dead city, dead man

573 83 43
                                    

jaeminle ilgili bir şeyleri anımsamak benim için asla kolay olmayacak, özellikle de hastanede beraber geçirdiğimiz ikinci haftayı...
yine de size hikayemi başından sonuna dek dürüst bir şekilde anlatacağıma dair kendime söz verdim.
ne yabani magazinciler tutup bizim acıklı hikayemizi birinci sayfada bassınlar diye ne de ölü şehirde yaşamaya kalkan adam olarak ün kazanmak için. başından beri tek bir amacım vardı, jaemin'in anısını ölümsüz hale getirmek.

dışlama bölgesinde geçirdiğimiz ikinci geceyi size anlatmıştım, parka gittiğimizden de bahsetmiştim.
işte o gün, jaemin bana bir şey söyledi. önemsiz gibi görünebilir ancak zihnime kazınmış o cümleleri asla oradan çıkartıp atamıyorum.

"burayı terk etmediğimize en çok neden seviniyorum biliyor musun jeno?"

"benimle daha sık baş başa kalabildiğin için mi?"

ellerimin arasındaki elini şakacı bir şekilde sallayıp başıyla reddetmişti.

"çünkü etraftaki tüm bu eşyalar, terk edilmiş mekanlar veya komşularımızın geride bıraktıkları...
hepsi de beni hüzünlendiriyor, sahiplerinden uzakta öksüz ve yarım yamalak hepsi. üstelik kimse onları umursamıyor, olaylar sona erdiğinde kimse bu yarım kalmışlık hissinden bahsetmeyecek. bu yüzden eğer bir gün buradan gitmek zorunda kalırsak veya ölürsek asla bu şekilde yarım kalmak istemiyorum. bu çok ürkütücü, anlıyor musun?"

ne yalan söyleyeyim o zamanlar pek anlamamıştım, şimdi anlıyorum.
bu yüzden istiyorum ki, sovyetler çernobil için yalnızca bir kazaydı diyerek her şeyin üstünü kapatamasın.
biz, pripyatta yaşayan her bir insan, kuş, böcek, köpek, kedi ve hatta ağaçlar; yarım kaldık.
size hikayemi anlatıyorum çünkü jaemin'in ne kadar cesur bir insan olduğunu bilmenizi istiyorum.
evet ben bir korkaktım, ev taksitlerini düşünüp dışlanma bölgesinde yaşamaya devam ettim ancak jaemin değildi.
o kaldı çünkü hayatını geride bırakmak istemiyordu.
bunu ancak derinlemesine düşündüğümde anlayabiliyorum.

lafı uzatarak, malum dönemi anlatmaktan olabildiğince kaçmaya çalıştım. şimdi yüzleşme zamanı.

_____________

hastanedeki ikinci haftamızdı, jaemin günden güne kötüleşiyor ve içtiği ağrı kesiciler hiçbir işe yaramıyordu. vücudunda depolanmış aşırı radyasyondan dolayı ona dokunamam bile yasaktı ancak elbette doktorları dinlemedim. nişanlımın bana ihtiyacı vardı. iyileşme olanağı olmadığının farkında olmak beni kahrediyordu, birkaç gün içerisinde vücudunda deformasyonlar oluşmaya başladı. açık yaralar, hijyenik olmayan hastane koşulları yüzünden kolayca mikrop kapıyor ve bu da jaemin'in zaten düşük olan direncini baltalıyordu.
zaten hep zayıf ve narin bir çocuk olmuştu.

bazen vücudu ağrıyı kaldıramayacak hale gelince geceyarısı çığlıklar atarak uyanıyordu. onu uyutmaya çalıştığımda bana demişti ki,
"bana bakma lütfen, beni böyle hatırlamanı istemiyorum."

o gece hiç uyumadım.

ikinci haftanın cumartesi günü, jaemin sabaha karşı beş gibi uyandı. beni uyandırıp bir bardak su istedi.
verdim, çok daha iyi görünüyordu.
yeniden gülümsemeye başlamıştı ve toparlanıyor gibiydi. hastaneden çıktığında nerede kalacağımız hakkında sorular sordu, narin parmaklarıyla ellerimi tutup onu öpmemi istedi.
umut etmek insanoğlunun sistemindeki kör nokta, karadelik olsa gerek; o sabah bütün kalbimle jaemin'in bir gün iyileşeceğine inandım.

yeni bir atak daha geçirip, yorgun vücudu çektiği acılara dayanamadığı için son nefesini verdiğinde saat akşamüzeri altıydı. gözlerimin önünde can çekişerek öldü ve ben hiçbir şey yapamadım.
günlerce yas tuttum, her gün üzeri betonla kaplanmış mezarını ziyaret ettim ve düşünüp durdum.
"bu neden bizim başımıza geldi?"

pripyata jaemin'i kaybettikten sonra yalnızca bir kez gittim, en sevdiği kırmızı radyosunu, annesinden kalma fincan takımını ve nişan törenimizde giydiği gömleğini almak için.
büyük risk altına girmem ve askerleri atlatmam gerekmişti ancak sorun değil, bunlar jaemin'in en sevdiği eşyalardı ve dediğim gibi; yarım kalmalarına gönlüm razı olmadı.
hala evimde, dolabımda duruyorlar.

güzel nişanlımın eşyaları yokken pripyat ölü bir şehir,
o yokken ben ölü bir adamım.

yarım kalmış bir adamım...
ancak artık bunun bir önemi yok.
size radyasyonun sinsi bir düşman olduğunu söylemiştim, jaemin'i aldı. şimdiyse beni alacak.
doktora gitmedim, ne tür bir hastalığa tutulduğumu öğrenmek dahi istemiyorum lakin bu yaşta dökülen saçlarım ve sürekli yediklerimi çıkartıyor olmam benim de ölüme yaklaştığımın en büyük kanıtı.

pişman mıyım?
evet.

ancak her şey çok hızlı ve acımasızdı.

ne olduğunu bile anlayamadım.

herşeyi doğru yaptığımı sanmıştım.






*******

merhaba, bu fici aslında bu kadar bile uzatmayı planlamıyordum ama olsun. zaten bölümleri kısa tutmamın sebebi de ciddi manada kalbimin kaldırmamasıydı.
bir şekilde daha çok kişi çernobili bilsin ve yarım kalmasınlar istedim.
kendinize iyi bakın 🌻🌞🌵

city in invisible flames - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin