#2

544 40 6
                                    

... Görüş alanımdaki zifiri karanlığın içinden bir kan kokusu duyuyordum... Fazla baskın ve keskin bir kan kokusuydu bu. Kaşlarımı huzursuzca çatıp, hareket etmeye yeltendiğimde vücudumda hissettiğim ani acı ve basınçla huysuzca inledim. Benim tepkimle beraber, karanlığın içinden ayak sesleri duyulmuştu. İçimdeki korku git gide alevlenirken, kıpırdanmayı bırakıp hareketsiz kaldım. Gözümün önündeki karanlık sanki beni sonsuza kadar içine hapis almış gibi hissediyor ve ne kadar çabalasam da gözlerimi açamıyordum. Ne olmuştu bana böyle?

Tekrar beni içine hapis alan karanlığımın içinden bir çıtırtı daha duyulduğunda, yeniden hareketsiz kaldım. Nasıl bir şeyin içinde olduğumu bilmiyordum, bu yüzden tepkisiz kalıp olan biteni anlamaya çalışmak tarafımca en mantıklısıydı. Neredeyse birkaç saniye önce duyduğum çıtırtının ardından, şimdi de bir hırıltı duyuyordum. Kaşlarımı huzursuzca çatıp, sese kulak kabarttım. Tuhaf ses, hem hırıldıyor hem de tuhaf bir hızla nefes alıyordu. "Nefesalıyordu"

Olan biteni beynimde sanki bir yapbozmuş gibi bir bütün haline getirmeye çalışırken, içimdeki tanıdık korkunun tekrar alevlendiğini hissedebiliyordum. Şu anda bu bilmediğim yerde, benimle birlikte canlı bir şey vardı ve hırıldıyordu. Panikle gözlerimi "ne kadar mümkünse" açmak için zorladım. En azından denedim. Ama başaramıyordum. Lanet olsun ki olmuyordu, ve ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Hırıltının sesi git gide bana doğru yaklaşırken, zaten kapalı olan gözlerimi daha da sıktım. Bu şey her neyse, beni öldürecekti. Artık bundan emindim.

Belki nedensiz yaradılışım veya hayatım iğrenç ötesiydi ama fazla toy bir melektim ve her ne kadar Armande olsam da, bir Cehennem Meleği olarak ölmek kökenime büyük bir saygısızlık olurdu. Annemin saygınlığımı ve onurumu korumam için, bana aşıladığı öğütleri zorunlulukla bir kenara ittim. Elimden hiçbir şey gelemezken, bir girişimde bulunamazdım. Derin bir nefes aldıktan sonra, kendimi biraz sonra olacak şeye hazırlamaya çalıştım. Ben bir kaç saniye süresince ölümümü beklerken, ani bir gürültü ve ardından boğuk bir öğürme etrafta aksetmişti. Titreyen vücudum, gereğinden hızlı bir halde adrenalin hormonu salgılıyor ve kulaklarım çınlıyordu. Yanıma yaklaşan ayak sesleri işittiğimde, dudaklarımı birbirine bastırdım. Sırasıyla önce elimin, sonra belimin sonra da ayaklarımın üzerindeki basınç kaybolurken, ağzımdaki basınç da yok olmuştu. Konuşamadığımın farkında dahi değildim çünkü uyandığımdan bu yana konuşmayı denemeye atılganlığım olamamıştı. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştığımda, önce büyük bir ağrı hissetsem de sonunda gerekli görevlerini yerine getirip, komutuma uymuşlardı. Gözlerimin üstündeki basınç da kaybolurken, koyu karanlık yerini cılız bir karanlığa bırakmıştı. Gözlerimi hafifçe açmaya çalıştığımda, etraftaki aydınlık gözlerime hücum ederken bununla birlikte önümde bir beden beliriyordu. Gözlerim gereken netliğini kazanınca, kafamı kaldırıp bedenin sahibine baktığımda bir erkek siması görmüştüm. Genç bir erkekti bu. Endişeli gözleriyle beni süzen genç bir erkek... Bu erkeği hatırlıyordum... Dün. Evet, dün bana "iyi misin" gibisinden sorular soran çocuktu bu. Önümde diz çöküp, eliyle dizlerimi okşadı ve endişeli gözlerini tekrar gözlerime dikti.

"İyi misin?"

"Bunu sormayı hobi haline mi getirdin?"

Bu ani çıkışıma karşı istemsizce gözlerimi büyüttüm. O bir faniydi ve benim için bir tehlike olabilirdi. Bize her zaman bir faniye güvenmememiz gerektiği öğütlenmişti. Kafamı kaldırıp çocuğa baktığımda yarım ağız gülüyordu. Ağzını aralayıp ukalaca "Bana teşekkür etmen gerekiyor," dediğinde kaşlarımı kaldırdım ve sorgularcasına ona baktım. Çocuk gözleriyle, arkasını işaret ettiğinde, görüş alanımı oraya odaklamamla ağzımdan istemsizce bir çığlık çıkmış ve refleks olarak ellerim ağzımın üstüne kapanmış bir hale gelmişti. Bu... bu bir Cehennem Köpeğiydi. Vıcıkımsı kanı, etrafı sararken tiksindirici yüzü kanla kaplıydı. Korkuyla gözlerimi çocuğa çevirdiğimde, omuz sikti ve doğruldu. Tam arkasını dönüp gidecekken, ben de onunla beraber ayaklandım ve kolundan yakaladım. "Sen," dedim şaşkınlıkla uygun kelimeleri ararken. "Sen, bir Cehennem Meleğisin." Çocuk, derin bir iç çekip dudaklarını büktü ve beni süzdükten sonra yüzüme odaklandı.

"Yazık sana."

"Ne?"

Çocuk bıkkın bir şekilde, kafasını geriye attı ve tekrar yüzüme odaklandı. "Bunu şimdi mi anlıyorsun? Ben de bir Armandeyim."

Ağzım tam bir o şeklini almışken devam etmesi için bekledim. "Aslında dün bunu anlaman gerekirdi. Ben daha önce dünyaya bir çok kez kaçak geçiş yaptım. Bu yüzden asıl Tanrım beni Victor'un köleliğine verdi. Yani Dünya'da senin gibi yabancılık çekmiyordum ve seni Tanrılar Bölgesinde daha önce gördüğümden, dün de hemen tanımıştım. Heh, aslında sen beni önceden görmesen bile, bileğine bakarak anlayabilirdin," dedi bileğimi işaret ederek. Şaşkın bakışlarımı bileğime çevirdim ve bir Cehennem Meleği olduğumu simgeleyen işaretin tekrar aynı yerinde olduğunu gördüm. Olanları anlamaya çalışırken bakışlarımı çocuğa çevirdim.

"Bu... ama bu imkansız. Dün bileğimde yoktu."

"Fazla safsın Sadie. O işaret yanında bir Cehennem Meleği olduğu zaman oluşuyor," dedi bana küçümseyen bakışlar fırlatırken. Adımı nereden biliyordu? Ellerini saçlarına daldırıp, düzeltti ve devam etti. "Heh, ayrıca sormadın ama ben yine de söyleyeyim. Seni kaçıran, bir Are'ydi. Seni kaçırdıktan sonra, buraya bağlamış ve seninle beraber, seni öldürmesi için bir Cehennem Köpeği bırakmış. Eh, ben sizi dünden beri takip ediyorum ve sen buralarda ilk olduğundan fazla safsın. Bu yüzden sana böyle bir kıyak geçtim. Ama unutma, bu bir ölüm oyunu. Seni öldüreceğim elbette, ama zayıf birini öldürmek zevksiz olur. Anlayacağın, şu an peşinde seni öldürmek isteyen bir Are var," dedi ve önümden geçip çıkışın önüne gelmişken durakladı. "Seni kaçıran Are'yi tanıyorum. İstediğini alana kadar durmaz ve işini yaparken acımasızdır. Kendine dikkat etmelisin." Benim gözümde, ölümcül olan cümlesini sonlandırdıktan sonra yürümeye devam etti ve gözden kayboldu. Ben olduğum yerde çakılıp kalmışken, nasıl bir şeyin içinde olduğumun yeni yeni farkına varıyordum. Bu bir savaştı. Çok büyük bir savaş. Ve ben aileme kavuşmak için elimden ne geliyorsa yapacaktım.

Ve kesinlike,

Ölüm bana hiç bu kadar yakın olmamıştı..

Kovulmuş MeleklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin