Selene hemen kendini toparlayarak yaratıcısını dinlemeye başladı. “ Aşkının büyüklüğü kudretinin de üstünde Selene. Bu evrende en büyük dengeyi koruma görevini sana verdim. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadın. Aşkını senden alırken bile bana itaatsizlik etmedin. Seni aşkınla ödüllendireceğim ama bana bir kez daha aşkını kanıtlaman gerek.”
Khaos ondan çok zor bir şey istemişti. Ama efendisinin kendisini yarı yolda bırakmayacağını biliyordu. Aşkının ateşiyle yanarken sevgili Endymion’u özel yaptırdığı yatağına yatırdı. En azından kalbi atıyordu. Dayanacaktı
.
Endymion’un vücudu yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu ama hala çok soğuktu. Bu soğukluk Selene’ ye yalnız olduğunu hissettiriyordu. Aşkı için elinden geleni yaptı ve artık beklemekten başka hiçbir yapabileceği yoktu.Ama intikamını almak için bolca zamanı vardı. İçindeki ateşi bir nebzede olsa azaltmak için bol bol vakti vardı. Tam o sırada karnının altında garip şey hissetti. Canını yakmıyordu ama kendini hissettiriyordu.
Bir anda karnında bir kasılma oldu. O an anlamıştı olanları. İntikamı için efendisi ona bir şans vermişti. Hiçbir Titan-Tanrıça da olmayan bir özellik.
Hekate, karşısında gördüğü uzun sarı saçlı, yeşil gözlü, yapılı tanrının Eos olduğunu anladı.
Sahte bir şekilde öfkelendi. Ellerinde kırmızı, şekli belirsiz ışıklar oluşmaya başladı. Çatık kaşları ve çakmak çakmak yanan gözleri, görende hem korku hem de etkileyici duygular oluşturuyordu. “Yasaklı ritüeli yapmaya cesaret edende kim” diye gürledi.
Saçları havalanmaya başlayan Hekate, yavaş ama kendinden emin adımlarla Eos’un üzerine doğru yürümeye başladı. Bir tanrı olmasına rağmen Eos bile Hekate’den korkmaya başlamıştı. Hekate’de hissetmişti bunu.
Eos’un etrafında tehlikeli ve öfke salan bir şekilde yürüyordu. Tam arkasına geldiği sırada fısıltıyla “Sende kimsin?” diye sordu.
Korkuyla yutkunurken zorlukla “Ben Şafak Tanrısı Eos” diyebildi. İçten içe korksa da gür sesi kendinden emin bir şekilde çıkarak korkusunu hiç belli etmiyordu. Hekate karşısında gördüğü bu cesur tanrıyla epey eğleneceğini düşünüyordu.“Ne istiyorsun?” diye sordu cevabını bilmesine rağmen.
“Kardeşim Güneş Tanrısı Helios, Ay Tanrıçası Selene tarafından lanetlendi ve laneti sadece Ay üzerinde hükmü olan bir başkası kaldırabilir. Selene laneti yaparken o kadar öfkeliydi ki laneti senden başka bozabilecek kimse gelmedi aklıma.”Hekate inci gibi dişlerini göstererek gülmekten alamadı kendini. “Peki sana yardım edeceğimi düşündüren ne?” diye sorduğunda Eos afalladı gerçekten de bunları hiç düşünmemişti.
Tam o sırada şifacılardan yaşlı ama yaşına rağmen pürüzsüz ciltli omuzları dik biri içeri girdi ve telaşla “Saygısızlık yaptığım için üzgünüm ama Tanrım Helios’un durumu ağırlaştı.”
Bunları duyar duymaz hızlı adımlarla Helios’un yanına gitmeye başladılar. Eos cevap düşünecek vakitte kazanmıştı bu sayede.
Helios’un yanına geldiklerinde sarsıldığını gördüler. Durumu gerçekten çok kötü görünüyordu. Yüzü sararmıştı. Hekate hemen Helios’un yanına ilerledi ve büyülü sözler söylemeye başladı.
Helios yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştı. Titremeleri son bulmuştu. Derin bir nefes veren Hekate “ Çok fazla vakti yok” dedi ve elinin bir hareketi ile Eos’un önünde küçük bir kağıt belirdi. “Hemen burada yazan malzemeleri getir bana. Ama kardeşinin fazla vakti yok haberin olsun.”
Selene plan yapmaya çalışıyordu. Hem aşkı Endymion’un yanından ayrılmamalı hem de Helios’un acı içinde ölüşünü izlemek istiyordu. Düşünmekten aklını kaybedecekmiş gibi hissediyordu. Öfkesi düşünme yetisi devre dışı bırakıyor gibiydi. O an aklında çok vahşi bir düşünce yer edindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Savaşı
FantasyAşkını kaybetmiş bir Ay, kardeşini kaybetmek üzere olan bir Şafak. Hayatını intikamına adamış bir tanrıça, mükemmeliyet duygusuyla tutuşan tanrı. Herşeyin sahibi olmaya çalışan bir tanrıça. Aşkına kavuşmaya çalışan bir ölümsüz. Bu bir aşk savaşı...