Adamın göz bebekleri titriyordu,
Kız kardeşini öldürmek zorunda bırakılmış aşiret çocuklarının elleri ve yürekleri gibi titriyordu..
Bağırabilirdi,
Ağlayabilirdi,
Hatta elindeki bira şişesini kırdığı gibi kadının gırtlağına dayayabilirdi.
Ama sevilmiyor olmanın o tuhaf acısını dindirmezdi hiçbiri.
Sevilmiyor olmak, hep saklamaya çalıştığın yanık izi gibidir.
Sevilmiyor olmak, tüm deliller seni gösterirken bile cinayetini inkar etmek gibidir.
Sevilmiyor olmak, soğukta uykuya daldığını sanıp can vermek gibidir.
Diş ağrısı gibi,
Doğum sancısı gibi,
Sevilmiyor olmak ölmeyi gerektiren bir şeydir, ince hastalığa yakalanmış gibi..Kendine bile itiraf edemediği yaşanmışlıkları vardı adamın,
Sevilmiyor olduğu öyle bir gerçekti ki, her yerde yapışıyordu yakasına.
Yine de sığınmaya çalışıyordu bir yalana..
"Beni burada unuttu" diyebiliyordu soranlara,
Sanki aklına geldiğinde dönüp alınacak bir eşya gibi.
Avucunun içinde saklıyordu fotoğrafları.
Daha kötüsü kadının adı gözlerinden okunabilecek kadar hafızasındaydı..
Helalleşme vaktini bekliyordu belki.
Gün geçtikçe çoğalıyordu helal etmesi gerekenleri..''Pencereyi açtığımda aklıma gelen ilk şey; aşağı atlamak oluyor.
Bitsin istiyorum bu ucuz hikaye.
Benim yolum yokuş yukarı..
Doğarken kaybedilmiş olmak istiyorum,
O zaman daha titrek olur annemin feryadı..''Tam olarak bunlardı kadın giderken, adamın günlüğüne kazıdıkları.
Bir kaç damla da kan bulundu,
Parçalanmışlığından damlattığı..