"her gün gülümsemek için
bir sebep bul.""hyung, hâlâ mı hazır de- hey, ağlıyor musun sen?" minho oturduğu yerden kalkmadan, kafasını kollarından kaldırarak gözlerini jeongin'inkilere dikti.
"soğanlar," dedi burnunu çekerken. "senden daha fenalar ve ben onlarla başa çıkamıyorum."
"atlatabiliriz hyung," olduğu yerde dikleşti jeongin. "benden daha fena olan bir şeyin varlığını bile kabul etmiyorum bu yüzden beraber atlatmalıyız."
"keşke ses kaydetseymişim..." dedi dudaklarını büzüp burnunu çekerek. "kimse senin bunları söylediğine inanmayacak yine."
"benimle uğraşmayı bırakmalısın hyung." gülümseyip göz kırptıktan sonra minho'ya doğru adımlayıp kolundan tuttu ve ayağa kalkmasını sağladı.
"ben ağır yaralanana kadar içeride biraz dinlenmene izin veriyorum." minho ona itaat etme kararı alarak bir şey söylemeden salona geçti.
"hyung, sanırım onları doğrad-" kaşlarını yeniden çatıp koltuğun en oturulmayacak yerine çıkmış ve oturan hyunguna baktı. "senin orada ne işin var?"
"rahat mı kontrol etmek için oturuyorum." bakışlarını tek bir yerde tutup göz göze gelmeyi ısrarla reddeden minho'ya gözlerini kısıp bakmaya devam etti.
"peki neden gözlerim yerine başka bir yere bakıyorsun?" minho'nun çığlığı kulaklarına dolduğunda yerinde sıçradı.
"örümcek var!"
"nerede?!" minho'nun paniği jeongin'i de etkileyerek olduğu yerden birkaç adım gerilemesine neden oldu. minho ise eliyle koltuğun oturulabilecek bir yerini gösterdi.
jeongin gözlerini devirip krize girmek üzere olan hyunguna bakarak dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek adına. "acele et!"
"pekâlâ, bekle. terlik bulup geliyorum."
"vestiyerin önünde acil durumlar için bulunduruyorum!" ardından bir çığlık daha duydu jeongin. bunun bir hastalık olduğu konusunda minho'yu bir türlü ikna edememesi ise başka bir konuydu.
mutfaktan aldığı peçete ve elindeki terlikle beraber salona ilerlediğinde dejavu yaşadığını hissetti.
minho kafasını dizlerine gömmüş, sarsılan omuzlarından anlaşıldığı üzere ise ağlıyordu.
"hyung, onu öldürdüm." minho bir süre daha aynı pozisyonda durarak nefes alış-verişlerini düzene sokmaya çalışıp başını kaldırdı.
"az önce resmen gözlerimin önünde kriz geçirdin. üstelik ilk değil, son da olmayacağa benziyor. peki hâlâ bunun bir hastalık olmadığı konusunda diretecek misin hyung?"
"evimi ilaçlatacağım!" bunu evet olarak yorumladı jeongin.
"nerede kalacaksın peki?"
"sende."
"bana sordun mu ki?"
"iyi o zaman sokakta kalırım." dedi koltuktan atlayarak.
"bana sormadın diyorum!"
derin bir nefes verdi meydan okurcasına kaşlarını çatarak, "kalabilir miyim?" dedi.
"tabii ki!" jeongin şen şakrak bir şekilde zıplayarak mutfağa geri döndüğünde, gözlerini devirdi minho.
"tanrım, nelerle uğraşıyorum..."
kahvaltılarını ettiklerinde minho odasına gidip kendine birkaç kıyafet alarak poşete koydu. ardından da jeongin'in evine doğru yola koyuldular.
"duş alsam sorun olur mu?" diye sordu minho eve girdiklerinde.
jeongin kafasını iki yana salladığında telefonunu eline alıp salondaki tekli koltuklardan birine oturdu ve minho'yu beklemeye başladı.
yaklaşık yarım saat sonra, minho jeongin'in kucağındaydı. "neye bakıyorsun?"
jeongin telefonunun ekranını kilitleyip yan taraftaki koltuğa attı ve her zaman olduğu gibi dua etti.
tanrım, lütfen minho hyung kalp atışlarımdan haberdar olmasın.
ve hemen ardından, minho jeongin'i gıdıklayarak rahatsız etmeye başladı.
"hareket edemezsin." dedi onunla uğraşmaya devam ederken.
jeongin ise kafasını çoktan minho'nun göğsüne yaslayıp kurtulma çalışmalarına başlamıştı gülerek.
en sonunda onu kucağından ittirdiğinde, koltuğun bir kenarına kafasını koyarak gülmeye devam etti. bu esnada ise minho koltuğun diğer bir kenarında oturmuş ve jeongin'in dizine vuruyordu.
"nasıl da tatlı." dediğinde jeongin utanarak yüzünü kapattı.
"uyuyacağım."
minho koltukta jeongin'in arkasına geçti. "uyuyacak mısın?"
minho tam olarak yerleştiğinde, "burada soğuk bir şey var." dedi jeongin.
"öpüştük mü?" dedi minho jeongin'le uğraşmaya devam ederek. "neden bu kadar tedirgin oluyorsun?"
"bana yapışarak yayılıyorsun." dediğinde minho'nun bu kadar rahat olabilmesine şaşırıyordu bir yandan da.
ilk defa bu kadar yakınlaşmışlardı.
minho, jeongin'i yine umursamayarak tek kolunu onun beline sardı. sağ eliyle ise onun sol elini kavrayıp kafasının altına koydu.
jeongin'i onun belinde olan eliyle biraz daha kendine yaklaştırıp, yüzlerinin arasında çok az mesafe kalmasını sağladı.
birkaç saniye hiç konuşmadan birbirlerinin gözlerinin içine baktıklarında, ilk hamle minho'dan gelip dudaklarını birleştirmişti.
ve o an, jeongin de minho'nun kalp atışlarının farkına varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ー on track ♡ stray kids
Fanfiction❝bir gün gülümseyebilmeyi dilerdim.❞ ᐷ stray kids ship one shotları. 「040520 □ 000000」