Hiç penceresi olmayan üstelik bir de leş gibi kokan bir koğuşa koydular Jeongguk'u. Düşünce suçundan iki yıl yargılanacağını henüz bilmiyordu. Akşam altı suları avukatı bir güzel açıklama yaptı. Bir ton boş laf, dedi içinden Jeongguk ve tek kelimesini dahi dinlemedi. Girdiğinde 21 yaşındaydı, saçlarında hiç beyaz saç teli yoktu. 23 yaşında çıktığında üç beyaz teliyle üstüne de iki kırık dişi vardı. Koğuş günlerinde yalnızca üç adama saygı duydu. Gerisinin yüzüne dahi bakmadı, her gün tükürmek istedi. İki yıl geçince aradan sözde hastalıklı diye nitelendirdikleri düşünceleri yerini masum, iktidar yanlısı düşüncelere bırakmış gibi hakkında temyiz kararı alındı. Fakat Jeongguk da dahil tüm siyasal suçlular ölene dek suçlarından en ufak pişmanlık duymazdı. Çünkü hukukun önünde suç sayılan bu düşünceler ve nefret ölene dek yakalarında kalacak bir başkaldırı yeminiydi.Koğuşun binbir türlü kilitlerle kapanmış kapısı gürültülü bir sesle açılırken aynadan saçlarının uzunluğuna bakıyordu Jeongguk. Takvimler eylül ayının ortasını gösteriyordu. Pılını pırtını toplayıp çıkmasını emreden polislerin yüzüne tükürür gibi bir bakış atıp yalın ayak biraz daha dolandı ranzasının etrafında. Orada burada duran düzensiz ranzalarda oturan, yatan insanlar şaşkınlık ve cehaletle gözlerini ayırmadan beraat eden gence bakıyorlardı. Jeongguk kıyafetlerini topladığı gibi saygı duyduğu adamlardan ikisine ufak bir sarılmayla veda etti. Diğeri ise temastan kaçınarak yalnızca bir baş hareketiyle gülümsedi beraat eden gence. Jeongguk içindeki buruk hisle birlikte, polisler önünde kendisi arkada koğuşun dışına ilerlerken duvarların griliği ilk kez gözüne batmadı. Haftada birkaç kere koğuşun bahçesine çıkmalarına izin verilirdi fakat güneşe küsmüştü Jeongguk hapis günlerinde. Yatakhanenin nemli ve rutubet kokan gri duvarlarından nasibini almıştı. Bu yüzden güneşe hasret birinin kıpırtısı vardı içinde. Uzun süreden sonra ilk kez ışıklarına özlem duyacağını bilerek bakmayacaktı güneşe. Bundan sonra kardeşiz seninle, diyecekti. Gözleri kızarana dek gözlerini kırpmadan seyredecekti gökyüzünü.
"Şanslı piç,"dedi Jeongguk'u dışarı çıkaran polislerden biri histerik bir gülüşle. Diğeri ona katılarak kıkırdarken iç geçirdi Jeongguk. Çok geçmeden ne diye şanslı olduğunu anlayıverdi. Kapıda onu bekleyen beş avanağı görünce yüzünde bir anda koskocaman bir gülümseme belirdi. Yoongi'nin dudaklarındaki tütünün kokusunu, Namjoon'un yüzündeki rahatlamış ifadeyi, Seokjin'in saatlerden beridir mutluluktan ağladığının habercisi kıpkırmızı gözlerini, Jimin'in afilli saçlarından gelen yasemin kokusunu, Hoseok'un ise gülümseyişinin samimiyetini hissetmişti henüz kavuşmalarına metreler olmasına rağmen. Jeongguk iki yıl kilometrelere dayanmıştı, birkaç metre hiçbir şeydi. Defalarca kez üzerinden atlayıp kaçmayı düşlediği hapishanenin dikenli telleri şimdi hiç yakmıyordu canını. Bir dakika geçti aradan. Beş avanak gencin etrafını bir girdap gibi sarıp sarmaladı. Hepsi birden genci kucaklarken güneş pasparlak oldu. Koğuş günlerine veda eden Jeongguk başka bir koğuşun esiri olacağını bilmeden başına geleceklerden habersiz Namjoon'un kırmızı Cadillac Esmeralda'sına diğerleriyle birlikte sıvışırken avazı çıktığı kadar bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gönlümün gizinde karanfil sakladım / taekook
Short Storyher daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına. kibrit çakıyorsun karanlıkta bir iş açacaksın sen başımıza yangın mı olur artık, bahar mı?