla yüzündeki bütün kan çekilmiş bembeyaz olmuştu.
"Kim çocuk bir daha düşün." Kadının boğazına çakıyı hafifçe bastırmasıyla, oluşan küçük çizikten hafif kan sızmaya başlamıştı. Gözleri fıldır fıldır dönerek derin nefesler almaya başladı. bu kızın şakası yoktu anlamıştı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KAFDAĞI MASALI;PEPUK
ChickLitSağır eden sessizlik, Ellere vurulmuş pranga, Öksüz bir kalp, Yetim bir aşk.