Ne kadar süredir bu boş sokaktayım bilmiyorum. Siz de neden burada saatlerdir dikildiğimi bilmiyorsunuz. Sizi bu boş sokağa gelmeden hemen öncesine götüreyim. Her liseli gibi evime gelmiştim. Anahtarımı çantamda aramaya üşenmiş ve zili çalmıştım. İçeriden ses gelmeyince bezgin bir tavırla anahtarımı aldım ve kapıyı açtım. Anneme seslendim ama tık yok. Odasına girdiğim anda bir dehşet kuyusunun en dibine batmıştım. "ANNE!".Tir tir titreyen dizlerim artık beni taşımıyordu. Dizlerimin üzerine yıkıldım. Odanın her zerresi kanla kaplıydı. Öyle ki cesedin yeri bile tam olarak seçilmiyordu. Ağlıyordum, sanki vücudumdaki tüm sıvıyı boşaltırcasına ağlıyordum. Ellerime bulaşan kanı fark etmeden dışarı çıktım. Tüm gücüm bitene kadar koştum, koştum...
Sonunda kendimi boş bir sokakta buldum. Saatlerdir boşluğa bakıyorum ve ağlıyorum.Öyle uzun süredir oradayım ki yağmur başlamış ellerimdeki kanın bir kısmını temizlemiş durumda. Saatlerdir aklımda tek bir şey var "Benim annem yok mu?","Babam gibi o da mı terk etti beni?". Hareket edemiyor, her bir hecede daha şiddetli ağlıyorum. Bir anda oracığa yığılıyorum. Tıpkı sonbaharda tutunamamış sararmış bir yaprak gibi. Öyle çaresiz, öyle kaçınılmaz...Gözlerimi acı dolu dünyaya tekrar açtığımda bir hastane odasında uzanıyorum. Bilincim tam olarak açık değil ama olan bitenin farkındayım. Polis memuru ile doktor arasında bir şeyler konuşuyor. Duyuyorum. Memur:
-İfadesini almam gerekecek. Telefon kayıtlarına bakılırsa pek bir arkadaşı olduğunu sanmıyorum. Annesi malum... Babası terk etmiş.
Doktor:
-İfade bekleyebilir. Burada çok genç bir kızımızın hayatı önemli olan. Bildiğiniz gibi annesi bu hastanede hemşireydi. Bildiğim kadarıyla birbirlerinden başka kimseleri yoktu ve artık onun kimsesi yok. Psikolojik tedavi görmeli
Memur:
-Tamam haklısın ama bu bir cinayet ve dışarıda bir katil var. Başka canları tehlikeye atma lüksümüz yok. Size 24 saat, bu süre içinde ifadesi alınmak zorunda.
Doktor:
-Peki. Arya bunun üstesinden gelecektir, yani umarım...
Tabi ki üstesinden geleceğim! Onu o halde görmeme sebep olan, tek gerçeğimi elimden alan her kimse onu bulacağım ve cezasını vereceğim.
Hastanede uzun süre kalmadım. Sadece travma sonrası ufak bir baygınlık geçirmiştim. İfade vermiştim fakat bu onların pek işine yaramayacaktı. Fazla bir şey görmemiştim zaten. Bir son sınıf öğrencisine göre çok az arkadaşa sahiptim. En yakın ve tek arkadaşım Amerika'dan değişim öğrencisi olarak gelen Chris. Okulun ilk yılı geldiğinde dilimizi bilmiyordu ve kimse ona yardımcı olmuyordu. İşte o zamandan beri arkadaşız. Onu arayacak takatim bile yoktu. Evime gidemezdim. Henüz yüzleşmeye hazır değildim. Ayrıca orası olay yeri ve girmem zaten yasak. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ayaklarım beni nereye götürürse razı olacağım. Sahilde bir bankta oturuyorum. Elimde bir defter ve kalem var. Birkaç cümle yazmak istemiştim hatta istemsizce yazıyorum:
' Her günüm aynı
İşte bundan yakınırdım
Keşke bir fark olmasaydı
Mutluluğun farklılıkla beni terk edeceğini bilmiyordum
Her gün aldığım yemek kokusu yerini kan kokusuna bırakmış
Annemin sevecen sesi sessiz çığlıkları olmuş
Ufacık bir odada narin bi hayat solmuş
Tek varlığım,annem bir bulut olmuş
Göz yaşlarım dindirmiyor acımı
Koşuyorum ama bu yormuyor bacaklarımı
Bir boş sokakta tek başıma ağlayışımı
Kimse hatırlatmasın hayatımın yıkılışını
Annem artık ölüm bahçesinin en güzel çiçeği
Sence ona sevdiğimi söylesem duyabilir mi?
Kim anlayabilir nasıl kapandı onun gözleri
Gittiği yerde beni özleyecek mi?'
Yazılı kağıdı olabildiğince nazikçe yırttım. Göz yaşlarımla dağılan mürekkep artık okunmaz hale geldi. Düzgünce katladığım ıslak kağıdın üzerine "Anneme" yazdım ve denizin tam kıyısına gittim. Yavaşça rüzgara bıraktığım kağıt bir süre sonra bir tüy gibi denize düştü. Islanan kağıt yavaşça denizin dibine gömüldü. Birkaç dakikadır tanıdık bir ses duyuyor gibiyim ama daha yeni dikkatimi ona yönelttim. Çalan telefonumun ekranında 'Chris' yazıyor. Her bir harfi okurken bile heyecanlanıyorum fakat üzüntümün önüne geçemiyor. Telefonu açtığımda kadifemsi endişeli sesi az da olsa yorgunluğumu dindiriyor.
-Efendim,dedim donuk bir sesle.
-Sahildesin değil mi? Oraya geliyorum.
-Evet, dedim ve telefon kapandı.
Yaklaşık beş dakika sonra yanımdaydı. Bal rengi gözlerini bana dikmiş halimi inceliyordu. Ayağa kalkıp bir hışımla ona sarıldım. Göz yaşlarımın kontrolünü yine kaybetmiştim. Kollarımı ondan ayırdığımda yüzünde anlam veremediğim bir pişmanlık ifadesi vardı.
...
![](https://img.wattpad.com/cover/218157496-288-k200599.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Değişim Öğrencisi
Bí ẩn / Giật gânO günün diğerlerinden bir farkı yoktu ta ki o kapıyı açana kadar...