Bölüm 3

295 14 1
                                    

Siyah, bütün renkleri kapatacak kadar güçlü; her rengi barındıracak kadar geniştir. Siyah öyle bir renktir ki, bütün renkler onun önünde diz çöker. Siyah öyle asil bir renktir ki, her renge uyum sağlar. Siyah, gecedir; her suçu kapatır, doğruluğu ve yanlışlığı gizler. Çünkü siyah, beyaz gibi değildir, nefret rengidir siyah, diğerlerine benzemez.

                "Ryan Becky'i tanıyor musun?"

                "Neden burada olduğumu sanıyorsun?"

                "O gün yanındaki kişileri hatırlıyor musun?"

               "Üstünden kaç yıl geçti, zaten o cinayetle çocuk hapishanesine gönderilmiştim ama adamın karısı, okul müdiresi olduğu için beni okuldan atmıştı. Zaten şunun şurasında 5 yılım kaldı bu hapishanede."

                Guynes bunları duyunca şaşırmıştı, o gün olanlar aklından çıkmıyordu. Adamın yere yığılışı her gözünü kapattığında kendini gösteriyordu. Guynes bunları düşünürken, Walter devam etti.

                "O gün yanımda iki kişi daha vardı, kimler olduğunu hatırlamıyorum ama eğer hatırlasaydım onları da yaşatmazdım."

                "Bana 14 kişiyi öldürdüğünü söylemiştin. Eğer o günden beri hapishanedeysen nasıl olur da 14 kişiyi öldürebilirsin?"

                "Neden hücrede yalnız olduğumu düşünüyorsun?"

                "Hücrendeki kişileri mi öldürdün?!"

                "13. Kişide fark ettiler." Dedi Walter, sonra sessizce mırıldandı. "Salaklar."

         Guynes şok olmuş halde kendi hücresinde yere oturdu. Tex çoktan uyumuştu. Kendini savunmasız hissediyordu, sanki karanlık bu sefer onu korumuyor gibiydi. Hapishanenin duvarlarına baktı, oyuklar vardı. Buranın eğlencesi de bu olsa gerek, diye düşünerekten cebindeki çakıyı çıkarıp duvara yazılar yazmaya başladı. 2 Aralık 1998 yılında babasını öldürürken de bu çakıyı kullanmıştı.

                2 Aralık 1998, hava yağışlı ve soğuk. Ama Guynes kadar değil. Avını kapmak için babasının bulunduğu Guynes Holding'e giriş yaptı ve etrafta koşuşturan insanlara karışarak aceleyle asansöre bindi. 37. Kata basarken kalbi, göğüs kafesini delercesine atıyordu. Sonra gözlerini kapattı ve asansörün sessizce 37. Kata gelmesini bekledi. Acımak yok, diye düşündü Guynes, çünkü babası ona tokat atarken acımıyordu hiç. Babası acımıyordu belki ama Robin'in vücudu acıyordu, her gün yatağa morluklarla giriyordu. Çürük bir vücutta yaşıyordu. Her gün yenileri eklenen morluklarla yaşamaya alışmıştı.

             Kata geldiğinde nefes alıp asansörden indi ve babasının adının altın bir tabelaya yazılı olduğu ahşap kapıya yöneldi. Kapı kulpuna baktı ve yeni temizlendiğini anladı. Eldivenlerini geçirip kapıyı açtı. Babası içeride başka bir şirketin temsilcisiyle ciddi bir görüşme yapıyordu. Robin'in geldiğini görünce gözlerinden ateş fışkırsa da, temsilciye iyi görünmek için nazik davranmıştı.

                Yaklaşık 5 dakika sonra temsilci gittiğinde babası Robin'e tekrardan tokat atmıştı. Robin de cebindeki çakıyı çıkararak babasının üstüne gürümüştü.

                "Bana bir daha tokat atmayacaksın!"

                "Sendin değil mi? Anneni de öldüren sendin!"

                "Evet, o da bendim. Şimdi bana saldırmaktansa teslim olmaya ne dersin?"

                "Öldür hadi, beni de öldür!"

Suçlu Kim?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin