ep.3| bilinmeyen gerçek

260 39 86
                                    

“Buradan hemen gitmemiz gerek”

Sesindeki o tok tını dehşete düşen bedenini yakmıştı. Siluetin tanıdık olması kanını dondurmaya yetmişti. Bir yandan tanıdık olup bir yandan bir yabancıya ait olan bu ses tam anlamıyla tezatlık taşıyordu. Belki de şuan yatağında uyuyor ve yine o saçma rüyalarından birini görüyordu. Oysa ki yatmadan önce istediği tek şey, bu kabusları görmemekti. Ama şuan yaşadığı durumun kötülüğü bunun bir kabus olmasını diletmişti.

Korkusunun yerini önce kafa karışıklığı, ardından çaresizlik aldı. Titremesi hiç yardımcı olmasa da cesur görünmeye çalışarak “Burada neler oluyor?!” diye çaresizlik içinde kıvrandı.

Kalbi göğsünden fırlayacak gibi atarken “Şuan bunu açıklayamayacak kadar tehlikeli bir durumun içindeyiz. Seni bulmuşlar bile. Çok geçmeden daha fazlası burada olur” diye cevapladı onu dövmeli olan. Ardından elini onun eline kenetleyerek kırılan cama doğru ilerledi. Seokjin şaşkınlık içinde bir şeyler gevelese de itiraz edemedi.

Çeşitli sahip olan beden cebinden çıkardığı ışıklı bir çubukla pencereden arda kalan yerde, havaya bir şeyler çizdi. Saniyeler içinde şeklin yerini turuncunun ağırlıklı olduğu bir ışık kapladı. Ellerine kenetlenen eller onu ışık süzmesinin içine çekti. Beraber ışığın içine daldılar.

Göz açıp kapama hızında olan bu şey ikisini de karanlık bir yere ışınlamıştı. Hangi birine şaşıracağını bilemez halde etrafına bakındı Seokjin. Aydınlığın, yerini karanlığa bıraktığı bu yerde, ıssızlığın koynundalardı. Yorgun ve yaşlı görünen ağaçların arasında duran koca bir kilise bulunuyordu. Tozlu pencerelere sahip olan bu binanın taştan kuleleri gökyüzüne meydan okuyan bir yükseklikteydi. Ayağının altındaki toprak, sessiz bir yeminle bu kiliseyi sırtlamıştı sanki.

Terk edilen bu yerde hala el ele olduğu adama çevirdi gözlerini. Yer yer vücudunu saran dövmeleri ona asi bir hava karsa da, giydiği siyah deri pantolon kadar tehlikeli durmuyordu hiçbiri. Uzun saçlarından sızan birkaç damla ter, bir balerinin dans bitimindeki son adımları gibiydi. Ağır ve etkileyici.

Tüm dikkatine ona bakarken, meraklı gözleri üzerinde hisseden  genç adam ise sıkıca kavradığı eli sert bir şekilde bıraktı. Seokjin bu hareketine alnını kırıştırsa da aldırış etmedi.  Üzerinde durması gereken daha ciddi konular vardı.

Saniyede kafasına balyoz gibi inen düşünce karanlıktaki sessizliği bozmasına neden oldu. “Annem! O orada kaldı!” Kaybolan ışığa hızla döndü. Elini boşluğa savurup geçidin kapanmasına lanet etti. Kendi hayatı kurtulmuştu ama işten gelecek annesi için tehlike hala vardı. Vücudu kramplar içindeyken birkaç damla yaş yanağına ev sahipliği yapmaya başlamıştı.

“Endişelenme. Ben seni bulunca Seejoon'u da annen için gönderdim.”

Annesinin güvende olduğunu duyunca elinin tersiyle akan yaşları sildi.  Merakla “Nasıl? Seejoon da kim?” diyerek anlamadığını belirtir bir şekilde kafasını salladı. Daha onun kim olduğunu bile bilmiyorken bir de Seejoon çıkmıştı ortaya.

“Kuzenim” diye kestirip attı karşısındaki. Konuyu değiştirmek istermiş gibi sert bir sesle devam etti. “Daha fazla burada kalamayız...” konuşurken ondan uzaklaşıp binaya doğru ilerlemeye başladı. Aralarında birkaç adım mesafe oluşurken “Beni takip et” diyerek sıkıntıyla soludu.

Tanımadığı bu adam onda gereksiz bir güven yaratmıştı. Ona güvenip güvenmemek tozlu rafa kaldırdığı bir soru olmuştu. Söylediğine göre o iğrenç şeyin daha fazlası peşindeydi. Kendini onlara karşı koruyamayacak kadar güçsüzdü.  Bu yüzden en iyi seçeneği ona güvenmek olmuştu.

CLE | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin