~ umarım başarılı bir roman olur...~
~ ve umarım beğenirsiniz ~
~ iyi okumalar dilerim...~*********
^ Evi Sırtında Taşımak
Kül ve toz solumaya devam ettiğim günlerde şekillendirdiğim bu gelecek, sizden kaçmak için ucuna hevesle koştuğum tek tüneldi. Önemli olan yolumun nereye varacağından, bir sonraki adımda ayağımın hangi taşa basacağından çok ulaşacağım hedefti. Yaşamlarına köle olmuş sizler için bu zordu, bir anda nereye gitmek istediğimi bilmediğimi sandığınız bir yola çıkmıştım. Aslında bakarsanız hala bilinen bir yol olduğunu sanmıyorum. Belki de haklısınızdır ya da haklılardır, hiç bilmediğim bir yola yaşanacak olanların hevesi ve heyecanı ile büyük bir kararlılık göstererek çıplak ayakla koşmuşumdur. Ahmaklığın, deli cesaretine insan bedeninin boynuyla başı gibi birbirine bağlı olduğu bu günlerde deli olduğumu düşünmüşsünüzdür. Çünkü insanlar olarak türdeş olan bizler unutmuşuz kim olduğumuzu, duygularımızı ve bir maceranın istemesek de bize hatırlatabileceklerini...İnsanlık, tarih boyunca belki üç belki binlerce kez kim, ne ve nereden olduğunu unutmuştu. Hala da hatırlamıyor, artık unutulmuş her bilginin ve hissin yerini alışılmışlıkla körelmiş ruhlar aldı. Yaşamın engin denizinde yüzüp yıldızlara ulaşmış insanlık artık sadece nerede ne yiyebileceği ve en güzel nerede vakit kaybedebileceği ile ilgileniyor. Artık yaşam ya da insanlık konfor alanından çıkana deli bir maceracı gözüyle bakıyor çünkü alışılmışın kölesi olup insan hissetmek için uydurulan eylemler göçebe olup basit bir hayatı yeğlemek isteyenlerden daha kıymetli. Anlaşılanın aksine kimseye sitem etmiyor ya da kızmıyorum, sadece içimde biliyorum ki benim gibi evini sırtında taşımak isteyen binlerce insan var. Olmalı. İnsan olmanın gereğini kim, ne zaman, neden değiştirdi bunu anlamaya çalışıyorum. Çünkü birçoğumuz et, kemik, kan yerine kül, toz ve can kırığı taşıyor. Kaçacak fare, tavşan ya da sıçan deliği arayan modern zombiler olarak sahip olduğumuz en iyi görev parayı nereye harcayacağımızı seçmek. Küçük resim, büyük resim, resmin detayları, resmin özensiz kısımları ya da resmin bitmemiş olması önemli değil. Hepimiz her yerde ve her şeyin içinde sıkışmış vaziyette bir şeylerin başımıza gelmesini bekliyoruz. Ucuna hevesle koştuğum tünel beni bundan kurtaracak değil, atılmak istediğim macera beni tüm bu kobay fareliği ve düzenden sıyıracak değil. Sadece geriye baktığımda süreci yavaşlatabilmiş olmayı diliyorum. Bana ait her detayı, kim olduğumu, neleri sevdiğimi, nelerden nefret ettiğimi biliyorken bu yolculuğa çıkıp makineleşmeye başladığım zamanlara doğru bir sarhoş gibi sürerken unutma sürecimi yavaşlatabilmiş olmak istiyorum. İnsanlar her zaman tanımadığımız insanlara dönüşür. Bazen zamanın iziyle olan bu dönüşüm bazen de başkasının ya da bizim imzamızı taşır. Çünkü her zaman en başta başkasına dönüşen, bir kömürün baskılanması ve sıcaklık gibi etkenlerle uygun koşullarda elmasa dönüşmesi gibi, kendimizden başkası değildir. Bazen her şey hazır olsa da parlayacağımız an gelene kadar binlerce kez paramparça olmamız gerekebilir. Değişimi, düşüncelerinizi, insanları, yaşamayı, dünyayı binlerce kez tekrar sevgiyle kucaklayacak kadar gücünüz ve isteğiniz varsa ruhunuzda oluşan gerçekliği kendinize göre değiştirmek, şeffaf bir kristalden güneşle buluştuğunda yansıyan renklerden birini seçmeye benzer. Neden seçtiğini bilmediğin ama içini sıcaklıkla dolduran diğer seçimler gibi düşünce dünyanda bir yerlerde taşların yerine oturacağını ve orada artık kaosun olmayacağını hissedersin. Bilmek emin olmak demektir, hissetmek ise yaşamak. Doğruluğunu hissettiğin seçimlerin peşinden giderek yaşaman, seçimlerin duvara toslayıp sana sorun çıkaracak kadar yanlış olsa da kötü bir yaşamın olduğu anlamına gelmez. Hayatı her zaman tedirgin yaşıyoruz, sanki hep yetişmemiz gereken bir tren varmışçasına hızlı kararlar aldıktan sonra yanlış ya da kötü sonuçlar doğuran seçimlerimize bizi geriye attıklarını düşünerek düşman oluyoruz. Oysa hiç fark etmiyoruz, trenin bizi ne zaman almaya geleceğini bilmiyoruz. Sanki her şeyi yaşamış gibi hep çok uçlarda hissetmeye ve uçlarda yaşamaya devam etmeye çalışıyoruz. Her zaman çok mutsuz, her zaman çok mutlu, her zaman çok umursamaz, her zaman çok dikkatli ve en önemlisi her zaman çok olamayız. Bildiğim en iyi şey istisnasız şekilde her zaman çok aceleci olduğumuz. Eğer aceleciliğimizin yüzde biri kadar bile dürüst olmayı başarabilsek tüm aynalar kırılırdı.
Artık bahçedeki bir salyangoz gibi yaşamak istiyorum. Sorumluluklarını bilen ve zamanlaması hep harika olan, yavaş olduğunu söyleyen herkese acelesi olmadığını, en iyisinin bu olduğunu söyleyen; küçük dünyasında öldürülme tehlikesiyle hep karşı karşıya olan ancak taze yağmurdan sonra günün tadını ilk çıkaran... Bırakın, kendi yoluna giden bir salyangoz olayım, hayata yetişme endişesi ve acelesi yaşamayan... Ah insanoğlu, insankızı! Yine kendini bir sistem içine sokmadan edemedin, kendi koca dünyana sığamadığın halde küçük ve tasasız bir salyangoz olma yolunda başarılar...^
*************
• Sıcak havanın verdiği, uyuşuklukla beraber, pembe ve mavi karışımı kulaklığımdan gelen ses şöyle diyordu "insan insan derler nedir ? İnsan nedir şimdi bildim...".
Tırnağımın kenarlarına taşmış ojemi temizlemeye çalışırken,birden titreyen telefonumun sesiyle irkildim. Bildirim gelmişti.Müge adlı kişisinden okunmamış 1 yeni mesaj!
Müge: kızım hadi nerde kaldın?
(14:30)Doğru ya bugün onlarla buluşacaktım ve unuttum.
💫bölüm sonu💫