city in invisible flames // nomin

979 94 80
                                    

ukraine, pripyat, chernobyl, 1986
01:23

yatağımın hafifçe sallanmasıyla uyandım, etrafta sıradışı bir şeyler yoktu.
zaten size o gece ile ilgili söyleyebileceğim tek şey oldukça sıradandı, olurdu.
geceyarısıydı ve her şeyin yolunda olduğunu düşünmüştüm, hepimiz öyle düşünmüştük.
belki de deprem olmuştu.
jaemin, sevgilim, yanımda uzanıyordu.
başını yastığından hızla kaldırıp mırıldandığını hatırlıyorum,
"sen de duydun mu?"

"neyi?"

açıkçası bir ses duyduğum filan yoktu yalnızca sarsıntıya uyanmıştım. uykuluyken insan beyninin nasıl çalıştığını bilirsiniz, kafam karışıktı ve ne olup bittiğini idrak etmeye çalışıyordum.

"patlamayı?"

şimdi düşünüyorum da, jaemin bana bunu ilk kez söylediğinde nasıl da komiğime gitmişti. patlama huh?
kötü durumlarla ilgili hepimizin bildiği bir şey vardır; asla kendi başımıza geleceğine inanamayız.
çoktan geldiğinde bile...

bu yüzden kolumu sevgilimin beline uzatmış ve gözlerimi yeniden kapatmıştım. sahi, gözlerimi nasıl yeniden kapatabilmiştim?
kolumun altından uzaklaşan sıcak teni hissettiğimde bile tek istediğim uykuma geri dönmekti, jaemin'in yataktan çıktığını ve salonumuzdaki geniş pencerenin önüne gittiğini hatırlıyorum. elini dehşetle ağzına götürmüş ve kıpırdamaksızın dışarıyı izlemişti. bir şeylerin yolunda gitmediğini anladığım ilk sefer, o andı.
kendi sesim bana bile tedirgin ve endişeli gelmişti,
"her şey yolunda mı jae?"

"patlama olmuş."

sıcak örtüyü üzerimden iteklemiş, salona, pencerenin yanına ilerlemiştim. öylesine bir geceydi işte, yaklaşık onbeş kilometre uzaktaki nükleer santralden gökyüzüne uzanan, duman ve sis bulutunu saymazsak...
ellerim jaemin'in belindeydi, ona güvende olduğunu hissettirmek için sıkıca sarılmıştım çünkü korkuyordu.

"sence bu normal mi?"

nişan yüzüğümüzün olduğu narin parmağını cama yaslayıp, santralden gökyüzüne doğru yükselen mavi ışığı göstermişti.
mavi ışık. kahrolası mavi ışık.
söylerken bile normal gelmiyor ancak gecenin bir yarısı, devasa bir patlamanın sesine uyandığınızda inanın bana hiçbir şeyi büyütmek yahut sevdiklerinizi endişelendirmek isteyecek havanızda olmuyorsunuz.
polistim, yıllarca en iyi yaptığım şey soğukkanlılığımı korumak ve kriz anlarında etrafımdaki insanları sakinleştirmek olmuştu, bu yüzden içimden bir ses tam tersini söylese de jaemine olgunlukla cevap vermiştim,
"normal görünüyor, biliyorsun orası nükleer santral. bizim bilmediğimiz bir reaksiyon olmuş olabilir, eminim halledeceklerdir.
hadi gidip uyuyalım."

hadi gidip uyuyalım?
canın cehenneme jeno.
olabildiğince uzağa kaçalım demeliydim.

yatağa geri döndük.

hikayemi anlatmaya karar verdiğinde başından sonuna dek dürüst olacağına dair kendime bir söz verdim, bu yüzden şimdi de öyle yapacağım. patlamadan sonraki iki gün boyunca neler yaptığımı pek hatırlamıyorum. dediğim gibi her şey sıradandı, haberlerde ufak bir teknik kaza olduğunu söylemişlerdi. devlet çaresine bakıyordu ve endişelenecek bir şey yoktu.
elbette hepimiz buna inanıyorduk. ben, jaemin, iş arkadaşlarım, komşularımız ve dostlarımız...
hepimiz, gerçekten ama gerçekten, her şeyin yolunda olduğunu düşünüyorduk.

her akşam yürüyüş yaptığımız yoldan geçen tahliye araçları ve askerleri görene dek.
emir basitti; çernobil nükleer tesisi patlamış, büyük bir radyoaktif sızıntı meydana gelmişti. birkaç ay içinde ölmek, kansere yakalanmak yahut sakat kalmak istemiyorsak acilen evimizi terk etmemiz ve bütün eşyalarımızı geride bırakıp başka bir yere yerleşmemiz gerekiyordu.
pek çok kişi öyle yaptı, emre uydu ve evini ardında bıraktı.
durumun ciddiyetini kavramak için fazla genç ve bilgisizdik.
biz yapamadık.

bir korkak gibi kaçmak yerine, kalıp savaşmaya karar verdik.
keşke bilseydik diyorum, radyasyonla savaşamazsın.
görünmez ve yenilemez bir düşmandır.
kimsenin karşısında durmasına izin vermez.
keşke bilseydik.

city in invisible flames - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin