8 : little girl.

899 92 40
                                    

nf, paralyzed.

Hatırlıyordum da, babam küçükken benimle çok fazla ilgilenirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hatırlıyordum da, babam küçükken benimle çok fazla ilgilenirdi. Beraber oyunlar oynardık, o bana kitap okurdu, ben bazen steteskopunu alır doktor olurdum; onu iyileştirirdim. Şimdi ise nasıl olduğumu bile sormuyordu bazen. Kısaca söylemesi gerekenler söylüyor ve beni o sessizlikte boğuyordu. Bahçede saklambaç oynardık, annem bize elmalı kurabiyeler yapardı. O zaman da sigara içerdi gizli gizli. Belki de benim görmediğimi sanıyordu ama her balkona çıktığında anlıyordum çünkü ben balkonun camından ona bakarken beni hiç görmüyordu. Dalıyordu uzaklara.

Şimdiki ben olsaydım, ne olduğunu sorar anlatması için ısrar ederdim.

Bilmediğin çok şey var.

Neyden bahsediyordu?

Korkak küçük kız.

Saat 12'ye yaklaşırken kapının sesini bir saat önce duymuştum. Babam eve gelip üzerini değiştirmiş ve birkaç kitap alıp evden çıkmıştı. Boş boş camdan dışarı bakıyordum şimdi. Düşünecek şey çok fazlaydı, bir şeyler yapmam gerekiyordu ve çok yorgun hissediyordum bunun için. Midem bulanıyordu ve serumdan sonra başım dönmeye başlamıştı. Tanrı aşkına, neler dönüyordu?

Yavaşça oturduğum minderden kalkıp oturma odasından çıkıp küçük çalışma odasına girdim. İtalya'daki odasının yarısı bile değildi ve oradaki gibi kalabalık değildi. Ortada bir masa vardı ve üzerine tertemizdi. Bilgisayarı, birkaç dolma kalemi, boş kağıtları ve dosyalar. Sandalyesini geri çekip alttaki kasaya diktim gözlerimi.

Yere oturup minik kapağı açtıktan sonra şifrenin ne olabileceğini düşünmeye başladım. Doğum tarihi, evlilik tarihi çok  basit türlerdi ve babam bunları yapmayacak kadar zeki bir adamdı. 

Masanın üzerine bakıp dikkatlice karıştırmaya başladım. Küçük not kağıtları arasında küçük bir kağıt ayaklarımın dibine düştüğünde hızla eğilip onu aldım. İki farklı sayı vardı.

010200 ve 02992296.

İlkini denediğimde küçük kırmızı bir ışık birkaç saniye yandı ama tekrar söndüğünde ikinci sayıyı denedim.

Bingo!

Kâğıdı diğerlerinin arasına koyup 3 farklı dosyayı aldıktan sonra yere tekrar oturdum.

Mavi kapak, mor kapak, siyah kapak.

Ellerim titrerken siyah kapaklı dosyayı alıp içini açtığımda karşımda a4 kağıdı üzerine yapıştırılmış bir erkek fotoğrafı vardı. Altında keçeli kalemle meth, şırınga yazıyordu. Kaşlarımı çatarken sayfayı çevirdim. Meth de neydi?

Sayfanın başındaki ismi gördüğümde gözlerimi kıstım, Kim Hanbin. Aklımı kaçırmama birkaç saniye kalmıştı, bunlar kimdi ve bu yazanlar ne ifade ediyordu? Babam hastalarının dosyalarını asla evde bırakmazdı, getirdiği zaman odasında çalışır; araştırır ve çantasına tekrar koyardı.

Siyah kapaklı dosyayı kapatıp mavi olanını elime aldım ve açtığım an zilin çalmasıyla irkilip hızla kapağı kapattım, dosyaları aynı şekilde yerine koyup kasanın kapağını ittirdim. Dosyada dikkatimi çeken Lee soyadıydı. Kaşlarım çatık bir şekilde hızlı adımlarla odadan çıkıp dış kapıya yürüdüm. Saat 12'yi geçmişti. Küçük delikten baktığımda Lucas'ın uzun boyu kapının ardındaydı. Uyuma numarası yapsam nolurdu ki? Dışarıdan yanan ışıkları gördüğüm emindim, her ne kadar büyük camları sevsem de bu hoşuma gitmemişti. Kulpu aşağı indirip gözlerimi suratına diktim. Ona kızgındım ve bu elimde değildi.

Aklımda hala dosyadaki Lee soyadı vardı.

"Lucas?" diye mırıldandım kapı pervazına yaslanırken. Tayt giydiğim için kendime küfür edecek zaman yoktu. Zihnim gördüklerimle yeterince doluydu.

"Ella?" diye mırıldandı elini sweatinin cebine sokarken.

"Neden geldiğini söylecek misin?"

"Baban serum aldığın için yorgun olabileceğini ve bu gece burada kalmamı rica etti."

Kalp atışlarım hızlanırken elimi enseme atıp ona bakmaya devam ettim. Yanaklarımın kızarmamasını umuyordum.

"Sende kabul ettin?" diye sordum.

"Evet." diye mırıldandı. "Beni içeri alacak mısın?"

Babam ne yapıyordu?

"Gir tabii."

Hastanedeki öfkem buhar olup bana el sallarken o içeri girmişti. Kendime sinirlenerek arkasından yürüdüm ve çalışma odasına kısa bir bakış atıp onun ardından oturma odasına girdim. Daha önce gelmiş gibiydi. Direkt olarak buraya girmiş ve gri koltuğa atmıştı kendini. Parmak boğumlarındaki morlukları ve kaşının kenarındaki kanı küçük bandı yeni fark ediyordum. Yorgun bakışlarla bana bakıyordu. Hastanede olmalarının sebebi bu olmalıydı.

"Soracak mısın?" dedi sessizce.

Başımı salladım. "Ne oldu?"

"Kavga ettik." dedi sırıtarak. Ona gülerken başımı başka tarafa çevirdim.

"Hadi ya." diye söylendim karşısındaki koltuğa oturarak. Başını koltuğun arkasına atmıştı ve gözleri üzerimdeydi.

"Bir şey ister misin?"

Olumsuz anlamda başını salladı. Sehpanın ortasındaki kremi fark ederken tekrar parmak boğumlarına takıldı gözlerim. Az önce moraran dirseğime sürmüştüm ve acısını az da olsa geçirmişti. Yerimden kalkıp sehpaya, tam karşısına oturdum ve elini dizime çektiğimde doğruldu. Kremin kapağını açıp parmağımın ucuna sıktım ve parmak boğumlarına dikkatlice yaymaya başladım. Gözleri kollarımdaydı. Siktir ya. Kısa kollu giymiştim. Zayıf kollarım ve bacaklarım eskisi gibi değildi ancak sağlıklı bir kız kadar da iyi durumda değillerdi. Ancak kötü hissettirmiyordu, yalnızca bu bakışlardan rahatsızdım.

O kaba bir çocuktu.

"Ne bakıyorsun tip tip?" diye homurdandım elimi geri çekerken.

"Yalnızca daha iyi olduğunu görmek beni mutlu etti." dedi gözlerime bakarken. "Özür dilerim, seni tek bıraktığım için."

Sana olan hislerimi öğrendikten sonra böyle diyebilecek misin, Lucas?

Güldüm, benden özür dilemişti. Ailesi Çin'de olsa bile onu buraya zorla gönderdiklerini biliyordum, onun suçu değildi.

"Dileme," diye mırıldandım. Gözlerim sulanmıştı. "Senin suçun değildi."

lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin:)

tahminleriniz varsa eğer bu kısma alabilirim♡:)

anorexia | lucasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin