BÖLÜM 4
On üç cevapsız arama, elli sekiz yeni mesaj ve dört mail.
Akşam altı olmuştu, Beliz beni oldukça merak etmiş olmalıydı ki tam dokuz kere aramıştı. Başım felaket derece ağrıyordu, bu korkunç zonklama beynimin merkezinden saçlarımın ucuna kadar yankılanıyordu. Yavaşça kalkıp yatağın üstünde oturur pozisyona geldim, kafamı öne eğmiş krem rengi terliklerime bakıyordum.
Birkaç dakikam bu şekilde geçmişti, odamda bulunan ebeveyn banyosuna gittim. Saçlarım birbirine dolanmış haldeydi, yüzümün sol tarafına ise yastığın izi çıkmıştı. Soğuk suyu yüzüme çarpıp ayılmaya çalışırken telefonumun çaldığını duydum, telefona yetişene kadar cevapsız çağrı çoktan ekranıma düşmüştü.
''Alo?''
Beliz'in sesini meraktan çok bir öfke ele geçirmiş gibiydi,
''Beliz? Nerdesin sen? Saatlerdir seni arıyorum ve çok merak ettim.''
''Üzgünüm, uyuyakalmışım.''
''Kış uykusuna yattın sanırım, bu nasıl bir uyku?''
''Beliz, kendimi çok yorgun hissediyordum.''
''Sesin hiç iyi gelmiyor Missia, yarım saat sonra buradan çıkıp yanına geliyorum.''
Başucumda duran sudan minik bir yudum aldım,
''Tamam bekliyorum.''
Geceden kalma su damağımda bayat bir tat bırakmıştı. Üzerime rahat bir eşofman takımı geçirerek odamın camını açtım. Koridorun her bir tarafında dün geceden kalma kıyafetlerim saçılmıştı, hepsini çamaşır makinasına attım. Kirli sepeti de oldukça dolmuş durumdaydı, en son beş gün önce çamaşır yıkamıştım, makinayı çalıştıtrarak bir sonraki durağım olan mutfağa yöneldim.
Taze portakal suyu, avakadolu iki dilim ekmek ve fıstık ezmesi günümü şimdiden güzelleştirmişti.
Beliz kapının zilini çalıncaya kadar kendime ve etrafa çeki düzen verecek vaktim olmuştu. Kapıyı açar açmaz Beliz'in elinde duran bir buket lavanta ile karşılaştım. Artık çiçek görmek istemiyordum, hem Beliz lavantalardan nefret ettiğimi biliyordu.
Keskin kokulu lavantaları ne olduğunu anlayamadan kucağıma bıraktı ve bana sımsıkı sarıldı,
''Hey, seni çok özledim.''
''Ben de seni çok özledim.''
Beliz, iki elini omzuma koyarak gözlerinden adeta mutluluk fışkırırcasına baktı,
''Gizli bir hayranın falan mı var? Bana neden hiçbir şey anlatmıyorsun?''
Kaşlarımı havaya kaldırdım,
''Ne hayranı neden bahsediyorsun?''
Kucağımda şaşkın bir şekilde tuttuğum lavantaları işaret etti,
''Bunlar bugün galeriye geldi, tahmin et kimin için?''
(Ben, ben ve ben.)
''Bunları kim gönderdi?''
(Ah, kahretsin nasıl da unutmuştum?)
Çiçekleri yere fırlatarak telefona koştum ve dün gece internet sitelerinden bulduğum numaraları aradım, ulaşamayacağımı biliyordum. O sırada Beliz içeri girerek kapıyı kapattı ve lavantaları salonda yer alan yemek masasının üzerine koydu. Mesai saatini yine kaçırmıştım, koridorda Beliz'le karşılaştım,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Mystery / ThrillerMissia, yirmi sekiz yıldır her gün aynaya baktığında ''kim'' olduğunun sorusuna bir verecek bir yanıt bulamamıştı, geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. İstanbul'dan İngiltere'ye uzanan bu soluksuz macerada Missia kim olduğuna dair bu sır perdesi...