Harry'nin Ağzından
Uyandığımda kafam kurşun gibi ağırlaşmıştı. Sorun yine o kabustu elbette. Yeni bir şey var mıydı sanki? On iki yıldır o korkunç canavarı görüyordum rüyamda. On altı yaşıma geldiğime göre bu çocukça kabusların geride kalmış olması gerekirdi. Kâbuslarımın bit anlamı olsaydı şimdiye kadar çoktan çözmüş olmaz mıydım? Muhakkak.İçerden gelen garip bir gürültü, başımdaki zonklamaları delip geçti. İlk önce Liam'dır,diye düşündüm. Okuldan önce bazen buraya gelir ve servise birlikte bineriz. Fakat bugünün pazar olduğunu hatırladım ve yavaş yavaş kendime gelince, bu seslerin annemle babamın odasından geldiğini anladım.Annem ağlıyordu. Yüzünü yastığına kapattığı açıkça belliydi, yine de hıçkırıkları giderek artıyordu.
Sızlanarak kendimi yataktan dışarı sürükledim ve üstüme bir kot geçirdim. Annemlerin odasına geldiğimde kapıda durdum,derin derin nefes aldım. En son böyle ağladığında üç gün boyunca kendini durduramamıştı. Kapıyı açıp odaya baktım;babam içeride yoktu. Onu görememek beni gerçekten hiç şaşırtmadı. Ne zaman annemi depresyonu nüksetse genelde ilk kaçan babam olur.
Annem beni görünce yastığının kenarıyla gözlerini silmeye çalıştı. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle gülümsedi. Fakat, gülümsemesi kısacık bir an sonra uçup gitti. "Bir bardak çay..."dedi,ağlamaklı. Kafamı sallayıp sessizce odadan çıktım.İşe yarayacak bir şey yapabileceğim için, içim rahatlamıştı.
Babam mutfakta bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Gözleri, masanın üzerindeki boş kahve fincanına dalmıştı. O kadar kendi içine kapanmış görünüyorduki dikkatini çekmek için çaba göstermem gerekti.
"Bu sabah neye üzüldü annem? "
"Bir sebep olması gerekiyormu Harry?"
Haklıydı.Gerekmiyordu. Ama ona böyle söyleyecek değildim.
"Bir önemi varmıdır bilmiyorum ama,"diye devam etti "rahatsız edici bir kâbus görmüş. "
"Ne! O da mı?.."
Babamın bir anlığına bana doğru bakışı kaydı. Harika, diye düşündüm, sonunda bir tepki alabildim. Ancak hemen yine boş kahve fincanına bakmaya başladı. En son ne zaman aramızda normal bir konuşma geçtiğini hatırlamaya çalıştım. Tabii bunu hatırlamak pek de zor değildi. Bütün sorunlarımız ablam Gemma'nın ölümüyle başlamıştı. Fakat ne zaman biteceğini kimse bilmiyordu.
Annem beni bekliyor olmalıydı. Ona tam sevdiği gibi, içine bir parça bal ekleyerek bir fincan çay hazırladım,odasına götürdüm. Artık daha iyi görünüyordu. Fincanı elimden alırken hafif, cesur bir gülümsemeyle baktı bana. Önemsiz bir iki şey konuştuktan sonra, kendini daha iyi hissettiğinden emin olunca odasından çıktım.
Odama geri döndüğümde ayakta durup uzun uzun baş ucu saatime baktım. Sanki ailemin zedelenen ruhunu onarmak için ihtiyaç duyduğumuz bütün cevaplar,o saatteydi. Biliyordum,o yalnızca bir saatti. Tahtadan ve camdan yapılmıştı. Bu saati bir kaç sene önce hurdacıda gördüğüm anı hatırladım. Saatin, ben onu bulmadan çok önce, başka birinin evinde,her sabah başka birini uyandırarak, başka bir hayat sürdüğü düşüncesinden çok etkilenmiştim.
Saate ne kadar güçlü baktığımı, akrep ve yelkovan çılgın bir hızla dönmeye başladığında fark edebildim ancak. Kafamda biriken bütün bu üzücü düşüncelerin enerjisini bilinçsizce saate aktarmıştım. Bir anda, saat kendiliğinden hareket etti. Masadan yükseldi ve havada dönüp durmaya başladı. Bunu daha önce birkaç kez yapmıştım.