#3

398 39 3
                                    

....1,2,4,5,6,7,8,9,10derin bir nefesl al 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10şimdi ver .... al.... ver.... al.... ve- Koluma değen ani şeyle, yerimden sıçradım. Küçük bir kedi önümde durmuş, patilerini yalayıp kendini temizliyordu. Rahat bir şekilde nefes verip yerimde doğruldum ve üstüme yapışan tozları silkerek uzaklaştırdım. Az önceki yaptığım insanların işe yaramaz rahatlama yöntemi, beklediğim gibi hiçbir sonuç vermemişti. Bir ihtimal rahatlamak istiyordum sadece. Bir kaç dakikalığına tüm sorunları bir kenara itip, rahatlamaktı amacım. Olmayacağını bildiğim halde denemek istemiştim sadece. Somurtkan yüzümle esneyerek gökyüzüne baktığımda, tan vakti yavaş yavaş yüzünü gösteriyordu. Hava her ne kadar aydınlanmaya yüz gösterse de, maalesef ki etrafın sessizliği korkuma çare olamıyordu.

Üşümüş ellerimi birbirine sürtürerek ağzıma götürdüm ve soğumaya yüz tutmuş nefesimi ellerime doğru üfledim. Havanın can alıcı soğuğunda üflediğim ılık nefesimin zerresini, ellerimin hiçbir yerinde hissedemeyerek haral kırıklığıyla yüzümü daha da somurttum. Donarak ölmek, isteyeceğim en son şeyler listesinden bir tanesi olduğu için, bir çare üstümdeki tişörtün kollarını, ellerimi kapatması için çekiştireceğim sırada bileğimi fark ettim. Kaşlarımı çatıp, gördüğüm şeyden emin olmak için daha dikkatli baktığımda içimdeki tanıdık hissin tekrar alevlendiğini hissedebiliyordum.

"Bu... ama bu imkansız. Dün bileğimde yoktu."

"Fazla safsın Sadie. O işaret yanında bir Cehennem Meleği olduğu zaman oluşyor."

"O işaret yanında bir Cehennem Meleği olduğu zaman oluşuyor."

Armande olduğunu yeni öğrendiğim çocuğun söylediği cümle, beynimde deli gibi yankılanırken sertçe yutkundum. Yoğun bir strese mağruz beynim ve yüzüm bir alev topu gibi yanarken, durduğum yerde korkuyla birkaç adım geriledim ve tuttuğum bileğimi daha sıkı kavradıktan sonra ani bir refleklesle arkama baktım. Arkamdan çıkabilirdi. Sonra sağıma baktım. Sağımdan da çıkabilirdi. En son ise soluma baktım. Niye düşünüyordum ki, her an her yerden çıkabilirdi.

Beynimi işe yarar bir şeyler düşünmesi için zorladım ve aklıma gelen en mantıklı çözüm yoluyla, soğuktan uyuşmaya başlamış bacaklarımla birlikte her ne kadar mümkünse koşmaya başladım. Fakat bu sefer farklı olarak, düşünmüyordum. Çünkü biliyordum ki eğer düşünürsem, koşmayı bırakıp bir deli gibi sağıma, soluma, önüme veya arkama bakacak, kendi kendimi yiyecektim. Koşmaktan neredeyse tükenmiş nefesimle daha ne kadar koşabileceğimi bilmeden, bir çare kendimi zorlayarak daha hızlı koşmaya çalıştım. Tam önümdeki engelden atlayacağım sırada, ne olduğunu anlayamadan sağ bölgemde oluşan ani acı ve baskının ardından kendimi yerde bulmuştum. Kalbim delicesine atarken acıyla inleyip, doğrulmaya çalıştığımda üstümdeki baskı beni iterek daha çok yere yapışmamı sağladı. Gözümden düşmek için hazır bekleyen yaşla kavga etmeyi bırakıp, düşmesine izin verdim. Her şey buraya kadar mıydı?

Üstümdeki kişinin soğuk nefesini gittikçe yakınımda hissetmeye başladığımda, gözlerimi sıkıca kapadım. Keskin nefes, havanın soğukluyla birleşip derimi yakıyor ve uyuşturuyordu. Yavaşça kulağımın hizasına ulaştığında durdu ve kadınsı sesini kulağıma gönderdi. "Bir Armande tarafından öldürüleceksin, tatlım. Ailene üzgün olduğumu söyleri-" Ben ne işler döndüğüne anlam veremeden aniden havada yankılanan bıçağın keskin sesiyle, kendimi kontrol edemeyerek çığlık attım. Kalbimin yoğun atışları kulağımda duyulurken, tüm vücudum titriyor ve yavaş yavaş uyuşuyordu. Vücudumdaki acı kaybolup, yerini saçlarıma bıraktığında zaten kapalı olan gözlerimi daha da sıktım ve öylece durdum. Sanki beynim yapması gereken işlevini, hantal bir şekilde yapıyormuş gibi hissediyordum. Saçlarımın kökündeki acı beynime kadar işlerken, saçlarıma dolanan eller beni kendine doğru çekerek, bu acımasız işkencenin daha da artmasını sağlıyordu.

Bunu yapan kişinin farklı birisi olduğuna emin olabilirdim, çünkü fazlasıyla baskın bir erkeksi kokuya sahipti. Keskin kokusu yavaşça üzerime sinerken, yüzümü buruşturdum. Kötü bir koku olduğu söylenemezdi, ama fazla keskindi. Tanımadığım adamın, kokusuyla birlikte tenini de hissetmeye başlıyordum. Fazla soğuk. Az önce bana saldıran kadının aksine, bu adam nefesini boynumda hissettirdikten sonra, kulağıma doğru çıkardı ve beynimi uyuşturan o cümleyi kurdu. "Sonunda öldüğünden emin olabileceğim, kökü kurumuş Armande"

...

Beynim... az önce hantal çalışıyor demiştim, değil mi? Değiştirelim. Şu an görevinin zerresini yerine getiremiyor. Kalbim desen... çok hızlı atıyor dediğimi hatırlıyorum. Değiştirelim. Öldürebilecek seviyede bir hızla atıyor. Saç diplerimde ki acıyı umursamıyordum bile. Kalbim benim için daha değerliydi ve birkaç dakika sonra bir tür kriz geçirmek riskiyle kendimi bu düşünceye hazırlamaya başlamıştım bile.

"Ayağa kalk," dedi tonundan tehditkarlık akan ses. Bana yetebileceğine emin olacak şekilde, ciğerlerimi temiz havayla doldurdum ve emrini yerine getirmek için hareketlendiğimde, bugün ikinci kez daha sırtıma sert bir darbe yeyip acıyla yere yığıldım. Saçlarımın köklerine kadar doladığı acımasız ellerini, geriye çekip üzerimden kalktı. "Emirlerimi yerine getirecek kadar, aciz ve savunmasızsın," dediğinde, uyuşmuş beynim bana yardımcı olamayarak kurmak istediğim cümleyi tam olarak kurmamı sağlayamıyordu.

"Ben.. b-bilmiyoru-"

Altında ürkütücülük yatan kahkası, kekemelemekten düzgün kuramadığım cümlemin arasına girince, sustum. Her zaman ki gibi.

"Lanet olsun, üç gündür öldürmek için peşine düştüğüm kız bu muydu?" dedi gökyüzüne doğru bağırarak kahkahalarının arasından.

Elimden bir şey gelmez.

Yavaşlamaya başlayan kahkahalarıyla tekrar yanıma yaklaştı ve acımasız ellerini vücuduma dolayıp, beni kabaca ayağa kaldırdı. "Cidden, uzun zamandır böyle gülmemiştim," dedikten sonra yavaşlayan kahkahasını da kesti ve bana yaptığı bu iğrenç zulüme devam etti. "Ama biliyoruz ki, bu bir hayat oyunu." Bu cümlenin nereye varacağını çok iyi biliyordum. Ama küçük bir çare olmadığı hale bunu kabullenemiyordum. Sanki biri yardımıma koşabilecekmiş gibi, tepki vermeden öylece duruyordum. Ölemezdim. Aileme kendim adıma birkaç gün önce bir söz vermiştim ve şimdi ise ürkek göz yaşlarımla pes ediyordum. Peki ya saygınlığım? Geldiğim yer için kökü kurumuş demişti. Bu yarı yarıya hem soyuma hem de asıl Tanrıma hakaret demek oluyordu ve bu affedilemez bir şeydi. Tıpkı Victor'un yaptığı gibi... Gözlerimi usulca kapatıp, Tanrımdan bana yardım etmesini ve bu iblisi haklamak için bana gereken gücü vermesini diledikten sonra, açtım.

Ciğerlerime bolca hava doldurup, kendimi biraz sonra yapmaya çalışacağım şey için hazırladım ve dolu gözlerimi son bir kez sıkıca kapatıp geri açtım. Acımasız ellerindeki bıçağı, boğazıma doğru yaklaştırdığında, derin bir nefes aldım. Pekala, ya şimdi ya da hiç.

Ayağının hemen yanında duran ayağımı, ani bir zamanda gelen cesaretle kasıklarına doğru savurduğumda, acı bir çığlık atmasına sebep olmuştum. Elinden kayıp düşen bıçağı fark edip havada yakaladıktan sonra, titreyen ellerimle bıçağın keskin ucunu ona doğrulttum. Yığılıp kaldığı yerden hiçbir şey olmamış gibi kalktıktan sonra, gözlerini önce elimdeki bıçakta, sonra benim yüzümde gezdirdi ve dudağının ucunu yukarıya doğru kıvırdı. Bir tür mazoşist falan mıydı?

"Bir mezarının bile olamayacak olması ne kötü."

Kovulmuş MeleklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin