why?

387 64 17
                                    

güneşin doğuşu sizce de çok garip değil mi?
beni çok az insan anlayacaktır.
bütün dünyanız başınıza yıkılmış ve siz de o enkazın altında kalmış gibi hissediyorsanız eğer, uyuyamazsınız. sabah olur olmaz her şeyin daha da kötüye gideceğine dair bir korku, stres ve endişedir sizi uyutmayan şey. neyden bahsettiğimi korkarım ki çok az kişi anlayabilecek, bu denli büyük korkular yaşamak herkesin harcı değildir çünkü.

evimizin olduğu alanda, dışlama bölgesinde, geçirdiğimiz ilk geceydi. jaemin sabaha karşı uyuyakalmıştı ancak ben o kadarını bile yapamadım, tüm gece pencerenin biraz gerisinde durup etrafı izledim ve bir sigarayı söndürüp diğerini yaktım. daha önce hiç dikkatimi çekmemiş olan güneşin doğuşu da o zaman gözüme çarptı, nasıl herşey yolundaymış gibi ve herşey yoluna girecekmiş gibi tekrar tekrar doğabiliyordu?
belki doğada da kendi hayatımızdakine benzer bir anormallik arıyor ve bulamadıkça sinirleniyordum. son sigaramı da söndürüp yatağa girdiğimde jaemin'i hareketsiz bir şekilde dışarıyı izlerken buldum, acaba güneşin doğuşuyla ilgili ne düşünüyor diye merak etmiştim ancak elbette ona sormadım. olan bitenin benim üstümde ne denli büyük bir etkisi olduğunu bilsin istemiyordum.

kollarımı nişanlımın beline sarmış, çenemi de omzundaki girintiye yaslamıştım.
"günaydın sevgilim."

"jeno burası bizim evimiz öyle değil mi?"

"bu da nereden çıktı şimdi? elbette öyle."

"peki neden eskisi gibi güvenli hissettirmiyor?"

"herkes gittiği içindir hayatım. bu kalıcı bir şey değil ki ama nasılsa birkaç ay içinde komşularımız geri gelecek. kısa bir tatil gibi düşün bunu."

"ya doğru söylüyorlarsa, radyasyon bize zarar verecekse..."

"öyle olsa şimdiye çoktan bize bir şeyler olmuş olmaz mıydı, sovyetleri bilirsin işte kim bilir yine neyin peşindeler!"

jaemin biraz daha sakinleşmiş gibiydi
elleriyle geceliğimi düzelterek konuşmaya başladığında sesi daha uysal geliyordu,
"etkisini yavaş yavaş gösteriyor diyorlar."

"tanrım, bu zırvalığa inanıyor musun?"

"bilmiyorum, sadece evimizde olmak iyi hissettirir sanmıştım ama öyle olmadı. biraz tedirginim."

birkaç yumuşak saç tutamını düzeltip nişanlımın güzelliğini izledim,
"korkmana gerek yok, yakında alışacaksın. bu gece dışarı çıkmak ister misin?"

"nereye gidebiliriz ki, hem her yerde askerler yok mudur?"

"askerlerin olduğu bölgeden uzak duracağız, akşamüzeri hep yürüyüş yaptığımız parka gideriz."

"çok iyi olur, biz görmeyeli dışarısı çok değişmiş gibi hissediyorum."

biz görmeyeli dışarısı çok değişmiş gibi hissediyorum.
kulağıma çok saçma gelmişti ancak jaemin'in haklı olduğu kısa sürede ortaya çıktı. gece yaptığımız minik kaçamak pek de hoş bir deneyim olmadı. sokaklar bomboş, tahliye araçlarının kalktığı köşebaşı ise fazlasıyla doluydu. geride bırakılmış eşyalar yerlere saçılmış, sahiplerinin geri dönüp onları da kurtarmasını bekliyorlardı.
sanki bu mümkünmüş gibi...

yine de nişanlımın moralini bozmamak için sıradan davranmaya çalışmıştım. adım gibi hatırlıyorum, boş bir parkta kahkahalarımızı tutmaya çalışarak birbirimizi kovalamış, kaydıraklardan kayıp salıncakta sallanmıştık. en yükseğe kim çıkacak yarışı bile yaptık.
hep söylediğim gibi, jaemin benden çok daha zayıf ve hassastı bu yüzden elbette o kazanmıştı.
yorucu bir akşamın ardından eve dönerken ellerimiz birbirine sımsıkı kenetli, yüzlerimiz tebessüm doluydu. nişanlım omzunu başıma yasladı ve neredeyse fısıltı sayılabilecek kadar kısık bir sesle itiraf etti,
"belki de sen haklıydın, bu bir çeşit tatil."

avuçlarımın arasındaki eli yavaşça dudaklarıma yaklaştırıp kibar bir şekilde öpmüştüm.
o geceyi jaeminle yatağımızda, ışıkları sönmüş pripyat manzarasını izleyerek geçirdik.
yıldızlar gökyüzünü aydınlatırken gelecekle ilgili sevimli hayaller kurmuş ve hepsinin gerçek olmasını umut etmiştik.
bilmiyorsanız benden duymuş olun, mutluluğu umut etmek her zaman felakete sürükler.
felakete sürükleniyorduk, farkında bile olmadan...

city in invisible flames - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin