"Ben Taehyung. Sen de şu hapisten yeni çıkmış çocuksun herhalde. İsmin çok geçiyor mahallede, benim de ablam çıtlattı bana. Yani mâlum dedikoduyu çok sever. Adın ne senin, sana mapushane çocuğu diye hitap ettiklerinden bir türlü adını öğrenemedim. Aslında çok da merak ediyordum ama..."Mapushane çocuğu, diye geçirdi içinden Jeongguk. Sanki bu gerçekle ilk kez yüzleşiyormuş gibi sararmıştı yüzü. Aynaya bakıyordu. Koğuşta kalışının ilk yılında feci şekilde dövüldükten sonra oluşan sağ yanağındaki yara izinde parmağını gezdirdi. İçi bir gram bile sızlamadı. Koğuşta kaldığı iki yıl boyu oraya girdiği için en ufak bir pişmanlık duymamıştı. İçindeki nefretin korunu ayaklanma sonrasında püskürtmek için saklıyordu. Kontrolsüz davranması planlarını sekteye uğratmakla kalmaz bir de uğruna büyük risklere girdiği kitaplardan da olmasını sağlardı. İyi bir devrimci neyi nerede yapmasını bilmeliydi, sağlam ve gözü kara olmalıydı.
Geriledi adımları ve yatağa attı kendini. Odada sakin nefesleri ve saatin tiktak sesi yankılanıyordu. O sırada hızla içeriye Seokjin girdi. Sağ ve sol elinde birer gömlekle dikiliyordu. Telaşlı bir hâli vardı.
"Pekala, hangisi?"
Jeongguk işaret parmağıyla sağ elindeki kırmızı saten gömleği gösterdi. Ev halkı Hoseok'un ailesinin davet ettiği yemeğe gidiyordu. Jeongguk da davetliydi fakat onun şık mekanlarla işi olmadığını herkes bildiğinden kimse gelmesi için ısrar etmemişti. Jeongguk da zaten hevesli değildi.
Seokjin kapıdan çıkacakken içeriye Joon girdi. Yüzündeki çapkın sırıtış gözler önündeydi, gamzeleri ortaya serilmişti. Jeongguk ikisini izlerken Joon sevgilisinin boynuna bir öpücük kondurup mırıldandı.
"İkisi de sana yakışacak, giy birini artık da çıkalım hadi. Çocuklar bekliyor."
Jeongguk kıkırdadı. "Kırmızıyı giysen daha iyi hyung, şimdi yanaklarınla da uyum sağlamış olur hem."
Birbirlerine sarılmış aşk kumrularına daha fazla dayanamayan Jeongguk ikisine yastığını fırlattığı gibi bağırmaya başladı. "Ay yeter çıkın başka yerde sevişin, işim gücüm yok sizin oynaşmalarınızı izliyorum burada!"
Namjoon yastığı Jeongguk'un yüzüne geri fırlatırken homurdandı. "İşin yok tabi Jungoo. Sen de afilli bir sevgili bul da kıskanma be oğlum."
Jungoo derin bir nefes aldı sıkıntıyla. Birini bulma kavramını Joon aklına soktuğu anda zihninde canlanan tek isim esmer oğlanınki olmuştu. Yine gözünün önüne hızlı hızlı konuşurken bükülen dudakları geldi ve içli içli ağlamak istedi. Yastığını yüzüne bastırıp çığlığı bastı. Sert bir içki alacaktı şimdi kendine. Onu düşünmemek ve eski dertsiz adam olmaya karar verdi bir geceliğine. Belki de sarhoş olmak onu bir süre içinde yaşadığı manasız duygu karmaşasından kurtarabilirdi.
Aradan bir saat geçti. Dört bardak viski devirdi. Henüz hava kararmamıştı ve günün en sevmediği saatleriydi. Bir elinde sigara diğerinde içki bardağı gözlerini kapamış kendinden geçiyordu ki kapı çaldı. Jeongguk ilk başta hayal gördüğünü sandı ama kendini cimcikleyince de görüntü gitmeyince anladı gördüğünün gerçek olduğunu. Gelen bal saçlı esmer oğlandı. Üstelik içkiden midir bilinmez saçları daha parlak bal sarısı gözüküyordu şimdi Jeongguk'un gözüne. Elindeki viski şişesine ve darmadağınık saçlarıyla mayışmış gözüken çocuğun yüzüne bönbön baktı Taehyung. Elindeki kek kabını Jeongguk'a uzatacaktı ki fark etti çocuğun kafasının yerinde olmadığını. Jeongguk'u iteleyerek içeri geçerken Jeongguk yüreğindeki hafif kıpırtıyı içkinin vücudunda yarattığı ateşe rağmen hissetti. "Günün bu saatinde içki ha?" diye şaşkınlıkla mırıldandı esmer oğlan. Hayalinde hep daha derli toplu, belki biraz avanak fakat sessiz sakin olacağını düşünmüştü Jeongguk'un. Fakat kapıyı açan Jungoo kendi kendine şarkılar söyleyip topukları üzerinde döndüğünde esmer oğlan onunla ilgili düşündüğü her şeyde haksız olabileceğine kanaat getirdi. Jeongguk salona geçen çocuğun arkasından düşmemek için yavaş adımlarla yol alırken içerideki duman sebebiyle kendini dağın tepesine çıkmış gibi hissetti. " Sis mi bu ya?" diye mırıldandı kendi kendine. Neyse ki esmer oğlan bunu duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gönlümün gizinde karanfil sakladım / taekook
Short Storyher daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına. kibrit çakıyorsun karanlıkta bir iş açacaksın sen başımıza yangın mı olur artık, bahar mı?