Tüy kalemini mürekkep hokkasına daldırdı ve parşömeni hafif eğik yazısıyla doldurmaya başladı. Bir yandan da Hermione'nin anlattıklarını dinliyordu.
"Onu görmeliydin, Harry! Neredeyse pantolonuna kaçıracaktı!"
Kızın tiz kahkahası bomboş tuvalette yankılanırken tedirgince gözlerini parşömenden kaldırarak Hermione'ye çevirdi. Beyaz elbisesi, elinden bir an olsun bırakmadığı gümüşi bıçağı, solmuş teni, kızarmış gözleri, morarmış göz altları, mümkünmüş gibi biraz daha kabarmış kıvırcık saçları...
Kızın bedeni puslu bir görüntüden ibaretti. Hâlâ etrafı yansıtan aynada Harry, Hermione'nin beyaz tül elbisesinin üzerinde titreşen yeşil gözlerini görebiliyordu.
Keyifsizce güldü. Gözlerini Hermione ile birleştirmekten sıklıkla kaçınıyordu. Hermione yaşarken onun kahve gözlerine bakmak onda güven duygusundan başka bir şey uyandırmazken şu an bir ruhla konuşmak kendisini yalnızca iliklerine dek ürpertiyordu.
Kaşlarını çattı Hermione. Kan bakımından yoğun gözleri kısılmış, başını yana eğmişti. Sağ gözü beş saniyede bir seğiriyordu. "Hey, bir sorun mu var?"
Kızın duygudan yoksun gözlerine kısa bir bakış atarak omuz silkti. Çok sıradan bir şeyden bahsediyormuşcasına, "Dumbledore birilerini öldüreceğinden korkuyor," dedi.
Harry susunca devam etmesini bekler gibi tek kaşını havaya kaldırdı. "Yani?"
Alt dudağını dişleri arasına hapsetti ve aynanın etrafında yarım bir çember oluşturmuş büyünün üzerinde gezdirdi gözlerini. Mor ve mavi kuzey ışıklarının sunduğu gösteri misali aynanın etrafında helezonlar çizerek bir yükseliyor bir alçalıyordu.
"Yani..." Şüpheli bir duraksama. "Yanisi şu: Dumbledore başkalarını öldüreceğinden korktuğu için seni aynadan çıkmaya ikna etmemi söyledi."
Masum bir tavırla dudak büktü Hermione. Ölmeden önce yapsa sevimli duracak bu ifadesi şu an Harry'yi daha da kaygılandırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Yaptığı büyü yüzünden öğrencilerin hiçbiri erişebileceğim mesafeye gelemiyor. Kendi büyüsünden mi şüpheleniyor yoksa?"
Başını iki yana sallayıp esnedi. "Kendi büyüsünden şüphelendiğinden değil de senin zekandan korkuyor diyebiliriz sanırım."
Küçük bir kahkaha attı Hermione. Keyifli ama tehditkâr bir tınıya sahip ufak bir kahkahaydı. Bıçağını gelişi güzel savurmuştu.
Devamında aralarında bir sessizlik oluştu. Harry'nin tüy kaleminin parşömene sürtmesinden çıkan ısrarlı hışırtılarla, Hermione'nin mırıldandığı şarkıyla -Wake up, or you'll wake up six feet down-, damlayan suyun çıkardığı şıpırtılarla dolu bir sessizlik.
Ödevinin altına hızla adını çiziktirdi ve ayaklandı. Onun ayağa kalktığını gören Hermione de şarkı söylemeyi kesmiş, ciddiyetle Harry'ye bakmaya başlamıştı.
İç geçiren Harry kitaplarını kolunun altına sıkıştırıp esefle Hermione'nin gözlerine baktı. Kırık ruhunun parçaları dudaklarında yarım bir gülümsemeye yol açmıştı.
"İyi geceler, Hermione. Yarın tekrar geleceğim."
Başını yana eğip şefkatle gülümsedi. Gözleri hâlen donuk bakıyordu -ancak Harry bunu umursamamayı tercih etti. "İyi geceler, Harry."
Kızın gülümsemesine son bir bakış atıp ilerlemeye başladı. Islak zeminden yansıyan ay ışığı ona Hermione'yi kanlar içinde bulduğu günü hatırlatıyordu.
Aniden gelen bir dürtüyle arkasını döndü. Büyüyle çevrelenmiş aynaya kısa bir bakış attı fakat kız çoktan aynanın derinliklerinde inzivaya çekilmişti. Yine de, "Dumbledore'a seni savunmama karşılık kimseye zarar vermeyeceğine dair bana söz verir misin, Hermione?" diye seslendi.
Yanıtsa gecikmedi. Kızın gülümsediğini belli eden bir titreme, çok uzaklardan gelen bir ses:
"Söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aynadaki katil | harry potter
Fanfiction"dumbledore'a seni savunmama karşılık kimseye zarar vermeyeceğine dair bana söz verir misin, hermione?"