Girift-1

163 15 8
                                    

multi: Su

Ve yepyeni bir hikayeyle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz...

''Yiyecek bir şeyler koyacak mısın?''

Derin bir nefes aldım ve ''Tabi ki koyacağım,'' dedim gülümseyerek. Adımlarımı yiyeceklerimizi koyduğum poşete doğru atmaya başladım. Oraya gidene kadar 'umarım yiyecek bir şeyler vardır' diye içimden kaç kez demiştim saymamıştım bile. Ayaklarımın altına gelen gereksiz şeyleri kenara fırlattım. Resmen bir çöplükte yaşıyorduk. Ne kadar temizlersem temizleyeyim bu iğrenç koku asla terk etmiyordu burayı. Poşeti açtığımda bütün umutlarım yıkılmıştı. Derin bir nefes verdim ve dolan gözlerimi yok sayarak Nisa'ya doğru gittim.

Yüzüme takındığım oldukça sahte bir gülümseyle ''Bu hafta ne çok yemek yemişiz ama! Hiç bir şey kalmamış!'' diye söylendim. Her an yaş akacak olan gözlerimi fark etmediği sürece ona rol yapma konusunda ne kadar iyi olduğumun farkındaydım. ''Tatlım, acaba bugünlük arkadaşlarından mı istesen?'' Ah, bu cümleyi kurmaktan nefret ediyordum. Ona yiyecek yemeğimiz, harcayacak paramız yok demek beni her zaman zorlamıştı. Fakat ne durumda olduğumuzu küçücük yaşına rağmen o da farkındaydı ve sesini çıkarmıyordu. İçten içe kendini yiyip bitirdiğine adım gibi emindim ama.

Başını aşağı yukarı sallayarak sıcacık bir gülümse verdi bana. Benim koyu renkli saçlarıma karşı, sarı saçları ve yeşil gözlerime karşı, mavi gözleriyle birbirimizi andırmıyor değildik. ''Peki saçlarımı toplar mısın?'' Sorusuyla beraber ona içtenlikle gülümsedim. Bu isteği diğerine nazaran kesinlikle yapabileceğim bir şeydi. ''Gel bakalım,'' dedim gülümseyerek. Elime tokasını tutuşturduğunda düz ve upuzun saçlarını toplarken onları koklamayı da ihmal etmedim. Hemen bir at kuyruğu yaptıktan sonra tokayı geçirdim. 

İşim biter bitmez onu karşıma aldım ve omuzlarından tutarak göz teması kurmaya çalıştım. Bunu yaparken hafif eğilmek zorunda kalmıştım. ''Pekala beni iyi dinle. Derslerine çalış ve kimseye karışma olur mu?'' dedim tatlı bir şekilde.

''Merak etme ablacım.''

Yetimhanede kaldığımız süre boyunca içinde bulunduğum duruma hep lanet ettim. Düzene baş kaldırmak istedim. Neden herkesin annesi ve babası yanında, benim neden yok diye düşünüp durdum. Çoğu zaman boğazımdan yemek geçmedi. Herkesle kavga etmek, laf atmak istedim. İçimdeki öfkeyi, kini bir şekilde kusmanın yolu buydu o zamanlar. Henüz on yaşındaydım ve ailem beni yetimhaneye bırakmıştı. Üstelik daha yeni doğmuş kardeşim Nisa'yı da... Ben hatrı sayılır bir yaştaydım peki ya o? Minicikti. Annem ve babamı hayal meyal hatırlıyordum. Hafızamda silik bir görsel bırakmışlardı. Nisa'nın zihni ise bomboştu.

Derslerime kendimi veremedim. ortaokul ve lise hayatım boyunca hiç çalışkan bir öğrenci olmadım. Liseyi bitirdim ve okumamam gerektiğini, Nisa'ya bakmam gerektiğini düşündüm. Nisa benim aksime derslerine bu ahır gibi yerde çalışır sürekli takdir getirirdi. Kavgacı bir tip değildi hatta çoğu zaman ona sesimi yükseltirken bile korkardım. Narin ve kırılgan bir kız çocuğuydu. Ablasıyla uzaktan yakından alakası yoktu karakter olarak yani.

''Seni seviyorum,'' dedim yanaklarını öperken. ''Bende seni seviyorum abla,'' diye karşılık verdiğinde koşarak dışarı çıkmıştı bile. Okula geç kalmaktan bile korkardı. Arkasından bir süre gülümseyerek baktım.

Nisa'nın tamamen gittiğinden emin olduktan sonra koşarak çantamı aradım. Bulduğumda hemen içine okumu koydum.  Ayağıma gelen çöpleri ikinci kere fırlatmak için ekstra bir güç sarf ettim. Gece kondudan bile daha berbat bir yerde yaşıyorduk. Yetimhaneden onu her almayı teklif ettiklerinde ödüm kopuyordu. Onun azıcık iyi şartlar altında yaşamasındansa benimle böyle yaşaması daha çok işime geliyordu. Sonuçta yetimhane villa değildi, onu özel okula vermeyeceklerdi. Devlet okulunda tıpkı şu an olduğu gibi okumaya devam edecekti.

GİRİFTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin