“Öyle bir yere geldik ki hiçbir sokağın adı yok”
Radyonun cızırtılı sesi yüzünden artık kulaklarım duyma yetisini kaybetmeye başlamıştı ama Güneş bu radyoyu tamir etmekte ısrarcı olduğu için sesimi çıkarmıyordum
Güneş ela gözlerini bir bana bir radyoya çevirirken neye ihtiyacı olduğunu bulmuş gibi durdu “anten kısmını sökücem Plüton tornavidayı getirsene bak orada” dedi.Gösterdiği yönde duran tornavidayı alıp tam geri dönüyorken gözlerim dün akşam yemeyi unuttuğum bala takıldı onu da diğer elime alıp Güneşin yanına geldim
Güneş tornavidaya uzanırken gözü diğer elimdeki bala takılı kaldı “o ne Plüton?” dedi. Hafızası kaybolan bendim ona ne oluyordu? “Bal Güneş dolapta buldum niye sordun ki”dedim kafasını iki yana salladı “olmaz” dedi kaşlarım çatılırken ona doğru yaklaştım “neden olmazmış?” dedim Güneş kekeler gibi konuşurken “çünkü ” dedi ve bir kez daha tekrarladı “çünkü o bal bozuk”dedi içimde oluşan kahkaha tufanını daha fazla tutamayıp dışa patladım “ ya Güneş hayatta bozulmayan bal bize mi bozuk atıyo” dedim
Olduğu yerden doğruldu ve elimdeki balı alıp mutfağa gitti o mutfaktayken cızırtılı radyodan müzik sesleri yükselmeye başladı ‘ baksana talihe mal verir kimine seni vermiş benim gibi birine ’ şarkının ikinci tekrar kısmı gelirken radyoyu elime alıp Güneşin karşısına geçip koltuğa oturdum ‘ baksana talihe mal verir kiminee seni vermiş benim gibi birinee’ dedim bağırarak Güneşte gözlerini kısmış bir şekilde beni izliyordu
Yanıma oturup radyonun sesini kıstı “Plüton”dedi çok sakin bir sesle bende radyonun sesini açarken “efendim” dedim Güneş radyonun sesini tekrardan kısarken devam etti “geldiğin günden beri aynı kıyafetleri giyiyorsun kokacaksın artık.”dedi.
Elimle giydiğim kazağı burnuma yaklaştırıp kokladım radyonun sesini açarken “Kokmuyorum ben bir kere.”dedim arkama yaslanırken.”
“Ama verirsen de fena olmaz yani.”diye ekledim.Radyonun kapat düğmesine bastı ve ayağa kalktı.Dolaba ilerlerken az önce dinlediğimiz şarkıyı mırıldandım.Omzunun üstünden bana doğru bakıp gözleriyle sus emri verdi ve kıyafet aramaya devam etti. Kucağıma koltuğun minderini alıp Güneş'i beklerken o da beni çok bekletmedi.Olduğu yerden bana doğru yaklaşıp elindeki parça kıyafetleri bana uzattı.Ayağa kalkıp elindeki kıyafetleri alıp üzerime tuttum.Benim suratım düşerken onun suratından kahkaha eksik olmuyordu. Bana verdiği şeyler boyumu ikiye katlıyordu.
