Medya : Sayonara Boy - MinimalJungkook
1 gündür bu yarısı yıkılmış 2 katlı binanın içinde saklanıyordum.Yoongi ile olan son telefon konuşmamızda bana hiçliğin ortasındaki bu binayı tarif etmiş ve sert sesiyle tehdit edercesine "Ben gelene kadar buradan asla çıkma." dedikten sonra telefonumu yok etmemi istemişti.
Takip ediliyordum çünkü.
Bana veda bile etmeden telefonu yüzüme kapattığında büyük bir kahkaha attım.
Yaşanılanları, nerede olduğumu, kimin tarafında olduğumu, ne için ve kim için savaştığımı bilmiyordum. Bunları geç, niye yaşadığıma dair en ufak bir fikrim yoktu.Bunları hiç yaşamasaydım mutlu olabilir miydim?
Her şey bittiğinde mutlu olacak mıyım?
Mutlu olmak bana ne kazandıracak?
Mutlu olmak nasıl hissettirir?
Mutlu, mutluluk, mutluluk.
Ne vardı şu sikik mutlulukta, niye bu kadar önemli olmuştu bir anda benim için?
Hayatsız biri mutlu olsa ne yazardı ki?
"Komiksin." Dedim boktan sorularıma.
Ama gülmüyordum.Belki de şu anki yaşamımdan mutluyumdur.
Güçsüzleri ezerek, alıkoyarak, kendimi zehirleyerek, can yakarak, canımı yakarak, can alarak, şeytanla alışveriş yaparak, çığlıkların sebebi olarak sadist tarafımı beslemekten mutluyumdur belki de.
Yaşama amacım bunlardır belki de.Kötülükten besleniyordum. Bana olan yalvarışlar ve haykırışlar beni tahrik ediyordu. Daha fazlasını istiyordum. Benim için gerçek tutku buydu.
Beni insanlıktan çıkarıyordu.
Omzum ile kafam arasına sıkıştırdığım telefonu elime aldım ve inceledim.
Elimden daha büyük bir ekranı vardı telefonun. Kenarları gerçek altınla kaplatılmıştı. Telefonun arkasını çevirip minik elmas tanelerinin süslediği kılıfta parmağımı gezdirdim.Yoongi buna kaç para bayılmıştı acaba?
Altın sevmediğimi bilmesine rağmen kendi zevkine göre tasarlamıştı telefonu. Yok etmek zorunda olmasaydım zaten çöpü boylardı bu telefon.
Yaslandığım duvara tutunarak kalkıp uçuruma bakan pencereye doğru ilerledim. Paslanmış kolu zorlukla çevirip camı açtım. Sertçe esmeye başlayan rüzgâr yüzüme bir tokat misali vuruyordu. Kaşımdaki açık yara sızlamaya başladığında bir küfür savurdum rüzgara. Elimdeki telefonu havaya kaldırdım ve üstündeki taşların nasıl parladığına baktım. Kemerime sıkıştırdığım tabancayı yerinden çıkardım. Dudaklarım yukarı kıvrıldı. Derin bir nefes aldım ve verirken sağ ayağımı bir adım geriye koydum. Dizlerimi kırıp elimdeki telefonu sinirimden gelen güçle camdan fırlattım.
Tabancamla nişan alıp sanki ağır çekimde gibi hâlâ havada olan telefona ateş ettim.Ve bam. Vurmuştum.
Lugatımda ıskalamak yoktu.
Iskalamak gibi bir şansım da yoktu zaten.
"Bir dahakine gözüm kapalı denemeliyim." diye mırıldandım kendi kendime.Pencereden aşağı eğildim, ucu bucağı belli olmayan uçurumda büyük bir hızla savrulan telefonu gözden kaybolana kadar izledim. Yüzüme sertçe çarpmaya devam eden rüzgâr, gözlerimi kapatmamı sağlamıştı.
Yoongi'nin gelmesini bekliyordum.♧
Kısa bir bölümdü çünkü daha yayınlamadığım 10 bölüm var ve hepsi birbirine girdi.
Ben Adrian.