Küçük Prens🤴

131 20 9
                                    

Gökyüzü sadece uçmaktan korkanların sınırıdır...
    Kulübenin sıcak şöminesinin önüne oturmuş yanan odunları seyrediyordum.
   Bir sürü bilinmezlik içinde yoluma devam ederken.Beni bulan yani bu kulübenin sahibi çocuk pansuman aletlerini getirene kadar kulübenin içini incelemeye başladım.
     Kulübeye giriş kapısının sağında kalan bir şömine vardı.Şu an önünde bağdaş kurup oturduğum şöminenin yan tarafında bir pencere ve onun hemen önünde bulunan bir teleskop yan duvarda ise büyük bir kitaplık vardı.İçi rengarenk kitaplarla dolu olan.Kitaplığın yanında duvarın yarısını dolduran duvara bantla yapıştırılmış olan notlar duruyordu.
     Notların olduğu duvarın hemen dibinde ise sallanan tahta bir sandalye... Odayı incelerken gözüme yerdeki halı ve üstündeki desen takıldı.Laciverte dönük halının üstünde halkalı gezegenin resmi vardı.Etrafinda da yıldızlar vardı.
     Gezegenlerle ilgili biri olduğu lambasından da belliydi.
    Lambasında kocaman bir ay ve etrafında saymaya üşendiğim kadar küçük yıldızlar vardı.
   Şöminenin önünde artık yandığımı hissedip yerimden kalktım.Nerede kalmıştı bu? İnşallah beni bu dağın başında bırakıp kaçmamıştır
  Ayakta beklerken odanın geri kalanını incelemeye başladım.Kapının diğer tarafında bir yatak vardı onun yan duvarında pencerenin altında kocaman kahverengi bir koltuk vardı yan duvarda onunla aynı renk bir masa sandelye vardı
  Masanın üstünde sayfaları açık duran kitap dikkatimi çekmişti kitabı incelemek için yaklaşıp elime aldım kitabın adı küçük prensti ve kapağının üstünde yeşil kıyafet giyen sarışın bir çocuk vardı tekrar kaldığı sayfayı dönüp birkaç cümlesini okumaya başladım “Hayatın bize ne getireceğini önceden bilemeyiz.En güzel sevinçler bizim onları en az beklediğimiz anlarda yaşanır” cümlenin derinliğini düşünmeye başlamışken kulübenin kapısının açılmasıyla elimdeki kitabın yere düşmesi bir oldu ben şaşkınlığım yüzüme vurmuş bir halde kapıda beliren ela gözlü çocuğa bakıyordu kitabın kapağındaki çocuğu andırıyordu bu biraz büyümüş haliydi sanki saçları sarıydı
   Ormanda yaşamasına rağmen düzenli tıraş olduğu her halinden belliydi benden bir hayli uzundu göz kararı 20 cm vardı aramızda elinde pansuman malzemeleriyle bana doğru yaklaşıyordu kafamı düşen kitaba çevirdim.
    Çok güzel! Çocuğun sayfasını kaybetmiştim başımı kaldırdığımda bana bakıyordu “Çok özür dilerim ya sayfanı kaybettim” dedim büyük bir mahcubiyetle bir anda kaşları çatıldı ciddi bir şekilde “bir daha olmasın” dedi yüzüne şaşkın şaşkın bakıyordum gözlerim daha da açıldı “bilerek olmadı herhalde” dedim dudağının kenarı hafif yukarı kalkmış bir şekilde gülümsedi “Şaka yaptım ya buna kızıcak değilim herhalde kitaba gelince onu defalarca okudum artık ezberlemişimdir bile” gözlerimi kısıp uzun süre yüzüne baktıktan sonra “isteyince çok ciddi olabiliyormuşsun valla insanı ürkütüyorsun şey...” pansuman yapacağı koltuğa ilerlerken kısık sesi duyuldu “İsmim Güneş” dedi ve koltuğa malzemeleri yerleştirip gözleriyle koltuğu işaret etti bende başımı sallayıp yanına oturdum büyük bir ustalıkla başıma pansuman yaptı pansuman bitene kadar sessizce oturup pansuman yapışını izledim kafamın arkasına büyük denilebilecek banta benzer bir şey yapıştırdı ve toparlanmaya başladı bende etrafa bakınıyordum gözüme o meşhur kitap çarptı yerde duruyordu düşürdüğüm yerde koltuktan kalktım ve kitabı almak için yere eğildim ani hareketlerde biraz başım dönüyordu ama olacaktı o kadar Güneşte malzemeleri kaldırmış bana bakıyordu “bugün sana uyku yok Plüton” dedi.
   Dediğiyle kafamı kaldırıp Güneşe baktım nedenmiş o “çünkü beyin kanaması riskine karşı bir gün bekleteceğim seni” “peki doktor bey” dedim gülerek o da gülerek bana bakıyordu kafamı elimdeki kitaba geri çevirdim “güzel bir kitaba benziyor” dedim “güzeldir” dedi “uzayla ilgilisin herhalde” “küçüklüğümden beri” kitabın sayfalarını incelerken aklıma gelen şeyle kitabı kapattım ve Güneşe baktım “dışarı çıkalım mı?” dedim Güneş şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu “dışarı? Ne yapacağız dışarda” “Asıl burada ne yapacağız? Hava güzel bir sürü de yıldız var hem sende bana kitaptan en sevdiğin bölümleri okursun” bayram şekeri bekleyen çocuk heyecanıyla baktım suratına dayanamamış olacak ki “tamam” dedi yüzümde kocaman bir gülümsemeyle kitabı iki elimle göğsüme bastırdım
  Dışarı çıkmıştık
  Kulübenin üstü düzdü yani çatının olması gereken yer düz bir alandı ve oraya bir merdiven çıkıyordu Güneş merdivene doğru yöneliyor ben de peşinden gidiyordum çatıya vardığımızda çatının düz zeminine geceyi kamufle eden lacivert hırkasını serip üstüne oturdu ona doğru yaklaşıp yanına oturdum ve kucağımda gecenin uyumunu taşıyan kitabı ona doğru uzattım kitabı eline alıp rastgele bir sayfa açtı sayfaya kısa bir göz attıktan sonra gözleri bir yerde sabitlendi gülümsedi ve okumaya başladı “küçük prens bir taşın üzerine oturdu gözlerini göğe dikerek ‘acaba’ dedi ‘herkes geldiği gezegene bir gün dönebilsin diye mi yıldızlar parlıyor?Bak benim gezegenine tam tepemizde duruyor ama ne uzak.’”okur okumaz gözlerimiz gökyüzünde buluştu.
  Uzaktan çok uzaktan bir yıldız bana göz kırpıyordu.Gözüm o minik yıldızda takılı kalırken “Acaba.”dedim.
  Güneş de soru sorar gibi dediğimi tekrar etti.“Acaba.”dedi.“Bir gün ben de ait olduğum yere benim gezegenime kavuşabilecek miyim?”
“Bilmem.”dedi.Ama sesinde bir hüzün vardı.Derin bir iç çekti ve gökyüzüne bakmaya devam etti.Onun umudu yok muydu acaba?Benim kendi gezegenimi bulacağıma ve kendi yaşantıma devam edeceğime ben de onun gibi kafamı gökyüzüne çevirdim.Bana göz kırpan küçük yıldıza.Belki odur benim kilometrelerce uzağımdaki evim gezegenim...
_______________________________________
Eveet bölüm yazmışken atıyım dedim Güneş ve Plüton ikilisi bu hikayenin ana karakterleri umarım beğenirsiniz sizleri çoook seviyorum

KALBİMDEKİ GEZEGENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin