•3•

134 15 3
                                    

             Rüzgar usul usul esiyor, genç adamın saçları arasında dolanıyordu. Onu rahatlatmak ister gibiydi. Saçlarını okşayacak bir el olmasa da ben varım der gibi.

           Birkaç çocuğun ip atladığı parkta oturuyordu Taehyung. Boş bakışlarının herhangi bir odağı yoktu. Sonbaharın öldürdüğü kuru yapraklar etrafta uçuşuyordu. Ve genç adam kendisine benzetiyordu bu yaprakları. İçten içe ölmüş, tek dokunuşla paramparça olabilecek kadar hassas...

          Yalnızdı. Her zaman olduğu gibi. Bir yerden sonra en yakın arkadaşı olmuştu yalnızlık. Onu her koşulda takip eden sadık bir arkadaş.

         Taehyung'un gözleri gibi aklı da boştu. Düşünmesi gereken ve aklını kurcalayan tonlarca şey vardı. Fakat düşünme yetisini kaybetmiş gibiydi. Oyuncak bebekten farksızdı. Tam önünde ip atlayan çocuklara çevirdi bakışlarını. Ne kadar mutlu, ne kadar hayat doluydular. Üstelik iki metrelik bir ip yetiyordu mutlu olmalarına. Ama Taehyung onların yaşındayken bile mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Nasıl mutlu olunur onu da hatırlamıyordu. Bilmiyordu.

        Doktorun odasından çıkan babası önce doktorun dediklerini açıklamıştı. Kalp naklinin gerektiğini ve Jimin'in durumunun kötüye gittiğini. Daha sonra neler olduğunu sormuştu. Neden bayıldığını. Tabi ki suçlanan yine Taehyung olmuştu. Anlamadan dinlemeden yargılanan Taehyung. Hiçbir zaman sevilmeyen, değer görmeyen Taehyung. Babasının sözleri bittiğinde kendini dışarı atmıştı. Öyle hızlı çıkmıştı ki arkasından koşan Hoseok yetişememişti.

         İşte şimdi de buradaydı. Küçücük parkın kirli bankında bilinçsizce oturuyordu. Ağlayamıyordu Taehyung. Sanki gözyaşları da küsmüştü ona. Oysa ne çok ihtiyacı vardı ağlayıp içini boşaltmaya. Aklına Jimin'in sözleri geldi. Sahi sadece çirkin diye mi sevmiyordu onu? Ya babası? O neden sevmiyordu? Jungkook'un neden sevmediğini sorgulaya cesaret edemiyordu. Zaten kırık olan kalbi daha da kırılsın istemiyordu. Gerçi o kadar çok kırılmıştı ki kalbinin kırıkları boğazına batıyordu. Kanatıyordu onu. Temiz ruhunu kirletiyordu.

"Merhaba?"duyduğu tatlı sese çevirdi gözlerini. Gördüğü minik kız çocuğu masumca ona bakıyordu.

"Şey...ıhm aslında seninle konuşmamam gerekiyor. Annem yabancılarla iletişim kurmama pek sıcak bakmıyor. Ama sen...sen çok üzgün görünüyorsun. Neden üzgünsün?"

         Bir cevap vermedi Taehyung. Ama minik kızdan çekmedi de bakışlarını. Tombul yanakları, ela gözleri ve bukleli saçlarıyla çok tatlıydı kız. Başka bir zaman olsa Taehyung onu yanaklarını sıkarak severdi. Ama bilinçsizdi. Hareket ettiremiyordu bedenini.

"Sanırım senin annen de yabancılarla konuşmamanı söylemiş. Ama merak etme benimle konuşuğunu kimseye söylemem hadi söyle bana neden üzgün olduğunu." Meraklı bakışlarıyla Taehyung'un yanına kuruldu.

"Konuşmama oyunu mu oynamak istiyorsun? Ama ben bu oyunda hiç iyi değilim. Sen konuşmazsan ben konuşurum. Sana hikaye anlatayım mı?"

        Taehyung yerinde biraz kıpırdandı. Düşüncelerinde boğulmaktansa dikkatini bu minik tatlılığa verdi. Usulca salladı kafasını.

"Bak şimdi. Çooook güzel bir prenses varmış. Bu prenses o kadar güzelmiş ki herkes onu kıskanırmış. O kötü hissetsin, mutlu olmasın isterlermiş. Hakaret edip aşağılarlarmış. Sonra bir prens çıkmış kızın karşısına. Prensese çok aşık olmuş. Ona yapılanları farketmiş. Böyle güzel birine nasıl bu kadar kötü davranabildiklerine inanamamış. Prensesi mutlu edebilmek için türlü yollar denemiş. Ama herkes prensesi mutlu olamayacağına o kadar inandırmış ki prensesin gözü prensin yaptıklarını görmemiş bile. Prens son çare olarak saraydaki bilgelere danışmış. Onlar da prensese en değerli seyini vermelerini istemiş. Bir sabah prenses uyandığında yanıbaşında prensin kalbini bulmuş. Kalbin yanında da bir not varmış. Sana verecek daha değerli bir şeyim olmadığı için beni affet prensesim. Seni tüm kalbimle seveceğim. Prensin kalbi onun en değerli şeyiymiş. Çünkü prensese olan aşkı varmış kalbinde."

             Minik kız abartılı mimikleri ve yüz ifadeleriyle anlatmayı bitirdiğinde Taehyung'u incelemeye başladı.

"Prenses mutlu olmuş mu peki?"Taehyung soruyu sorduğunda küçük kızın gözleri parladı.

"Orasını bilmiyorum. Ama bence olmuştur. Neden olmasın ki?" Tombul ellerini boynuna astığı küçük pembe çantaya atıp karıştırmaya başladı. İçinden kalp şeklinde bir şeker çıkarıp Taehyung'a uzattı.

"Sana kalbimi veremem ama şu an en değerli şeyim bu." Taehyung uzanan tombul ele bakıp aldı şekeri.

"Mutlu oldun mu şimdi?" Bu tatlılığa daha fazla dayanamadı Taehyung ve bir tebessüm gönderdi küçük kıza.

"Oldum. Senin sayende." Küçük kız ellerini çırparak sarıldı Taehyung'a.

"Biliyor musun prenses olmasan da sen çok güzelsin. Seni üzenler çok salak olmalı."der demez elleriyle ağzını kapattı.

"Ah özür dilerim. O kelimeyi kullanmamalıydım. Aramızda kalsın olur mu anneme söyleme."

"Söylemem."

"Adın ne senin?" Onca şey anlattıktan sonra gelmişti çocuk aklına bu soruyu sormak.

"Taehyung. Adım Taehyung."

"Memnun oldum üzgün prenses Taehyung. Ben de Yerin. Ama benim şimdi gitmem gerekiyor."

"Ben de memnun oldum prensim."

Kikırdayarak konuştu Yerin. "Üzgün hissettiğinde buraya gelmen yeterli ben senin için burada olacağım."

"Teşekkür ederim."deyip minik kıza sarıldı. Ardından gidişini izledi genc adam. Nasıl hissettiğini bilmiyordu. Bu minik kız aklını dağıtmayı başarmıştı. Yerin'in verdigi şekere bakıp iç geçirdi. Biraz daha oturduktan sonra Hoseok'u aramaya karar verdi.

"Alo? Taehyung? Neredesin? İyi misin?"

Ard arda gelen sorulara cevap vermeden yanıt verdi arkadaşına "Hoseok sende kalabilir miyim bu gece?"

"Olur tabi. Wendy de burada. Bekliyoruz seni."

         Telefonu kapatıp ayaklandı. Yarım saatlik yürüyüşün ardından Hoseok'un evinin önündeydi. Kapıyı Wendy açmıştı.

       Wendy Hoseok'un gerçek sevgiliydi. Lisenin ikinci senesinde okula gelen Wendy, Hoseok'un aklını başından almıştı. Güzeldi, zekiydi ve oldukça da yetenekli. Sesi bülbülleri kıskandıracak kadar güzeldi. Birbirlerine olan yoğun bakışları ve duyguları onları bu ilişkiye sürüklemişti. Oldukça mutlulardı.

"Hoş geldin Tae."

        Ufak bir baş selamıyla içeri adımladı Taehyung. Oturma odasında onu bekleyen arkadaşı onun yıkılmış halini görünce içinin acıdığını hissetti. Hoseok yapabilse arkadaşını bu cehennem çukurundan çıkarırdı ama elinden bir şey gelmiyordu.

"Nasılsın dostum?"

         Hoseok konuşmak için can atsa da Taehyung konuşmak istemiyordu. İsteği uyumak ve bir daha uyanmamaktı. Ikincisini yapamasa da ilkine hayır demeyecekti.

"Hoseok şimdi konuşmasak? Çok yorgun hissediyorum. Nerede uyuyabilirim?"

"Gel sana misafir odasını hazırladık."

        Taehyung dar koridorda arkadaşını takio etti. Küçük misafir odasına vardıklarında elindeki şekeri komodine bırakıp yatağa oturdu.

"Bu da ne? Sen şeker sevmezsin ki."

"Bu benim mutluluğum."dedikten sonra tebessüm etmişti. Hoseok arkadaşının kurduğu cümleye mi yoksa tebessüm edişine mi şaşırsa bilemeyerek odadan ayrıldı. Gece daha yeni başlıyordu.

Okuduğunuz için teşekkürler. Yanlışlarım ve eksiklerim için özür dilerim. Seviliyorsunuz. ♥️

MY HEART | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin