Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✩
seokjin, yoongi'yi masaya oturtup, patlayan dikişleriyle ilgilendiğinde genç olan kuruyan gözyaşlarının yanağında bıraktığı o gergin hissi hiç sevmediğini fark etmişti.
seokjin, onun feryatlarına karşı tek bir kelime dahi edememişti fakat yoongi, onun gözlerindeki o garip ifadenin değiştiğini görmüştü. sanki o kalbi buz tutmuş adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti.
yoongi, bunu sevip sevmediğine karar verememişti fakat yeniden yaratıcısını yakınında hissedebilmek, içini ısıtmıştı.
"bunu yıllardır yapıyorum." diye söze girdi seokjin, sargıyı terkardan diktiği dizinin etrafına yavaşca sararken. "ölüme bir çare bulamadım fakat seninle birlikte artık ölüleri diriltebileceğimi keşfettim." seokjin omuz silkti, yüzünde yorgun bir gülümseme vardı ve yoongi onun günlerdir uyumadığının farkındaydı. geceleri laboratuvarın ufak penceresinden, sürekli gaz lambasının ışığı geliyor, yoongi turuncu parıltıyı odasının penceresinden izlerken uykuya dalıyordu.
"bunca bedeni diriltebilmek adına mezarından çıkarttım fakat hepsi hüsran oldu. senin başarılı sonuçlanacağın aklımın ucundan bile geçmemişti."
yoongi, ufak bir gülümsemeyle onun yakışıklı yüz hatlarını izlemeye devam etti. onun sesinde içini kıpır kıpır yapan bir şeyler vardı.
"üzgünüm. sana berbat davrandığım için. dediğim tüm kötü sözleri hak edecek en ufak dahi bir şey yapmadın. senden sonra iki bedeni daha diriltmeyi denedim fakat başarılı olamadım. sanırım sen bir mucizeydin ve ben de senin değerini bilemedim." seokjin, kilitli iğneyi sargının üzerine taktıktan sonra yoongi'nin pantolonunun paçasını düzeltmişti.
yoongi'yle uzun konuştuğu ilk seferleriydi ve seokjin, şimdiden kendini garip hissetmeye başlamıştı bile. o, genelde kendini laboratuvarına hapseder ve günlerce kimseyle görüşmeyip tek kelime etmezdi. buna alışkındı fakat şimdi, karşısında kendi eseri olan bir beden vardı ve seokjin, yıllardır kendine koymuş olduğu yasağı çiğniyor ve dilinin bağını çözüyordu.
"beni affetmezsen anlarım ve eğer gitmek istersen bunda özgürsün-"
yoongi, uzandı ve onun elini tuttu. bu genelde hoseok onu yatırmaya geldiğinde ve ona ninniler mırıldandığında ona teşekkür etmek için yaptığı tatlı bir jestti. seokjin. bunu bilmiyordu. bilmek için yeteri kadar yoongi'yle vakit geçirmemişti bile fakat sorun değildi. seokjin'in günahsız bir çocuğun mezarından aldığı taze kalp yoongi'nin göğsünde en zarif ritmiyle atıyorken yoongi'nin kin tutabilmesi söz konusu bile değildi.
"seni affediyorum fakat bir şartla-"
seokjin'in kaşları havaya kalktı ve pür dikkat yoongi'nin diyeceklerini beklemeye başladı.
"beni sevmeni istiyorum. tıpkı hoseok'un taehyung'u sevdiği gibi. buna ihtiyacım var. gitmek istemiyorum, yanında kalmak istiyorum. lütfen, bana sahip çık."
ve işte seokjin'in içinin yandığı nadir anlardan biriydi. çöktüğü yerden usulca kalkmış ve yoongi'nin önünde dikilmişti. güçlü kolları ufak tefek olan oğlanın etrafına sarılıp onu sert göğsüne yasladığında ise yoongi, çok hafif hissetmişti.
ikili bir süre orada öylece birbirlerine sarılmışlar ve dünya bir süre onların etrafında dönmüştü.
yoongi'nin ikinci bir hayat yaşaması sorun değildi. o seokjin'i seviyordu, ve bir dahaki hayatına gözünü açarsa yine onu bulacak ve yine onu sevecekti.
/
okuduğunuz için teşekkür ederim. aklıma böyle bir fikir geldi ve minicik bir şey yazmak istedim. umarım sevmişsinizdir~
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.