Yo Me Pertenezco a Ti, y Tu a Mi

46 6 25
                                    

Ben sana aitim, sen de bana.

.

.

.

Yaşadıkları ufak manasız tartışmadan sonra uzun bir bakışmanın içine dalmıştı iki genç, bakışları bir dudaklarına bir gözlerindeki manzaralara kayıyordu ikisin de. Dudaklarını çok özlemişti Hoseok sevdiğinin, Yoongi'de galaksiyi kıskandıracak yaldızlı gözlerini küçüğünün. Ancak bu demek değildi ki Hoseok bakışlarına aşık değildi Yoongi'nin, ya da Yoongi hayran değildi o kalp şekilli kiraz dudaklara...

Kıkırdadı Hoseok, o da biliyordu ki karşısındaki de aynı onun gibi gözlerini alamıyordu bu manzaradan. İkisi birbirleri için yaldızlarla süslü bir sanat eserinden daha da güzeldi, satın alınabilecek güzel bir tabloyla kıyaslanılamayacak kadar da değerli. Hak verirsiniz ki oldukça komiktir bu iki gencin onca yıldır görmedikleri maskelerin altındaki yüzlere duydukları hayranlık. Ancak elden ne gelir kalpleri çoktan kesişmişse? Yuvasından zorla çıkartamayız ya yıllardır oraya yerleşmiş kalpleri, çıkartmak da istemeyiz zaten. Her ne kadar ironik de olsa şaşırtıcı derecede uyumla harmanlanmıştı bu iki gencin ruhları.

-Mi Dia...

Ufak bir fısıltı çıktı Yoongi'nin dudaklarından, esmerin bakışları çoktan onunkilerle kesişmişti bile.

-Sevdiğin şarkı çalıyor. Besame Mucho, değil mi?

Hoseok gülümsedi ve Yoongi'nin belindeki kolunu daha sıkı sardı, Yoongi'nin böyle küçük bir detayı hatırlaması oldukça hoşuna gitmişti. Normal hayatta ne kadar umursamaz olduğunu az çok tahmin edebiliyordu, ancak konu o olunca farklı olması nedensizce sevindiriyordu Hoseok'u.

-Evet, daha önce söylemiş miydim?

-Hayır, sadece her müzik dinlediğinde araya hep bu şarkı da karışıyor. Geçen sene balonları uçurduktan sonra beraber otururken fark etmiştim.

-Ah, fark etmemiştim.

Ne diyeceğini tam kestirememişti küçük olan, normalde susmak bilmezdi ancak şimdi resmen tek yapabildiği kızarmış yanaklarıyla bakışlarını kaçırmak olmuştu. Yoongi'nin de gözüne çarpmıştı Hoseok'un bu tavrı, hoşuna gitmedi desek yalan olurdu herhalde. Yavaşça yüzünü kaldırdı ve kollarını esmerin boynuna doladı.

-Dans etmeyecek miyiz? Bu şarkıyı kaçırırsak yazık olur.

Dudağını hafifçe ısırdı Hoseok, tam da söylemesi gereken şeyi sevgilisi bir anda söyleyivermişti.

-Ben de tam onu söyleyecektim..!

Kıkırdadı Yoongi, Hoseok küçük bir çocuk gibiydi ve bu onu ancak Yoongi'nin gözünde daha da sevimli yapıyordu.

-Eminim öyledir.

Diğerini görmezden gelmekle yetindi küçük olan, biliyordu ki bir şey dese de hiçbir şey değişmeyecekti. Omuzlarını silkti ve Yoongi'nin sağ elini kendi eline aldı.

-Balo bizimdir o zaman, Mi Luna?

Avcundaki elin üstüne bir buse kondurdu Hoseok.

-Aynı gece ve gündüzün bize ait olduğu olduğu gibi, Mi Sol.

Bu sefer Yoongi aldı Hoseok'un narin elini, ve dudaklarıyla mühürledi avuç içini.

-Yo me pertenezco a ti, y tu a mi. (Ben sana aitim, sen de bana.)

Son bir cümle daha çıktı Yoongi'nin dudaklarından, fısıltısı Hoseok'un avcundan dudaklarına geri çarptı.

-Por siempre nuestras almas estaran juntas, Mi Noche. Lo prometo... (Ruhlarımız sonsuza kadar birbirlerine ait olacaklar, Mi Noche. Söz veriyorum...)

-Ehh... Que mas..? (Evet..?)

Yoongi dudağını ısırdı, utandığı belli oluyordu. İspanyolcası Hosek'unki kadar iyi değildi ve söylediği cümleyi de anlayamamıştı.