Onu kahkahalar içinde bırakıp tuvalete doğru yöneldim.Verdiği siyah sweati üzerime giyip siyah eşofmanın parçalarını kıvırıp boyuma uygun hale getirdim. Saçımı toplayıp Güneş'in yanına geri döndüm. Güneş kafasını kaldırıp beni gördüğünde engelleyemediği kahkahasını üst üste atmaya başladı.İşaret parmağını bana doğru uzattı.Bana bir şey anlatmaya çalışan sesi hala gülmesini aralayıp kulağıma gelememişti.Sandalyeyi çekip oturdum.Biraz konu dağılsın diye başka konu açtım.“Güneş bu kulübede niye hiç ayna yok?”dedim. Çünkü dikkatimi çekmişti.Giydiğim şu komik kıyafetlerin üzerimde duruşuna bakmak için ayna aradım ama bulamadım. Güneş'ten cevap beklerken onun sessizliği ile karşı karşıya kalmıştım.“Güneş.”dedim onu irkiltecek bir sesle.Dalgın bakışlarını halı deseninden suratıma çevirirken “Efendim.”dedi.“Ayna?”dedim soru sorar bir şekilde.Bir iki saniye sonra unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi irkildi.“He ayna! Aynaa... Aynaya çok ihtiyaç duymuyorum Plüton. Yakışıklılığımı düşünürsek aynaya çok da gerek olmadığını anlarız.Bir ormanda yaşadığımı düşünürsek de Uranüs'e süslenecek hâlim yok herhalde.”dedi.
Komik çocuktu vallahi. Uranüs şu meşhur, huysuz kedinin adıydı.Bor hikayesi varmış adının. Uranüs gezegeni kendi yörüngesinde dönerken başka bir gezegenin çarpması sonucu hem dönüş yönü değişmiş hem de yörüngesinden kopup Güneş'in yörüngesine girmiş.Bulunduğunda henüz yavru olan Uranüs de annesinin yörüngesinden kopmuş ve bu ormanda yaşayan Güneş'in yörüngesine girmiş.Bu yüzden adı Uranüsmüş.Ne hikaye ama...
Oturduğum yerden ayağa kalkıp kulübenin içinde gezinmeye başladım.“Of Güneş!”dedim o da benim gibi ayağa kalkarken.“Ne var Plüton?”dedi.Kollarımı birleştirip gözlerimi kulübenin içinde gezdirdim.“Senin kulübünde de hiç bir şey yok ne ayna var ne de televizyon ben çok sıkıldım.”dedim.Suratına sahte olan bir gülüş ekleyerek “ Üzgünüm seni eğlendirecek oyuncaklarım yok.”dedi ve devam etti.“Ayrıca televizyonu ne yapacaksın?Sanki dizileri hatırlıyorsun.”Hatırlamıyor olabilirdim ama belki kişileri görünce anımsayabilirdim.
Çaydanlığı yerleştirirken “Ben yapacak bir şey buldum.Sen çık dışarıya geliyorum şimdi.”dedim. Kapıya yönelirken bir yandan da gülüyordu.“Fikrin muhteşem Plüton çay içip dedikodu mu yapacağız?”dedi.Yüzüne ters ters bakınca ellerini suç işlemiş gibi havaya kaldırdı ve dışarıya kaçtı. Aslında tam da dediğini yapacaktık.Bu akşam her şeyi öğrenecektim. Özellikle de yeşil notun sahibini...
Çayları elime alıp dışarı çıktım. “Buyrun Güneş Bey .”dedim çayını uzatırken. Teşekkürünü edip çayını almıştı.Konuya nereden gireceğimi bilmezken bir yerinden daldım konuya . “ Dün akşam yarım kalan konuşmamıza devam edelim bana kendini tanıt bilmeye hakkım var. Suratındaki bu hüznün nedenini bilmeye hakkım var.”dedim. Başını gökyüzüne kaldırmış, gözlerini kapatmıştı.Tekrar gözlerini açtığında derin bir nefes aldı.
“Güneş Onuk ile tanışmaya hazır mısın Plüton.”dedi.İçimi anlayamadığım bir sancı kaplarken kafamla onayladım.
_______________________________________
Yeni bölüm geldi biraz geç geldi özür bi dahaki bölüme görüşmek üzere yıldızlarının hiç eksilmemesi dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMDEKİ GEZEGEN
Teen FictionPlüton kovulmuştu Güneş'in huzurundan gezegenlerin arasındanda dışlanmıştı uzayın karanlığında kaybolmuştu uzayın derinliklerinde yaşama tutanacak mıydı ya da silinecek miydi sonsuzluğun karanlığından