The beginning of the end

191 11 5
                                    


***

Carla Morrison- Disfruto

"Seni yüzüstü bırakmayacağım.
Seninle yaşlanmak istiyorum.

Hoşlanıyorum sana bakmaktan.
Her hareketin bir zaafım."

***
Günümüz, 30 Nisan 2020

Hafif serin bir bahar günü. Her zamankilerden bir tanesi. Ağaçlar yemyeşil, her renkten çiçek dallarında işveyle salınıyor. Arılar daldan dala atlıyor. Tepede güneş bütün kızıllığıyla parlıyor. Ona tezat ılık ılık rüzgar esiyor.

Odanın içindeki seslere takılıyor kulağım. Vantilatör çalışıyor, hani şu dönenlerden. Sağa bakıyor, şimdi tam üstümüzde serinliği. Birkaç saniye sonra solda. Tekrar sağa ardından bir sol daha...

İçerde bir sinek geziniyor, bu da yazın yaklaştığının habercisi. Enseme kondu, tenimde gezinişini hissedebiliyorum. Yavaşça bir tane salladım, vızıldayarak kaçtı. Gözüm üzerinde, yediği darbenin etkisiyle biraz da sallanarak doktora doğru uçuyor. Şimdi doktorun bembeyaz önlüğünde siyah küçük bir leke. Doktor elini çevik bir hareketle önlüğünün yakasına attı, tam isabet. Son bir sızlanma bırakıyor. Elveda küçük sinek, oysa yaşamak için ne mükemmel bir gündü.

"Beyninizde tümör var."

Öğrendiğime göre hayatı boyunca bir insan ortalama yüz beş bin kez rüya görür, dört yüz yetmiş üç milyon kez nefes alır, elli milyon adım atar. Her kadın hayatı boyunca yaklaşık dört yüz yumurta her erkek dört yüz milyar sperm üretir. Sigara içen biri beş yüz yirmi beş bin defa sigara dumanı üfler. Fakat bütün bu olanların arasında her insan sadece bir kez ölür. Bu sonuncusu yalandı, bunu hepimiz biliyoruz.

Hayatı sayılara dayandırırsak eğer, şöyle ya da böyle bir ömür boyunca binlerce hatta yüz binlerce cümle duyarsınız. Bunlardan kaç tanesi aklınızda kalır, kaç tanesi hayatınızda izini bırakır?

Her sabah birbirimize 'günaydın' deriz, geceleri 'iyi geceler'. Hasta birine 'geçmiş olsun' deriz, evlenen birine 'mutluluklar'... Deriz ve geçer, unuturuz. Bu cümleler anlıktır. Hayatınıza bir şey getirmez ya da sizden bir şeyler götürmez. Ama öyle cümleler vardır ki insanları bedenlerinden, düşünceleri zihinlerden ayırır.

Kolumu oturduğum sandalyenin yanındaki masaya dayadım bilinçsizce, eğer şu an oturmuyor olsaydım ayakta durabileceğimi sanmıyordum. Mahvolmuştum. Bedenim baştan uca titriyordu. Bu adam şimdi bana beynimde bir yerlerde tıpkı bir böcek gibi içimi kemiren bir tümör olduğunu mu söylüyordu? Elimin üstünde elinin tanıdık sıcaklığını hissettim.

"Ve üzülürek söylemek zorundayım ki MR sonuçlarınıza göre tümör kötü huylu. Henüz beynin ne kadar kısmına yayıldığını bilemeyiz, böyle vakalarda tümörün yayılmasının durdurulup durdurulamayacağı kişinin dayanıklılığına bağlıdır. Sizin ruh hali-"

Daha fazla dayanamadım ve Doktor Kim'in sözünü keserek o an aklıma gelen ilk ve en acı verici soruyu sordum. "Doğruyu söyleyin lütfen doktor, ö..ölecek miyim?"

Gözümden yanağıma bir damla gözyaşı döküldüğünü hissettim, belli belirsiz bir yol çizdi kendine ve çeneme doğru süzüldü. Beynimin içi doluydu. Birçok şey vardı o an düşündüğüm. Ama aklım asıl yanımdaki bedendeydi, tıpkı ruhum gibi.

Bana belli etmemeye çalışıyordu ama onun da derinden sarsıldığını anladım. Ağlıyordu, belli etmeden ağlıyordu. Hissettim... Hissederdiniz, biriyle ruh eşiyseniz evet hissederdiniz. Elimi tutan eli sıkılaştı.

yuánfén | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin