#4

351 23 3
                                    

..."Yaklaşma," dedim ilk defa karşısında dosdoğru konuşarak. Arsız gülümsemesi, daha da genişlerken kaşlarını alayla havaya kaldırdı.

"Bak sen, konuşmayı bilmediğini sanıyordum."

"Yanlış sanıyormuşsun."

Başını yana yatırıp, tehditkar bakışlarını sakladığı gülümsemesiyle yüzümü inceledi ve alt dudağını sarkıttı. "Sen bana meydan mı okuyorsun?" dedi gülümsemesi genişliğini kaybetmezken. "Ben birazdan "son dileğimi söylemek istiyorum" gibisinden şeyler zırvalarsın diye düşünmüştüm." Karşısında gözlerimi devirdim. Ne? Şu an da ne yaptığımı bilmiyorum. Bozuntuya vermeden okumaya devam edin. Bakışlarını titreyen ellerimdeki bıçağa çevirdiğinde, dilini iki defa şaklattı.

"Tutmayı bile beceremiyorsun."

"Bu seni öldürebileceğim gerçeğini değiştiremiyor ama," dedim yeniden ne halt söylediğimi umursamadan. Artık az da olsa korkmadan nasıl şu saçma işe odaklanabileceğimi biliyordum, işte. Düşünmemek.

"Öyle mi?" dedikten sonra, soluk tenli elini saçlarına geçirip geriye attıktan sonra devam etti. "Öldür öyleyse." Gözlerimi kırpıştırdım. Nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? Bana doğru birkaç adım attığında, istemsizce ben de geriledim. "Öldüreceğim," dedim aklıma ailemi getirmeye çalışarak. Bunu onlar için yapıyordum. Tekrar yardıma muhtaç bir zavallı gibi ağlayıp, onun emirlerine uyamazdım. Titrek ellerimin hakimiyetindeki bıçağı daha iyi kavradım ve gerilediğim yerden ona doğru birkaç adım attım. Pekala, nasıl yapacağımı bilmiyorum. Karşımdaki Are, dudaklarını büzüp ellerini rahatlıkla siyah pantolonunun cebine sıkıştırdı. "Ne yaptığını bildiğinden emin olduğunu zannetmiyorum," dedi sesinin tonundan umursamazlık akarken. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Onu kolaylıkla öldüremeyeceğimi bildiğinden, benimle alay ediyordu. Küçük düşürülmek, en iğrendiğim hislerimden birisiydi ve şu an da bu hissin esiri altındaydım. Ama çaresizdim, cesaretim yoktu, her ne kadar kabullenemesem de bir zavallıydım. Gözlerimi sıkıca kapayıp, "Neden bana bunu yapıyorsunuz?" dedim dudaklarımın arasından bir fısıltı gibi çıkan, çaresizliğimle.

Yüzümde soğuk bir soluk hissettiğimde irkilerek geriledim ve gözlerimi araladığımda, şaşkınlığımı gizleyemerek,ağzım bir karış açık etrafıma bakındım.

Yoktu.

Sanki akıl sağlığı yerinde olmayan bir deliymişim gibi sağıma, soluma, önüme veya arkama bakınıyordum. Bu cidden olmuş olamazdı değil mi? Bu oldukça mantık dışıydı. Bunların hepsini benim hayal ettiğim düşüncesi, oldukça olağan dışıydı. Onun gittiğini de düşünebilmem mantıksızdı, çünkü gözlerimi yalnızca birkaç saniye kapalı tuttuğumu hatırlıyordum. Ben... onu hissedip, kokusunu bile duymuşken, şu an hepsi beynimin bana oynadığı bir oyun gibi duruyordu. Tanrılar Bölgesi'nde böyle bir durum olsa şaşıramazdım, çünkü orada bu kabiliyete ben de sahiptim. Ama Dünya'ya bir fani olarak gönderileceğimiz, ve tüm fani dışı kabiliyetlerimizin elimizden geçici bir müddet süresince olmayacağı belirtilmişti. Elimdeki bu verilerle, az önceki yaşadığım olağan dışılığı kıyasladığımda, tek yaptığım şey beynimin devrelerini yakmak olabiliyordu. Elimde dakikalar öncesinde yaşadığım ve sıralayabileceğim bir çok delil vardı; Beni öldürmek üzere olan bir Armande'yi öldürmesi, bana yaptığı zulümler, beni tehditlere boğması, kokusunu dahi burnumun direğine kadar hissedebilmem... Bunların hepsi bir bütün haline getirildiğinde, kati delilleri oluşturuyordu. Stresle ellerimi hala sızısını belli eden saç diplerime geçirdim ve kafamı geriye attım. Tahminlerimce, biri ya da birileri bana bir tür oyun oynuyordu. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum.

***

Gecenin tenha ve bir o kadar da zifiri yollarında, umutsuz adımlarla yürümeye devam ettim. Bugün de dünün tekrarı olarak, bir köşeye sinip uyayacağım gibi gözüküyordu. Kafamı bıkkınlıkla geriye doğru attıktan sonra kollarımı, guruldayarak tişörtümün altından kendini belli ettirmeye çalışan karnıma doladım. Bu şekilde devam ederse, Dünya'ya ve Victor'un saçma oyununa yenik düşüp, ölme riskim git gide artacaktı. Sıkıntıyla ağzımdan bir nefes verip, bakışlarımı yolun sonunda duran çöp birikintisine çevirdiğimde, yüzümü ekşittim. Pekala, kendimden iğrendim.

Kovulmuş MeleklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin