Karanlık her yeri kuşattığında sessizlik ona eşlik etti. Issız cadde her zamanki halinden oldukça farklıydı. Adım sesleri hafifçe esen rüzgara karıştığında saat gece üçü gösteriyordu. Sokak lambası cızırtılar çıkarırken son nefesini veren bir canlıyı andırıyordu. Ara sokakların birinde iki silüet sessizce dans ediyordu. Biri avken biri avcıydı...
Gözleri alev alev yanan kadın usulca hançerini çıkardı. Karanlık, yüzünü gizleyen bir örtü görevi görürken narin elleri harekete geçti. Karşısındaki orta yaşlı adam korkudan titrerken ölümü kabullenmişti. Zihninin ücra köşesindeki fısıltı kendisini azarlarken gözleri korkuyla fal taşı gibi açılmıştı.
Bütün bunların başına geleceğini bilse de gururuna yedirememiş ve avcının sarhoş edici görüntüsüne kanmıştı. Korku ve şaşkınlıktan kuruyan ince dudaklarını açarken bir ter damlası soğukça omuriliğini takip etti.
"A-ailem... onlara bir şey yapacak mısın?"
Kadın ela gözlerini son çırpınışlarını yapan avına dikti. O gözlerde bir nebze dahi merhamet yoktu. Sahi en son ne zaman uğramıştı bu gözlere o duygu? Dudakları soğuk bir gülümsemeyle kıvrıldı. Fısıltısı alev alev yanan gözlerine inat oldukça soğuktu.
"Kim bilir."
Orta yaşlı ve hafif iri adam itiraz etmek için ayağa kalkacakken hissettiği sızıyla sonsuz sessizliğe gömüldü. Boynundan akan kanlar pahalı takım elbisesine bulaşırken açık gözleri kan dondurucu bir cinayetin izlerini taşıyordu.
Topuklu botlarıyla adama ilerlerken tek duyulan ayakkabıların tok sesiydi. Kanlanan hançeri pahalı takım elbiseye silerken homurdandı.
"Daha ne kadar orada izleyeceksin?"
Gölgelerin içinde onu izleyen gözler memnuniyetle parlarken yüzü aksine mimiksizdi. Kusursuz yüz hattı çoğu kadının aklını başından alabilirdi. Yaslandığı duvardan yavaşça destek aldı ve ara sokağın hafifçe aydınlanan yerine doğru ilerledi.
"Avlarınla oynamayı bırakmalısın Utricularia."
Alev alev yanan hareler buzulların hüküm sürdüğü mavilikle buluştuğunda ara sokak büyük bir gerginlikle kaplıydı. Buz mavisi gözleri, sarıdan griye çalan saçları ve sert yüz ifadesiyle kusursuzluğun vücud bulmuş hali gibiydi.
"Sen ve senin saçma takma isimlerin... Benim bir ismim var Nigel."
Nigel cevap verme gereği duymadan cesede ilerledi. Cebinden çıkardığı mücevher kaplı orta boylardaki şiseyi cesedin üzerine boca ederken sırıttı.
"Gel ve izle Leyal."
Leyal omzunun üzerinden onun döktüğü sıvıya bakarken mırıldandı.
Tahminince bu iş sadece bir kişinin başının altından çıkabilirdi."Carla yine deneyler mi yapıyor?"
Kısa bir homurdanmayla cevabını alan Leyal kafasını pes edercesine iki yana salladı.
"En sonki deneyden sonra akıllandığını düşünüyordum. Kesinlikle akıl almaz derece de kafayı yemiş olmalı."
Nigel siyah mat zippo çakmağını aldığında yanacak her hangi bir nesne aradı. Leyal onunla geçirdiği bir yıl boyunca onun hareketlerini çözmüştü. Anında onun ne istediğini anlarken çantasından kokulu bir mendil çıkardı.
Nigel bir adım geriye giderken peçeteyi ateşe verdi. O kısacık anda kızılın yüzüne vuran tonu onu oldukça çekici göstermişti. Elindeki peçete cesede doğru düşüşe geçerken birkaç adım daha gerilediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utricularia
Teen Fiction"Bana böyle seslenmeyi kes ahmak herif!" Soğuk bir sırıtış kusursuz yüzünde yerini alırken iç gıdıklayan sesi kadının ruhunu titretti. "Hadi ama bu ismin sana ne kadar uyduğunu kabul etmemekte ısrarcı mısın?" Alev alev yanan gözler buzullarla çarpış...