İzmir sokaklarında geziniyordum. Dertlerimin biteceğini tüm hayatımın değişeceğini umut ediyordum. Ne kadar saçma olsa da insan da bir parça umut oluyordu. Babam öldükten sonra hayat gerçekten benim için de annem içinde çok değişmişti. Babamın hayatımızı bu kadar değiştireceğini bilmiyordum. Sanki tüm dünyamız onun üzerine kurulmuş gibiydi. Ve bir anda tüm dünyan bir insan sayesinde yıkılıp gidiyor. Ne kadar sinirlensem de onu çok seviyordum. Hayatım pahasına…
Bu düşüncelerden alamıyordum kendimi. Kafamda yalnızlık ve yıkılmış bir dünya vardı. Sokaklar bana her zaman iyi gelmişti. Yine aynı şey bekliyordum. Müzik dinlerken bir anda bir kız belirdi o karanlığın içinde. Yüzünü tam olarak seçememiştim. Kulaklığı çıkarttığımda bir çığlık sesiyle ürperdim. Kız kaldırımda oturmuş ve çığlıklar içindeydi. Belliydi, onunda bir derdi vardı ama ne?
Neyse kendi derdini kendi halleder diye dümdüz önünden geçtim. Ama yine yapamadım. O kızın orda çığlıklar içinde ağlayışını göz ardı edemedim.
Yanına gittim ve yanına oturdum. Sokak lambasının altında kahverengi saçları kızılı andırıyordu. Yanında olduğumun farkında değildi. Beni görmemeye –veya görmezlikten gelmeye- devam edip çığlık atıyordu. Omzuna hafifçe dokundum. Onun bu halde olmasına izin veremezdim. Omzuna dokunduğum anda olduğu yerden sıçrayarak cebindeki çakıyı bana doğrulttu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Korkmuştum. Hangi kız yanında çakı taşır ki?
Ama benim kafamdaki düşünce tam olarak bu değildi. Kim bu kadar güzel bir kızı bu kadar ağlatıp bu kadar ürkütmüştü? Gözlerimin içine bakıyordu. Ela gözlerinin içindeki acıyı ve çaresizliği dışarı yansıtmak istemese de ben bunu görebiliyordum. Kusursuz yüzü vardı. O karanlıkta pek seçemesem de bembeyaz bir ten rengine sahipti. Babamın ölümünden sonra ilk defa bir kızdan bu kadar etkilenmiştim. Kızın büyüsüne kapılmıştım. Onun sesiyle tekrardan kendime geldim.
-Sen kimsin?
- Ben şey ben…
-Seni tanımıyorum.
-Biliyorum bende seni tanımıyorum ama şey ben…
Kızın yanında tüm kelimelerim birbirine düğümlenmişti. Nasıl bu kadar güzel olabilir ki biri?
- Şey ben güzelliğin için şey yardım etmek için geldim. Seni kızıl saçlarını şey şey çığlık seslerini duydum. Ben şey…
Ne diyorum ben? Neden doğru kelimeleri bulamıyorum?Kız bana anlamamış ve tedirgin bir şekilde bakıyordu. O anda çakıyla benim aramdaki mesafenin yakınlaştığını hissetmiştim. Sanırım doğru kelimeleri bulmazsam buradan bir cenaze kalkacaktı. Hadi bakalım Selim çık bakalım işin içinden.
- Ben senin çığlık seslerini duydum şey yardım için gelmiştim. Yardıma ihtiyacın vardır diye düşünmüştüm.
- Yanlış düşünmüşsün canım. Uzaklaş şimdi burdan.
Gözlerindeki yaşları bir yerden siliyor bir yerden de hala beni tersliyordu.
- Olum sen hala burada mısın?
İlk defa bir kızdan bu kadar azar işitmiştim. Ben ısrarla yanında kalmaya devam etmiştim. Aslında ben isteksizce bunu yapıyordum. Bir güç beni o kızla yakınlaştırıyordu.
- Anladık zengin züppesi senin gideceğin yok ben giderim.
Ayaklandı ve dümdüz kaldırımda yürümeye başladı. Kendi kendine de sayıklanıyordu. Sanırım onu sinir etmiştim. Biraz daha oturaydı ne olurdu ki sanki?Saatime baktım. Eve gitme zamanım gelmişti artık. Kaldırımdan kalktım ve toparlandım. Kulaklığı takıp, kapşonumu kafama geçirdikten sonra eve doğru yürümeye başladım. Ama artık düşüncelerimde kızın gözleri vardı. Acaba adı neydi? Buse olabilir mi? Ya da Derin? İsmi bence onun kadar asabi bişi olmalı. Belki de bir erkek ismine sahiptir. Hüsamettin filan.
Kendi kendime dalga geçerken gerçekten kızın ismini merak etmiyor da değildim. Düşüncelerim içinde kaybolmuşken kendimi evin önünde buldum. Anahtarımla kapıyı açacakken aklıma bana kullandığı tabir geldi “Zengin züppesi”. Cidden öyle mi görünüyordum acaba? Ama ben zengin değilim ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçinden
RomanceSelim ve Eliz'in tanışması diğer çiftlerin tanışmasından daha farklıydı. Karanlıkta başladı o bilinmeyen duygu. Bir gece hiç beklenmedik bir anda tanıştılar. Sanki bir pırlanta gibi parlıyordu gecenin karanlığında. O gece anlamıştı. O kızda farklı b...