“Seelies yani periler aşağı dünyalılar arasında en manipülatif ve kurnaz ırktır. Çok dikkatli olmalıyız.”
Taehyung merdivenleri inerken Seojoon ve Seokjin arkasından geliyordu. Yaptığı uyarılara çoğul ekler katmasına rağmen uyarıların ta kendisine olduğunun farkındaydı Seokjin. Taehyung'un son söylediğine de kafa salladı.
Toplantı odasında yaşananlardan sonra saatlerini kimsenin uğramadığı terasta geçirmişti. Kim olduğu gerçeğinden habersiz yaşadığı bunca zamana ve uzun yıllar geçip bittikten sonra bir şekilde karşısına çıkan gerçekle o kadar kırılmıştı ki, kendini hiç olmadığı kadar yetersiz hissediyordu.
Düşünce okyanusunda boğulurken Taehyung geldi aklına. Kiminle savaşacaklardı ya da bu savaşı kazanabilir miydi bilmiyordu ama onun kahverengi gözlerini düşündükçe, üstesinden gelebileceğini düşündü. O gözlerde güç veren bir şeyler vardı...
“Peki Periler bizim dostumuz mu düşmanımız mı?”
Seokjin cevaplamasını umduğu soruyu sorarken Taehyung kılıcını kılıfına yerlestiriyordu.
“Henüz bilmiyoruz. Şimdilik o gölge acısını neden öldürdüklerini öğrenmek için gidiyoruz. Eğer geçerli bir nedenleri yoksa savaş kapımızda demektir.”
Onun ardından “Savaş...” diye fısıldadı Seokjin. Alt dudağını dişleri arasına alarak kılıcına uzandı. Elindeki silah hala anlamlandıramağı duygular yaratıyordu onda. Kullanmayı tam anlamıyla bilmiyordu ama bir yerden başlaması gerekiyordu işte.
Kılıcı Taehyung kadar rahat bir şekilde yerine yerleştiremese de tahmininden daha iyi bir iş çıkarmıştı. Seokjin kılıcıyla ilgilenirken Taehyung da onunla ilgileniyor gibiydi. Bakışları hala onun üzerindeyken gözlerini kısarak “Hala senin bizimle gelmen konusunda biraz endişeliyim” dedi.
Seokjin o sıra kafasını hızlıca kaldırıp ona baktı. Taehyung'un gözlerinden bir şeyleri okumak zordu. Bakışlarını bu sefer de odanın diğer köşesinde duran Seojoon'a çevirdi. Okları kılıfına yerleştirmekle meşguldü. İki saniye de olsa ona Seokjin'e bakıp gülümsedi. Gülümsemesi ufak da olsa sevecendi.
Taehung'a döndüğünde, gözleri birleşince ikisinin vücut ısısı da artmıştı. Fakat Seokjin'in bakışlarında kızgınlık ve kırgınlık vardı. Bu işe bulaşmıştı bir kere ve geri artık dönmesine imkan yoktu.
“Bunu yapabilirim. Yapacağım.”
Taehyung bir şey söylecek gibi oldu ama sonradan vazgeçti. Üstünlüğü sağlayan Seokjin odadan çıkarak iki adamı gerisinde bıraktı.
Hala endişeli bir şekilde odada olan Taehyung, Seojoon'un koluna dokunmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı. “Bir yerden başlaması gerekecek illa ki” dedi Seojoon. Sonra o da odadan çıktı.
Yol boyunca üçlüden hiç ses çıkmamıştı. Seelie krallığının girişinde “Mucizeler yaratan sihirli kelimeler” yazısı belli belirsiz ışıldıyordu. Kocaman ormanın girişi bile büyüleyici gelmişti Seokjin'e.
Yeşilin binbir tonunun olduğu bu yere sanki daha önce kimse ilişmemişti. Yer yer taşlarla döşenmiş patika yolun sonu yok gibi duruyordu. Seokjin'in sağında duran Taehyung gergindi. Girişte birkaç dakikalık durduktan sonra Seojoon ilk adamı atarak yolu gösteren olmuştu. Ardından Taehyung'da yeşilliği içine sızınca Seokjin'de fazla zaman kaybetmeden onları takip etmeye koyuldu.
Bir kere okul gezisinde ülkenin en büyük botanik bahçesine gitmişlerdi ama şuan orası buraya nazaran sadece bir arka bahçe olabilirmiş gibi hissettirdi Seokjin'e.
Önündeki adamlar ilerlerken o bir yandan içindeki korku ve heyecanla savaşıyordu. Bir periyle tanışacak olması onu geriyordu. 9 yaşına kadar inandığı tek bir peri vardı o da diş perisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CLE | taejin
Fanfic"Karanlığı beraberinde getiren kötülükler var ama görmesek de güçlerini hissettiğimiz ve kılıçları karşısında diz çöktüğümüz ölümcül melekler de var." Seokjin'i Aşağı Dünya ile tanıştıran Taehyung'un karşı karşıya olduğu bu zorlu mücadele, Seokjin'e...