ikisi de nereye gittiklerini bilmeden arabada otururken saat 2'ydi. ikisinin de birbirine söyleyecek çok şeyi vardı fakat ikisi de ağzını açamazdı çünkü bunun çok kalp kırıcı bir konuşma olacağının farkındalardı. bu konuşma ikisine de yine gözyaşları içinde bırakacaktı fakat ikisi de bunu istemedi. saat gece 2'ydi ve ortamla tam olarak eşleşen şarkı sözleri sessiz yolculuğa ve kafalarındaki düşüncelere eşlik ediyordu.
dont say those words please, you know those word will hurt me even more
ikisi de paramparça olacaktı. saat 2'ydi.paramparça olmak için en güzel saat.
mark arabayı sürerken hyuck'un düşündüğü tek şey çektikleri cover videolarıydı. onlar en yakın arkadaşlardı, cover çeken en yakın arkadaşlar. söyledikleri her şarkının özel bir anlamı vardı. hyuck o zamanları çok sevmişti, mark da öyle.
neden benim yerime onları seçtin? diye sordu mark sakince, arabayı sürmeye devam ediyordu. hyuck'un haklı olduğu herhangi bir senaryo olmadığı açıktı ama mark'ı kaybetmek istemiyordu bu yüzden ağzını kapalı tutmaya çalıştı. ama mark'ın varlığı bile onu konuşturmaya yetmişti. galiba ilgiye ihtiyacım vardı. dedi hyuck, mark'ı ne kadar incittiğini bilmeden. sana istediğin kadar ilgi gösterebilirdim ama sen yine de onları seçtin. hyuck'un gözleri, mark'ın ağzından ilk kelime çıktığından beri kapalıydı. gözlerini açıp yolu izlemeye başladı. ne güzel bir gece dedi sakince. mark artık ne düşüneceğini bile bilmiyordu. rastgele oynata bastı.
all we do is drive, all we do is think about the feelings that we hide
instagrama yüklediğini coverın üstüne bu sözü duyunca mark, gözlerinin üstünde olduğunu fark ettiği hyuck'a dönmeyerek, yola baktı ve boş olduğunu fark edince arabayı durdurdu. yüzünü hyuck'a çevirip hayatında ilk kez birleştirdi dudaklarını onunkilerle. hyuck hiç şaşırmadı, hatta onun karşılığı da o kadar tutkuluydu ki sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibiydi. mark hyuck'a öperken her şeyin en başından beri aşk olduğunu anladı. ona bunları yaptıran da onu paramparça bırakan da aşktı.
tartışılacak birsürü şey vardı ve mark bu öpücükten sonra bile kimsenin ondan hoşlanmayacağını hatta kimsenin onu küçücük de olsa sevmeyeceğini biliyordu. tanrının ona bir işaret vermeye, "seni seven birisi var." demeye çalıştığını biliyordu ama o bunu duymadı. tanrıya karşı sağır, duygulara karşı hissizdi.
mark kendini çektiğinde hyuck ona fısıldadı. sana ya da senin dudaklarına bu kadar ihtiyacım olduğunu bilmiyordum.
mark hiçbir şey hissetmedi, sadece uykulu ve yorgundu. uykulu gözler ve kırık kalpler dedi sadece.
ondan sonra konuşmadılar çünkü her şey ortadaydı. bu mark'ın en nefret ettiği ve en ihtiyaç duyduğu insan tarafından aşık olunmasıydı. mark, hyuck'u evine bıraktı ama onun çoktan mark'ın ruhuyla birlikte gittiğini biliyordu. hyuck evine girdiğinde ve mark evine döndüğün artık hazırdı. çekmeceden sprey boya çıkarıp bütün duvarına kaplayan o sözü yazdı.
if you are gone then i need you
kafasındaki her düşünceye son vermek için yeterince boş ve ağır hissediyordu. hyuck'a bir şarkıyla beraber son mesajını göndermeden önce boynuna ipi doladı.
bana hayatımda ölmeden önce duymak istediğim son şarkıyı sormuştun hatırlıyor musun? ben de sonra cevaplarım demiştim ya işte cevabım çünkü bu duyduğum son şarkı, son şey olacak. ve evet, bu şarkıda da düşündüğüm tek şey sendin. tek farkı artık sen yoksun.
hyuck mesajı alıp bunun mark'tan aldığı son mesaj olduğunu fark edince mark çoktan önünde yazı yazılı duvar ile son rüyasını görmüştü.
if you are gone then how is any of this real?
mark öldüğünde saat tam 3'tü. bazı şeyler için çok erken, bazıları içinse çok geç.