“Herkes kabus görür”
Karanlık onu içine çekerken, o nereye ilerlediğini bilmeden boşlukta adımlarını atmaya devam etti. Ayaklarının zeminde buluştuğu noktada çıkan o tok ses etraftaki tek yaşam belirtisiydi. Ne zamandan beri bu haldeydi bilmiyordu. Etrafı kaplayan sis sanki onun içinden çıkmış gibiydi. Zihni yerinde değildi.
Bacakları titreyerek onu taşımaya devam ediyordu fakat korkuyla birleşen nefesi ciğerlerini zorluyor, hızlanmasına imkan tanımıyordu. Neyden kaçtığını, arkasında ne olduğunu, neden burada olduğunu ya da buraya nasıl geldiğini bilmiyordu. Beyni sadece koşmasını emrediyordu ve o deli gibi koşuyordu.
Sırtından akan terler üzerindeki gömlekle birleşmiş, adeta yeni bir deri gibi duruyordu. Özenle taradığı saçları darmadağınıktı ve terin de etkisiyle birkaçı tel tel olmuştu. Korkudan yuvalarından çıkacak gibi duran gözlerinin etrafını halkalar sarmıştı. Gülerken mükemmel duran dudakları bu kez korkuyla aralanmıştı. Saç diplerinden başlayarak şakaklarından sızan sıvı, elmacığını teğet geçse de her bir zerresi sırılsıklamdı. Düzensiz nefesi sayesinde attığı her adımda daha da yalpalanıyordu.
Sayısız adımın kat ettiği yol bitmek bilmezken, hiç beklemediği bir anda bir engele çarparak dizlerinin üzerine düştü. Soğuk zeminle birleşirken canının acıması gerekirdi ama o hiçbir şey hissedememişti.
Yavaşça kafasını kaldırıp, kirpiklerinin araladığı kadarıyla karşısında duran şeye bakarken şaşkınlığı kat kat artıyordu. Kendisinin aksine zinde görünen beden, aynı zamanda güzel bir yüze de sahipti. Ağır ahenklerle alnına düşen saçları, her birinin yaratılmasına saatler harcanmış kirpikler, sağ gözünden burnuna ve ordan da dudağının kenarına ilişen benleri zihninde define haritalarını anımsatsa da yüzündeki o sert ifadenin yanında küçük bir çocuk gibi kalan şefkatli bakışları içinin ürpermesine neden olmuştu. Yüzü bir melek güzelliğindeyken, içine yayılan korkuyla onun bir ölüm meleği olabileceğine kanaat getirdi.
Daha önce görmediği bu adam afallamasına neden olsa da, ne yapacağını bilemez halde "Kimsin?" diye sordu. Sesi bir fısıltı gibi karanlığa karışmış, ciğerlerini yakmıştı.
Karşısındaki adamın koyu kahve gözlerinden bir şeyleri anlamlandırmak imkansızdı. Heybetli görüntüsü onu biraz sindirse de ayağa kalkıp önünde dikildi. Tek bir mimiği bile oynamazken ona öylece bakmayı sürdürdü. Tuhaf bir çekim vardı ona karşı.
Korku giderek vücudunu sararken gözlerini bir anlığına ondan çekip arkasına baktı. Karanlığın ele geçirdiği bu yerde önündeki adam ve kendisinden başka hiçbir şey yoktu.
Daha sorduğa ilk soruya yanıt alamazken, bir yenisini daha ağzından çıkarıp "Burada ne işim var?" diye sordu. Sesi bir kelebeğin kanat çırpışı kadar kısık çıkmıştı. Bu biraz utanmasına neden oldu.
Adam hiçbir şey söylemese de dudakları histerik bir şekilde yukarı kıvrıldı. Yüzünün yalnızca bir yanı gülümsüyor, öteki yanı donukluğunu koruyordu. Keyiften dolayı değil de, daha çok içinde huzursuzluk bulunan bir gülümsemeydi bu. Hareketi saniyeler sürse de bunu fark edebilmişti.
Dehşetle araladığı gözlerle hala yabancı olana bakarken kulağına fısıltılar ilişti. Saniyeler içinde şiddetlenen bu fısıltılar kulağını tırmalıyor gibiydi. Elleriyle kulaklarını tıkadı. Seslerin vücuduna ulaşmasıyla onu yakması bir oluyordu. Acı arttıkça ruhu bedeninden sökülüyordu sanki. Cehennemi olduğu yerde yaşarken karşısında duran adam ona yardım etmek için en ufak bir çaba sarf etmiyordu. Saniyeler içirisinde fısıltıların yerini keskin sesler alsa da, onu öldürmeyen acı, damarlarına ulaşıp onunla bir bütün oluyor gibiydi. Adeta ona güç katıyordu.
Anlamayan gözlerle hala ona bakarken vücudunun giderek ısındığını hissetti. Etrafını kaplayan sis tabakası bir anda kor alevlere dönüşünce gözleri dehşetle doldu. Karanlığın hükmüne karşı ortaya çıkan alevler zamanla vücudunu sarmaya başladı. Kalbinin varlığı korkuyla harmanlansa da yandığını hissetmiyordu. Vücudunu saran alevler göz bebeklerine ulaşınca, koyu irislerin yerini kıvılcımlar aldı. Parmak uçlarından başlayıp her bir hücresine ulaşan bu kor alevler, etrafında bir sarmal oluşturmuştu.
Gevşek bıraktığı parmaklarını avucunun içine alarak sıkı bir yumruk haline getirdi. İçinde can bulan alevler sağ elinin üzerini yakarken ardında bıraktığı ize baktı. Bu garip şekil elinin üzerini kaplarken, karşısındaki adamın da bu şekilde bir dövmeye sahip olduğunu fark etti. Bu şey her neyse tüm bunlarının sebebi olmalıydı.
Titreyen elini havalandırıp parmaklarını araladı. Mühürlü elini ona uzatırken, adam tam gözlerinin içine bakmayı sürdürdü. Sanki kendisini yakan ateş, karşısındaki adamı gevşetiyordu. Bir yerlerde bir yanlışlık vardı ama bunun ne olduğunu düşünemeyecek kadar şaşkındı.
Hareketi karşısında kahverengi gözlerin sahibi, onu kavisli elleriyle karşıladı. Parmaklarını kavrayan güçlü eller midesini gıdıklarken, gözlerini yavaşça birleştirmiş olduğu ellerden ayırıp yeniden gözlerine baktı. Her ikisi de bedenleri arasında oluşan çekime esir olurken, o nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Her bir hücresine işleyen bu adam, gözlerinin onun gözlerine dokunmasıyla zincir vurduğu kelimeleri ona sunmuştu.
"Korkularını bir kenara bırakıp kendine yaslandığında, seninle tekrardan karşılaşacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLE | taejin
Fanfiction"Karanlığı beraberinde getiren kötülükler var ama görmesek de güçlerini hissettiğimiz ve kılıçları karşısında diz çöktüğümüz ölümcül melekler de var." Seokjin'i Aşağı Dünya ile tanıştıran Taehyung'un karşı karşıya olduğu bu zorlu mücadele, Seokjin'e...