İyi okumalar.
050320201857Evin kapısını çarparak kapadım. Beni nereye kadar takip edebilirlerdi ki? Etrafıma baktım. Yağmur yağıyordu, karanlıktı. Evin ışıkları çitlerin oraya kadar da olsa önümü görmemi sağladı. Oradan sonrası karanlıktı ama yolun bir yere kadar düz olduğunu biliyordum.
Yokuş aşağı koşmaya başladım. Nefesim kesilene kadar koştum. Ellerimi dizlerime yaslayıp soluklandım. Arkama bakıp beni takip eden biri olup olmadığına baktım. Benim arkadamdan gelme zahmetine bile girmemişlerdi.
Hava çok karanlıktı ve tek ışık tepedeki evimizden geliyordu. Yağmur hızlanmış, sırılsıklam olmuştum. Gece yarısıydı belki. Hatta daha da geçti. Bilmiyordum. Evden aceleyle çıkmıştım, sadece askılıkta asılı olan çantamı almıştım. Çantamı açıp baktım, işime yarayacak sadece iki şey vardı.
Biri, yağmurluğumdu. Hızla üstüme geçirdim.
Diğeri ise babamla birlikte yürüyüşe çıktığımızda kullandığımız el feneriydi. Feneri yakıp yolumu aydınlattım. Pek bir şey yoktu, sadece yer yer su birikintileri, çamur ve kırık dallar vardı.
Başka bir ışık görene kadar yürüdüm. Bu, mahallenin girişindeki kırık tabelanın ışığıydı. Yazıya bir süre bakarak gülümsedim. Bu tabelayı küçükken arkadaşlarımla birlikte kırmıştık. Annemler öğrendiğindeyse bir daha dışarı çıkamamıştım.
Karanlık yolda, elimde fenerimle yürümeye başladım. Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu.
Annemi gördüm. Fenerimi ona çevirdiğimde kayboldu. Feneri kapattım. Yeniden ortaya çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse çok tırstım. Adeta parlıyordu. Teninden süzülen, hatta fışkıran, ışığa doğru yürüdüm. Ama gülümsemiyordu bana. Kızgındı, kızdığında alnı kırışırdı. Bana bir şey söylüyordu. Ama sesi yoktu sanki. Yaydığı beyaz ışığın bir kısmı kırmızı, bir kısmı gri ve çoğunluğu da siyah oldu.
Bu duyguları çok iyi tanıyordum.
Kızgınlık, sanırım hayal kırıklığı ve nefret. Gülümsedim. Asla istediği gibi bir çocuk olmamıştım.
Annem ona daha da yaklaştığımda kayboldu. Bir anda babam çıktı karşıma. Ağzı kulaklarına varana kadar gülüyordu. O ise mavi renkte parlıyordu. Sanırım bu gurur demekti. Ya da belki alaya alıyordu beni. Bilmiyordum.
Babam çoğu zaman yemeklere katılmazdı. Hatta hiç evde olmazdı. Ama beni çok severdi. Çok özel bir çocuk olduğumu söylerdi. Bana kendimi nasıl korumam gerektiğini, aile ağacımızdaki önemli kişileri öğretmişti. Ve beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm.
Ona bir adım daha yaklaşmadım. Işığı yaktım, kayboldu. Zaten hep yok olurlardı. Onlara ne zaman ihtiyacım olsa, kaybolurlardı.
Ama şimdi çok daha güçlü hissediyordum. Artık, onlara ihtiyacım yoktu.
Fenerimin aydınlatamadığı yerlerde aile üyeleri, arkadaşlarım, komşular ve tanıdığım bir sürü insan etrafta geziyordu. Hepsi bana bakıyordu. Uzun süre daha gözlerini dikip baktılar. Hepsi ayrı renkteydi. Hiç görmediğim renkler bile vardı. Bunların isimlerini bile bilmiyordum.
Ne kadar süre geçti aradan bilmiyorum ama çok yorulmuştum. Nereye kadar yürüdüm bilmiyordum. Bu insanlar çok gürültü yapıyordu. Başım adeta çatlayacak kıvama geldi. Onlara susmaları gerektiğini söyledim.
Daha çok konuştular. Ellerimle kulaklarımı kapattım. İşe yaramadı.
Hala yağmur yağıyordu. Çok üşümüştüm. Islaktım, burnum akıyordu. Ellerim titriyordu. Hava o kadar soğudu ki ellerimi hissedemez hale geldim. Tir tir titriyordum. Fener elimden kaydı, yere düştü, kırıldı. Parça parça oldu. Artık yine karanlıkta kalmıştım. Gözlerimi kapasam bile etrafımda insanlar geziyordu. Hepsi aynı anda konuşuyordu.
Koşmak istedim. Gitmek istedim. Hiçbirini yapamadım. Dizlerimin üstüne çöktüm. Çok hızlı konuşuyor, bağırıyorlardı. Onları izlemeye başladım. Çok sinirliydim.
Uzun süre orada bekledim. Göz kapaklarım yavaş yavaş teslim oldu ve bilincim kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşlar ve Şeytanlar
Fantasy"Hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim. Sanki damarlarımdan kan değil güç akıyordu."