***Sam Smith- Fire on fire
"Alev alev yanmak normalde bizi öldürür.
Bu kadar tutkuyla birlikte kazanan biziz.
Onlar kontrolden çıktığımızı ve bazıları günahkar olduğumuzu söylüyorlar.
Ama onların güzel uyumumuzu mahvetmelerine izin verme.
Çünkü beni ortaya çıkardığında ve beni sevdiğini söyleyip gözlerimin içine baktığında,
Sen mükemmelliğin ta kendisisin gideceğim tek yersin.
Alev alev yanıyor."***
3 yıl önce
"Niye geldik buraya?" Arabadan inerken sarı saçlarım rüzgarın içinde dans ediyordu. Soğuk içimi titretti. Kollarımı sardım birbirine. Bunu gören Yoongi arabanın bagajını açarak ne zamandan beri orada olduğunu bilmediğim büyük beden bir hırka çıkardı.
Yanıma gelip hırkayı üstüme doğru yavaşça sararken ben kollarının arasında kaldım. Şimdi o bana arkadan sarılmış halde duruyorduk uçurumun kenarında. İlk defa o zaman dikkat ettim manzaraya ve nefesim kesildi.
Çocukluğum çoktan ölmüştü, ruhumu da sağ bırakmamıştılar, gençliğimi kendi ellerimle gömdüğümü hatırlıyorum, yaşayan sadece bedenim kalmıştı geriye. Bedenim de arzuladı bu uçurumun kenarındayken ölümü. Korktum.
Burnunu boynuma gömdü bir zaman. Bir zaman ki biz o uçurumun tepesinde beraber yaşlandık, saçlarımıza aklar düştü, beraber sonsuza kadar durduk orada. Sonra hafifçe kaldırdı kafasını.
"Havayı derince içine çek sevgilim. Bir nefes al, içinde biraz yaşam olan. Ölüm düşüncesi sende güzel durmuyor." Kulağıma fısıldadığı sözlerle irkildim, "Nereden anladın? Yani düşüncemi." Fakat bu sorumla ilgilenmedi.
Elimden çekerek uçurumun ta ucuna götürdü beni. Artık aşağıyı çok net görebiliyordum. "Dur, napıyorsun?!" Bana çevirdi bakışlarını, ilerdeki dağları arkasına almıştı. Dağlar da batmak üzere olan güneşi saklıyordular arkalarında. Kayboldum ona bakarken, sonra buldum kendimi tekrar gözlerinde. Dudaklarına indi gözlerim. Dudaklarını okudum, "Bana güven." Gözlerime çıktı bakışları. Gözlerimi okudu, "Ben bir tek sana güveniyorum."
Oturduk uçurumun ucuna, yan yana. Oradan geçmekte olan göçmen kuşlar şaşırdı bizi görünce, iki insan hiçliğin kıyısında ne yapıyordu böyle?
Ceketinin içine uzattı elini. Çıkardı sonra ve bulutlara doğru uzattı kapalı yumruğunu. Elini açtı aniden ve elinin içinden bir zincir uzandı. Zincirin ucunda küçük bir sonsuzluk işareti vardı. Boştaki diğer eliyle elimi tuttu, bana bakmadan konuştu. İkimiz de arka planını bulutların süslediği sonsuzluk işaretini izliyorduk o anda.
"Tam burası bizim sonsuzluğumuz. Yüz bin yıl geçecek aradan. Devletler yıkılacak, kıtalar bölünecek, avuç avuç insanlar ölecek... Biz öleceğiz, küllerimiz bile kalmayacak geriye. Ama ne zaman buradan bir kuş geçse, bir dağ keçisi yolunu kaybetse, bir insan mesela ölmeye karar verse... Bu uçurumun dibinde yan yana oturmuş olan bizi görecek. Burada biz sonsuza kadar yaşayacağız."
Sözleri gözlerimde topladı aşkımı, aşkım aktı gözlerimden. Yıllardır birlikteydik ama sanki onu tanıyışım doğumumdan da önce gibiydi. İki erkek birbirine aşık olmuştu. İnsanlar bizim günahkar olduğumuzu söylüyorlardı. Onlar söylendikçe biz kendi dünyamızın sıcağında kavruluyorduk. Birbirimizin teninde yanıp küle dönüşüyorduk. Alev almam için, 'seni seviyorum' demesi yeterliydi. Günahkardık. Sevgisi benim ateşimdi.
Bir kolunu önümden atıp zinciri dikkatlice taktı boynuma. Elim ucundaki sonsuzluğa gitti. "Burası bizim sonsuzluğumuz."
Başımı yasladım omzuna. O da omzundaki başımın üzerine yasladı başını. Günün batışını izledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yuánfén | yoonmin
FanfictionYuánfén: İki insanı birbirine bağlayan güç veya o insanları bir araya getiren tesadüf, kader. Ceketinin içine uzattı elini. Çıkardı sonra ve bulutlara doğru uzattı kapalı yumruğunu. Elini açtı aniden ve elinin içinden bir zincir uzandı. Zincirin uc...