Yine de sevgilisinin İspanyolca konuşması hep hoşuna gitmişti Hoseok'un, Yoongi'nin dudaklarına yakışmasından ziyade farklı bir sebebi de vardı. Normalde Yoongi'nin İspanyolca'yla arası diğer yabancı dillerle olduğu gibi çok da iyi değildi, Hoseok'un tersine. Hoseok'tan birkaç kelime ve cümle öğrenmişti, birbirlerine taktıkları isimler de öğrendiği ilk kelimelerin arasındaydı. Birazcık çözmüş olsa da hala zorlandığı dışarıdan da belli oluyordu, ancak Yoongi buna rağmen hala öğrenmek için çabalıyor hatta zaman zaman şimdi olduğu gibi kendi öğrendiği cümlelerle onu şaşırtıyordu bile.

-Vamos a bailar, Mi Luna! Que estas esperando? (Hadi dans edelim, Mi Luna! Neyi bekliyorsun?)

Hoseok'un çocuksu heyecanı karşısında dudaklarında bir kere daha bir tebssüm belirdi Yoongi'nin, Hoseok mutluluğun ete kemiğe bürünmüş haliydi sanki. Avcundaki eli dudaklarından çekti ve serbest bıraktı, boşta kalan elini esmerin yanağına yerleştirdi ve geriye doğru bir adım attı. Bu bir nevi ufak dans gösterilerinin başlama sinyali niteliğindeydi.

-Nosotros ya estamos baliando, Mi Sol. (Zaten dans ediyoruz, Mi Sol.)

-Me alegra escucharlo, Mi Amor. (Bunu duyduğuma sevindim, Mi Amor.)

İpek tenli gencin belindeki bir elini çekti esmer olan, ve elini yüzünü okşayan elin üstüne koydu. Karşısındaki genci tek koluyla kendine daha da çok çekti Hoseok, artık tek bedenlerdi.

Yoongi'nin ilk adımından sonra Hoseok'da ileriye bir adım attı, büyük olan geriye kaçtıkça küçüğü de onun peşinden gitti. Artık kovalama sırası diğer gençteydi. Hoseok yana gidiyor, Yoongi'yi beraberinde peşinden sürüklüyordu. Yüzündeki eli iyice kavradı Hoseok, ve olduğu yerden indirdi. Aralarında tutuştukları ellerinden başka onları bağlayan hiçbir şey yoktu artık, ne Hoseok'un eli Yoongi'nin belinde ne de büyüğün kolu küçüğünün boynuna tutunmuyordu artık.

-Mi Noche, bu elimi asla bırakmayacağına söz ver.

Avcundaki eli sıktı Hoseok, sevdiğinin ne olursa olsun bırakmaması gerekiyordu elini.

Buna karşın tebessüm etti büyük olan, ve kenetledi parmaklarını birbirlerine.

-Asla.

-Bana güveniyor musun, Mi Amor?

-Güvenmeseydim burada olmazdım, değil mi?

Yine gülümsedi Hoseok, kim bilir bu genç onu kaçıncı kere gülümsetmişti...

-Bir fikrim var, bana ayak uydur.

Parmaklarını çözdü Hoseok ve yeniden kavradı süt beyazı eli, gözlerini büyüğünün donuk bakışlarına kenetledi ve kendine çektiği bedenin salınmasını izledi. Parmak uçlarını tutuyordu resmen ancak yine de ayrılmıyorlardı. Tek hareketle kolunu geri çekip bileğini kavradı büyüğünün ve onu kendine çekti, iki kolunu da sıska gencin beline doladı ve onu havaya kaldırdı. Oldukça zarifti genç çift beraberken. Hoseok Yoongi'yi bir tüy taşırmış gibi kolaylıkla, ancak elleri arasında her an kayıp gidebilecek bir mücevher tanesi gibi kaldırmıştı havaya.

O sırada küçük olan havada süzülen sevgilisinin güzelliğiyle bir kez daha mest olmuştu. Sanki kanatları vardı da uçuyordu, ait olduğu yer hep gökyüzüymüş gibi... Büyük için de farklı değildi durumlar, koca balo salonunun enfes manzarasının keyfini çıkarabilecekken gözleri sevgilisinin gülümsemesinde takılmış kalmıştı. Ah o kadar güzeldi ki sevdiği o an; melekler görse kıskanır, tanrıya isyan ederlerdi. Bir de o gülümsemenin sebebi olmak vardı tabi; ışıldayan gözlerin içinde yansıyan kendisiydi, ve bu yansıma bir gümüş aynaya bedeldi...

Merhaba, evet yine ben~
Bu bölüm biraz kısa oldu diğerlerine göre, 900 kelime falan ama gecenin köründe ilham gelince böyle oluyor işte ksjsks
Neyse umarım beğenirsiniz ve bu bölüm için ilham periliğimi yapan nocnikkk__'e de bir muck gönderiyorum 💜💜💜

Melifua Esperanza | La Llorona (Sope) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin