Şarkılar Seni Söyler - I

867 23 12
                                    

Başlamadan minik bir not: Multimeyda'da  ve bölümün sonuna doğru toplam 2 şarkı var hikayede, ilgili yerlere geldiğinizde dinlemenizi öneririm naçizane:) Bi'de okuduktan sonra lütfen görüşlerinizi benimle paylaşın. Şimdiden okuyan gözlerinize teşekkür eder, iyi okumalar dilerim.

***

Elinde tuttuğu telefonu ateş çıkıyormuş gibi bir anda elinden bırakıverdi genç kız. Videoyu kaç kere izlemişti bilmiyordu, idrak etmekte epey zorlanmıştı ama sonunda bilincine vardığında kayıp gitmişti ellerinden telefon. Kafasında onlarca soru belirmişti bir anda. Başını iki yana salladı, eğilip düşürdüğü telefonu aldı yerden. Videodaki kızıl saçlı kadına baktı bir süre. Ne kadar değişmiş ve bir o kadar da aynı görünüyordu. Telefonunu yanındaki sehpaya koyup kalktı oturduğu koltuktan, 18 ay olmuştu kadın gideli. Tüm taşlar yerinden oynamış ve tüm dengeler değişmişti. Çok sular akmıştı bazı köprülerin altından. Öğrendiği gerçeklere önce inanmamak için direnmiş, inkâr etmiş en sonunda kabul edip kendine bir yol belirlemişti. Hayatından çıkardığı, varlığını yok saydığı insanlar olmuştu. Büyümüştü, değişmişti, fırtınaların sonunda artık sakinleşmişti. Huzurlu ve mutlu olduğu bir hayat yaşıyordu şimdi. Sevdiği adam, abi yerine koyduğu kuzeni... Babasıyla arası limoniydi, her şeye rağmen diğerlerini sildiği gibi silememişti onu. Her şey yolunda sayılırdı aslında, tek eksik parça biraz önce videoda gördüğü kadının yanlarında olmamasıydı. Aylardır onun peşindeydi, onu bulmak için kimseye çaktırmadan seferber olmuştu. Şimdi bulmuşken bir plan yapmalıydı, bir yol bulmalıydı. Hem de çabucak! Ellerini saçlarının arasından geçirip odada volta atmaya başlarken mırıldandı kendi kendine;

"Hadi Damla, düşün! Yaklaşmadın, bu sefer buldun onu. Elinde gidebileceğin bir adres var... Çalıştır şu güzel aklını!"

***

Önünde duran dosyayı kapatırken bıkkınlık dolu bir nefes verdi adam. İçinde bir huzursuzlukla karışık tuhaf bir his vardı, tamam aylardır çok huzurlu bir adam olduğu söylenemezdi ama bugün bir başkaydı. Oturduğu sandalyeden kalkıp pencereye doğru döndü, aralık olan pencereyi sonuna kadar açıp derin bir nefes aldı. Başını usulca pencere pervazına yaslayıp, gözlerini kapattı. Yüzünü hafifçe okşarken rüzgar gözlerinin önünde yine onun hayali beliriyordu. Güzel yüzü, ona ışıldayarak bakan gözleri, uçuşan saçları, sıcacık gülüşü beliriyordu önce gözünün önünde, tam yüzüne bir tebessüm yayılmak üzereyken karşısındaki hayalin yüzüne hüzün yayılıyor, ışıldayarak bakan gözler kırgınlıkla kaplanıyor, gülüşü soluyor, yanağından aşağı inci taneleri dökülmeye başlıyordu. Yüzünde acı bir ifade belirirken gözlerini açtı adam. Onsuzluğun canını bu kadar yakacağını nasıl öngörememişti? Yanında olup uzağında dururken bile acı çekerken, gidişinin deprem etkisi yaratacağını nasıl bilememişti? Ah ne kadar özlemişti ona dair her şeyi! En çok da sesini, ona söylediği şarkıları, "Nedim" deyişini... Aylarca izini sürmüş ama hiçbir sonuç elde edememişti. Halbuki tüm servetini vermeye hazırdı nerede olduğunu öğrenmek, onu bir kere daha görmek, sesini duymak için... Sadece gitmemişti kadın, gitmek bazen sadece gitmek olmuyordu çünkü! Giderken beraberinde tüm kahkahaları, renkleri, baharı da beraberinde götürmüştü. 20 yıl mahkum kaldığı tekerlekli sandalyeden sonra, yokluğuna mahkum etmişti onu umudu bildiği kadın. Varlığının acı verdiği zamanlar olmuştu belki ama yokluğu ölüm gibiydi Cemre'nin! Daldığı düşüncelerden çalan telefonun sesiyle sıyrıldı. Cebinden çıkarıp ekranda yazan ismi gördüğünde kucağına bir bomba düşeceğini biliyordu Nedim, ne yaparsa yapsın arayan kişi onun için kıymetliydi, üstelik aylardır da onunla uğraşıyordu. O yüzden baştan kabullenen bir tavırla açtı telefonu;

"Evet, bu sefer ne vardı Damla?"

***

Arnavut kaldırımlı, bembeyaz evlerle, rengarenk çiçeklerle bezeli sokakta yürürken içindeki tuhaf hissin biraz da olsa dinmesini ümit ediyordu genç kadın. Uyandığından beri göğüs kafesinde bir ağırlık, bir huzursuzluk vardı. Halbuki en uzun süreli kaldığı yer olmakla kalmayıp diğerlerine göre daha huzurlu hissettirmişti bu küçük yer. Hiçbir yerde iki aydan fazla kalmazken burada altıncı ayını doldurmak üzereydi. Bahçeli, ferah bir kafe&bistro işleten çok tatlı bir çiftin yanında çalışıyordu. Hafta içi gündüzleri mutfakta oluyor hem de duruma göre servise yardımcı oluyordu. Geceleri ise mekanın sorumluluğu ona kalıyordu, en azından haftanın bazı günleri. Mevsim yaza dönüp cuma ve cumartesi akşamları mekanın bahçesinde şarkı söylemeye başlayınca kapanışa Veronika ile Emre'de kalmaya başlamıştı. Veronika sayesinde Yunanca öğrenmeye başlamış, Emre de ona İngilizce konusunda yardımcı olmuştu. Etraftaki turistlerinde fazla olması sonucu İngilizcesini baya ilerletmişti, bu yüzden birkaç yabancı şarkı bile eklemişti repertuvarına Cem'in ısrarları sonucu. Güneş yavaş yavaş batarken esmeye başlayan rüzgar kızıl saçlarını uçuşmasına neden oluyordu. Çok uzamıştı saçları, bir türlü içi el vermiyordu kesmeye. Çok eski zamanda kalmıştı adamına saçlarına dokunduğu zamanlar ama yine de keserse saçında kalan parmak izlerini silecek, o dokunuşları hiç olmamış gibi olacaktı. Boynundaki fuları çözüp alelade saçlarına doladı. Gözleri denizin üstündeki turuncu yansımalara takılırken zihninde çok özlediği adamın yüzü belirdi, dudakları önce kırık bir tebessümle kıvrıldı, ardından da dudaklarından Türkçe sözlerini öğrendiğinde daha sevdiği Yunanca bir şarkının sözleri dökülmeye başladı;

Kalbim Sende Kaldı (CemNed)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin