Gün geceye dönmüş, etrafa ışığını yayarken bir yandan yakan güneş yerini yıldızlara ve kavuşamadığı sevgilisi aya bırakmıştı. Deniz sanki hırçın dalgalarıyla kayaları aşındırmamışçasına çarşaf gibi bir hale bürünmüştü. Saatlerdir kumların üstünde oturan kadının içinde ise değil fırtına resmen kasırga kopuyordu. Aldığı her nefes içini acıtıyor, kaburgaları ciğerine batıyor, kalbine dar geliyordu hapsolduğu göğüs kafesi. Kaç saat olmuştu onu bırakıp gideli? Nasıl hala dökülebilirdi yaş gözünden? Aklında tek bir şey vardı, takılı kalmıştı resmen o anda. Dönüyor dolaşıyor o cümlede asılı buluyordu kendini. Aynı yerden acıtmıştı adam, ikinci kez dökülmüştü içini yangın yerine çeviren o cümle dudaklarından.
"Sen benim güzergahımda yoksun!"
Aklı havsalası almıyordu, anlayamıyordu bu cümleyi. Onlar ne olursa olsun birbirini bulmaz mıydı? Başlarına ne gelirse gelsin beraber kurtulmayacak mıydılar? Neden elini her uzattığında havada kalıyordu eli? Ona doğru attığı her adımda karşısındaki adam on hatta yüz adım geriye gidiyordu. Çok yorulmuştu artık başkaları için yaşamaktan, kendi hayatından vazgeçmekten. Bir kere, sadece bir kere bencil olmak, kendi içinden geleni yapmak istemişti. Sonunda elinde kalan düşlediği mutluluk değil kocaman bir mutsuzluk, kalp ağrısı ve göz yaşı olmuştu. Tenine vurup geçen rüzgarla dizlerini karnına daha çok çekip ellerini bedenine dolarken aralandı dudakları istemsizce.
"Seni güneş saydım, kendimi ay...
Tutulmalıydım, tutulmalıydım ve seni ben...
Seni ılık bir esinti sanmıştım...
Kapılmalıydım, kapılmalıydım rüzgara..."
***
Yaptığı şeyden, söylediği her kelimeden ve en çok da kendinden nefret ediyordu şu anda adam. Ağzından çıkan her kelime sadece kadını değil kendini de paramparça etmişti. Hayatta en çok istediği şeyken belki elini tutabilmek bir kez daha havada asılı, boş kalmasına neden olmuştu. Kadının yüzüne yerleşen acın, hayal kırıklığı gözlerinin önünden gitmediği gibi ona sevgisini haykırırken söylediği her cümlede kulağında çınlıyordu.
"Bu sefer kendi kalbimden saklanmıyorum."
"Seni seviyorum!"
"Kalırsan biz dünyamızı aşkla büyütürüz."
"Sen benim gözüm olursun."
"Ben senin elin olurum."
"Bu dünyanın yarısını avucumda bıraktın."
"Gidersen bir daha kimse bulamayacak eşini."
Gitmişti adam, tüm dünyanın ahını alarak kaçmıştı kadının yanından. Canı yana yana, göz yaşlarını içine akıtarak bir kez daha arkasında bırakmıştı kadını. Evrenin onlarla dalga geçtiğine inanıyordu artık. Ne zaman kavuşma ihtimalleri olsa başka bir şey oluyordu. İnsan tam anlamıyla kavuşamadığı birinden hiç bu kadar ayrılmak zorunda kalır mıydı? İçinde resmen cihan harbi vardı. Aklı ile kalbi, vicdanı ile bencil olmak isteyen tarafı birbirine girmişti. Gözünden yanağına doğru süzülen damlayı elinin tersiyle sildi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra adımlarını köşke doğru çevirdi.
Birkaç dakikanın sonunda köşkün bahçesine geldiğinde bakışlarını köşke dikti. Ara ara açık olan ışıklar yüzünden kısmen aydınlık görünüyordu bu saatte. Hoş, tamamen aydınlık görünse neye yarardı ki? İçi karanlıktı bu evin, ruhsuzdu. Şu kocaman yapı yuva olamamıştı ki hiçbir zaman, ev olmayı becerememişti içinde yaşayanlara. Gerçi içinde yaşayanlar da aile olamamıştı! Ona yapılan, yaşatılan her şeye rağmen amcası için, ona duyduğu sevgiden bu aile olmayı bile becerememiş insanlar için kendinden, kendi ailesi bildiğinden vazgeçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim Sende Kaldı (CemNed)
FanfictionKelebekler, kelimeleri CemNed için uçuşturdu. Yaşanmamışlıklara, yarım kalmışlıklara ve kurulan hayallere.. Yüreği bu güzelliğe, özelliğe düşmüş herkese...