Yalnızlık çukuru

17 3 0
                                    

Güneş daha yeni doğuyordu. Işıkları penceremden içeri sızıyordu ,evimin manzarası da güneşin güzelliğiyle kendini tamamlıyordu. Eskiden bu manzarayı severdim fakat her gün yeniden yalnız bir güne başlamak... Bu yüzden hayatın tüm güzelliklerinden soğudum. Artık yalnızlıktan kurtulma umudumu o kadar yitirdim ki şu anda erkenden kalkmak için kurduğum alarmım bile sinirimi bozamıyor.
Alarmı kapatıp yataktan kalktım dün akşam  ikiye kadar telefondan dizimi izledim. Geceleri telefonumdan dizi film izlemek favorim. Beni bu hayattan uzaklaştıran dertlerimi unutturan tek şey.
Duş aldım birşeyler atıştırdım.
Bugün lise hayatımın ilk günü. Uzun bir yaz tatilinden sonra tekrar yalnızlıktan bıkacağım okul hayatı başlıyor. Okuldan nefret ediyorum akşama kadar zaten doğru düzgün ders de dinlemiyorum. Teneffüslerde dışarı çıkmıyorum. Çünkü arkadaşım yok. Hayatım boyunca çabaladım ama bu yaşıma kadar bırak sevgiliyi ,  erkek yada kız kankam bile olmadı. Yalnızlık kaderime çiviyle kazınmış adeta.
Kusura bakmayın. Yalnızlığa o kadar alışmışım ki kendimi bir insana tanıtmayı bile unutuyorum. Ben Zeynep. 13 yaşındayım. Yakında 14üme gireceğim İstanbul'da yaşıyorum. Annemle babam doktorlar ve eve nadiren uğrarlar. Tek kardeşim. 
Okul kıyafetlerimi birkaç gün önceden almıştım. Okul kıyafeti gri, çizgili bir etek ve üstüne siyah bir swit. Hemen giyindim. Dışarıda sonbahar havası vardı. Yağmur çok az yağıyordu. En sevdiğim. Çiseleyen yağmurda sabahın erken saatleri dışarı çıkmak.
Çantamı hazırladım. Okul 9 da başlıyordu.
Ve saat 8.30 du. Saate bakmamla birlikte ödüm patlamıştı. 7 de kalkmıştım ama yine geç kalacağım. Bu da benim garip özelliklerimden biri, ne kadar erken de kalksam geç kalacağım varsa geç kalırım.
Hemen aynanın karşısına geçtim. Biraz rimel ve dudağıma nemlendiricimi sürüp saçlarımı taradım. Tabi ki de saçlarımı düzleştirmedim. Çünkü daha önce hiç saçlarım ne boya ne de ısı görmediğinden doğduğumdan beri koyu kestane, parlak ve sık taramadığım için doğal olarak dalgalılar.
Daha geç olmadan ceketimi giyip çantamı aldım. Evden çıkmadan annemi gördüm 2 gündür hastane çok yoğun olduğundan eve gelememişti. Dün akşam gelmiş ama bugün tekrar hastaneye gidecekti. Okula gideceğimi söyleyip annemle vedalaştım. Okul çok yakın değildi en az 15 dk yürüyerek. Ve ben hep yürümeyi severim. Tabii bisiklet sürmekten de daha fazla değil. Ayıptır söylemesi bisiklet sürmekte uzmanımdır. Switimin şapkasını geçirdim, ağzıma sakız atıp yola koyuldum.
Bu arada sakız benim alışkanlığım. Bir gün sakız olmadan evden çıksam herşey aksi gider. Yoksa havalı falan olmaktan değil. Zaten istesem de olamam. Çünkü ben ilkokula başladığımdan beri sınıfın hayaleti gibiydim. Siz düşünün.
Okul bahçesine adım attığımda herkes binaya giriyordu. Ben de girdim. Herkes sınıfını arıyordu. Bir de sınıflar kız erkek ayrıymış. Ben zaten alışığım ortaokuldan.
Sonunda sınıfımı buldum fakat tüm sınıf özellikle arka sıralar dolmuş önde
tek kişilik yer kalmıştı. Oraya oturdum 2 dk geçmeden öğretmen geldi. Herkes kendini tanıttı. Öyle böyle sohbetle gürültüyle geçti ders. Tabi ki de ben her zamanki gibi zaten lise hayatıda da bişey değişmez diye kimseyle tanışma ihtiyacı bile hissetmedim. Çünkü daha önce yani ortaokulda iki kişiyle farklı senelerde arkadaş oldum ama ikisi de beni boş yere sebepsizce sattı.  Ben de onlardan sonra ortaokulun kalan 2 senesini yalnız geçirdim. Bu yüzden sıkıntıdan kitap okumaya başladım Bu koskoca yalnız hayatımda beni can sıkıntısından kurtaran tek şey.
Neyse...
Ben yine hayatım böyle yalnız geçer diye hiç arkadaş bulma zahmetine katılmıycam derken, zil çaldı ve bir kız daha geldi. Kız önümdeki sıraya oturdu ve telefonunu açıp dizi izlemeye başladı. Bir ara ben de bu diziyi izliyordum bu yüzden ilgimi çekmişti. Sonra kız arkasını dönüp derslerle alakalı birkaç soru sordu.  Benimle sohbet etmeye çalışıyordu. Fakat uzun zamandır bir sohbete dahil edilmemiş yada biriyle sohbet etmemiştim. Bir an afalladım ama sonra sohbete başladık. Kendimi kısaca tanıttım, o da tanıttı. Sohbet ediyordum ama öylesine. Yani kısa cavaplar veriyordum ve kendimi sohbete kaptırıp onunla arkadaş olmayacaktım ne olursa olsun artık insanlara kolay kolay güvenemiyordum. Adı Berna'ydı. Benimki gibi koyu kahve saçları ama bal rengi gözleri vardı. Güzel bir kızdı. Biraz yetiştiği ortamdan sanırım, küfürü vardı. Ben neredeyse hiç küfür etmezdim zaten kavga edecek insanım hiç olmadığından ve zaten kendimi hayattan soyutladığımdan küfür alışkanlığım olmamıştı. Başta biraz rahatsız ediciydi. Sürekli küfür kullanması ama sonra alıştım. Aslında iyi kızdı. Hayır, kendini kandırma ne olursa olsun ona güvenemezsin dünyanın en iyi insanı olsa bile !!

Kendime içimden ona güvenme diye tekrar ediyordum ama işe yaramıyordu. Veee ne oldu?
Arkadaş olduk. Birbirimizi sevmiştik ve iyi anlaşıyorduk. Birçok ortak yanımız vardı. Zil çalmıştı. Bir anda kendimi kolumdan tutulmuş kantine sürüklenirken buldum. Uzun zaman sonra okul kantinine gidiyordum. Ortaokulda neredeyse 1 sene içinde sadece 2-3 kere kantine uğrardım. Uzun zaman sonra hem de bir arkadaşla gidiyordum. Bu yalnızlık çukurunda o kadar uzun süredir yaşıyordum ki buna bile şaşırmam çok normal. Yine birine kapıldım. Umarım lise farklı olur. Umarım "Yalnızlıktan tam kurtuldum derken daha acı bir şekilde yalnızlığa geri dönmek" duygusunu yeniden yaşamam...







(Öylesine yazdığım kısa bir kitap. Çok umutlu değilim ama beğenirseniz yıldıza basmayı unutmayın. Bayy😘❤)

İki YalnızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin